Sizi biraz tanıyabilir miyiz ?
1971 yılında Ankara’da dünyaya gelmişim. TED Ankara Koleji’ndeki temel eğitimin ardından Hacettepe Matematik Bölümü’nü bitirip hemen çalışma hayatına atıldım. Yıllarca eğitimimin dışındaki alanlarda çalışarak iş hayatını öğrendim diyebilirim. 2000 yılının ilk baharında aldığım bir telefon ile hayatımın değişeceğinden habersiz bir şekilde kocaman bir binada bir mülakata gittim. O ana dek yaptığım en ciddi, en profesyonel iş görüşmesiydi. Nerede olduğumu, ne iş için görüştüğümü bile tam anlayamamışken BOTAŞ’ın BTC Projesine (Bakü – Tiflis – Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi) kabul edildiğimi öğrendim. Başlarda fotokopi çekerek başladığım projede sonraları toplantı tutanakları tuttum. En alttan başlayıp sadece 6 aylığına girdiğim işimde 7 yıl sonra en tepeden çıkacağımı kim bilebilirdi ki ? Hırs, disiplin, istek, hedef, çalışma ve emek... Asla karşılıksız kalmayacaklarını kendime ve herkese kanıtladım sanırım. Sadece petrol sektörünü değil, aynı zamanda isteyince herşeyin gerçekleşebileceğini öğrendiğim bir okul oldu benim için BTC Projesi. BTC sonrası artık hedef yurtdışıydı ve tabiki o da oldu. Önce 3 yıl Libya, ardından da 6,5 yıllık Kazakistan deneyimleri sonrası tüm birikimin ülkem için kullanılma vaktidir diyerek SOCAR Petrolleri’nden gelen teklif ile İzmir’e taşındım. Ancak ülkemdeki çalışma hayatına adaptasyon sıkıntısı yaşadım ve kurumsal yaşamıma son vermeye karar verdim. İlk işe girdiğim gün 45 yaşımda emekli olacağım dediğimi anımsayarak 45 olmama tam iki hafta kala o imzayı atıp hayatımın yeni fazına geçiş yaptım. Evime, Ankara’ya dönüp emeklilikte yapılacaklar listesini içeren kırmızı kaplı defterini açtım ve sıra ile ilerledim. Önce Astroloji okulu, ardından resim dersleri, aralarda dünya gezileri derken içimdeki -teknik insan- hareketlenmeye başladı ve kendi yazılım firmamı kurma kararı aldım. Onca profesyonel yılın birikimi ile kafamda yapılması gereken pek çok yazılım vardı ve her birini de gerçekleştirdim.
Peki sinema sektörüne geçişiniz nasıl oldu ?
İşte burası enteresan... Hobi olsun diye belediyenin tiyatro kursuna yazılmıştım. Tam da pandemi dönemindeydik. Suratımızda maskelerle ne öğrenebildiysek artık. Kursun bitiminde tüm öğrencilerin sahneye çıkacağı bir oyun hazırlandı. Proje sunumları hariç hiç sahnede bulunmamış biri olarak çok heyecanlıydım. Oyunun başlamasını beklerken sahne arkasından siyah perdeyi aralayıp seyircilere baktım. Tüm salon doluydu, sahne kocamandı. Az sonra orada olup onca insanın önünde performans sergileyeceğimi düşündükçe terledim, titredim, soluğum hızlandı. Ve o tür bir heyecanı çok uzun yıllar hiç yaşamamış olduğumu fark ettim. Ne terfi ederken, ne dünyanın öbür tarafında bir ülkeye sehayat ederken, ne alışveriş yaparken... Ve bu hissin peşinden gitmeye karar verdim. Evet oyuncu olacaktım. İşte yaşamımın bu fazı da böyle başladı. Oyunculukla ilgili bazı eğitimler aldım, kendimi hazırladım, ajanslara kaydoldum... Ama hiç alışık olmadığım birşey oldu. İstiyordum, çalışıyordum, emek de veriyordum ama rol gelmiyordu. Bu sektör benim bildiklerimdem bir hayli farklıydı tabi. Farklı dinamikler, farklı algoritmalar vardı. Bir gün arkadaşlarımla otururken şu cümleler çıktı ağzımdan; “eee yeter ben böyle oturup rol mu bekliycem, kendi filmimi kendim çekerim”. Ağzımdan dökülen sözlere önce kendim bile gülmüştüm, keza arkadaşlarımın nasıl da dalga geçtiğini, nasıl espriler yaptığını tahmin edersiniz. Ama o sözler ağızdan çıkmıştı bir kere ve evrene doğru gerçekleşmek üzere yol almışlardı bile.
Gerçekten enteresan... Peki sonrası nasıl gelişti ?
Bu niyetimi duyan bir yazar dostum (Can Çelebi) çekmem için bana bir kısa film senaryosu verdi. Tam ona hazırlanırken kısa film yarışmalarına bir bakayım ne zaman başvurular, neler var diye araştırma yaparken bir yarışma gördüm, temayı okudum, oturdum bilgisayar başına ve soluksuzca bir hikaye yazdım. Aynı şey bir hafta sonra yine oldu. Sonra yine... Yazar dostum bunu şöyle açıklıyor; gökyüzünde bir senaryo kütüphanesi var ve onun da anahtarını sana vermişler. Anahtar mı, kabiliyet mi, birikim mi, hayal gücü mü bilmiyorum sadece ruhumdan gelen sesleri dikkatlice dinleyip kağıtlara döküyorum.
Bir hedefiniz, bir amacınız var mı ? Bunca anlattığınızdan ve biraz olsun sizi tanıdığımızdan cevabınızın “evet” olduğunu da biliyoruz tabiki ama sizden duyalım isteriz.
Elbette var... Ben kurumsal iş hayatım dışında yaptığım diğer hiçbir işten ticari bir beklentiye girmedim. O yüzden yazılım şirketim de yıllardır zararda zaten. Orada da amacım tasarladığım yazılımlar ile rafineri çalışanlarının işlerini kolaylaştırmak, hayati risklerini azaltmaktı. Sinema sektöründe de yine aynı kafadayım. En azından kısa filmlerim için diyelim. Çektiğim ve çekeceğim kısa filmlerimde de amacım ilgili yerlere mesajlar verebilmek, insanları biraz olsun düşünmeye teşvik etmek, bazı noktalara kendimce dokunabilmek. Hedefim ise başarı, ödül, tanınırlık.
Şu ana dek nasıl çalışmalarınız oldu ?
Kamera önü olarak pek çok dizide ve sinema filminde ufak da olsa rol aldım ama bunlar bana yetiyor mu ? Tabiki de hayır. Kamera arkası olarak da şu ana dek 3 adet kısa film çektim. Aynı anda yönetmen, yapımcı, senarist ve oyuncu olmak zor oluyor ama çıkan iş tamamen size ait olduğunda da keyfi bambaşka.
Bundan sonrası için planlarınız neler ?
Oyunculukla ilgili planım, isteğim; öncelikle bir TV dizisinde ana cast’ da yer almak, zaten sonrası akar gider. Kısa filmlerle ilgili ise çekime hazır 4 adet daha senaryomu hayata geçirmek ve enternasyonel festivallerde bir Türk kadını olarak ödüllere layık görülmek. Uzun metraj işine de girer miyim henüz bilmiyorum ama bir gün geleceğim nokta yine bana yetmeyecek ve dahasına doğru yol alıcam gibi geliyor. Taslak halinde yazılmış, üzerinde çalışılmayı bekleyen hikayelerim de var zaten. Ancak dediğim gibi bunlar kitap mı olur yoksa görsel hale mi dönerler bunu zaman gösterecek.