Kurban Bayramını ve dokuz günlük tatilini geride bıraktık. Ve bu yıl benim rutinlerim arasına girmiş olan “bayram tatillerini deprem bölgesinde geçirme” eylemlerimi, üzülerek belirtmeliyim ki bu defa gerçekleştiremedim!
Fakat iki seçim arasında gerçekleştirmiş olduğum son saha faaliyetlerime yönelik hatıratımı da kaleme almalıydım ki, ahbaplarımıza olan sözümü yerine getirmiş olayım. Onları da sayfamda anarak köşemi şereflendirmiş olayım. Zira aşırı gecikerek çok beklettim onları! Ama o duygu yüklü anlarımızı hatırlayarak, özlem gidermiş olmak da güzel diye düşünüyorum.
Doğrudur, bu aralar okurlarımdan da bir hayli uzak kaldım. Gündeme dair yorumlarımı paylaşamadım, yeni konu başlıkları ve mini dosyalar açamadım. Ama telafi edeceğim inşallah.
Deprem bölgesinde en son Adıyaman’a gitmiştim. Oradaki ahbaplarımızla birlikte yardım talebinde bulunan ailelere, yardımları ulaştırmanın huzur ve mutluluğunu yaşamıştım. Daha önceden Gaziantep Ana İkmal Depomuzdan diğer illere olduğu gibi Adıyaman’a da göndermiş olduğumuz yardım malzemelerini bu defa ailelerle buluşturuyor ve onların kalbine doğrudan dokunma imkanı buluyorduk!
Üzülerek belirtmem gerekirse, bölge halkının çoğu Ahbap’ı Afad biliyor. Bu, çok mu önemli? Bizim açımızdan elbette çok önemli değil ama bölge insanları açısından oldukça önemli. Çünkü Ahbap olarak biz, müracaatları olmayana ve teyitli listeler dışındakine yardımda bulunamıyorduk! Ama Afad öyle değil!
Afad; denetim ve kontrol olmadan, usulsüzlük olsa veya olmasa da başlarına bir şey gelmeyeceğinin güvencesi içerisinde istediği gibi yardım dağıtabilmekteydi! Vatandaş bizi suçluyor ve dün geldiler herkese dağıttılar, siz niye dağıtmıyorsunuz? Diye bize çıkışabiliyordu!
Oysa Ahbap olarak bizim o şekilde yardım dağıtmamızın mümkün olmadığını ve mutlaka Ahabap’ın resmi internet sitesi üzerinden başvuruda bulunmaları gerektiğini söylüyorduk. “Yaptığımız ayrımcılık değil, imkanlarımız ölçüsünde müracaat edenlerin taleplerini karşılamaktır.” diye anlatmak zorunda kalıyorduk!
Hatta dağıtımda olduğumuz bir gün, aracımızın önünü kesen bir öğretmenin söylediklerini unutmak mümkün değil! Öğretmenimiz gündemi de takip ettiği için ve Ahbap üzerinden koparılmaya çalışılan fırtınanın bilincinde olduğu için üzüntülerini dile getirmişti! “Arkadaşlar canhıraş bir şekilde çalışmanızı ve insanların yardımına koşmanızı takdirle karşılıyorum ama diğer yandan çok ama çok üzülüyorum ki, bu insanlar yardımları Afad yapıyor zannediyor! Kolinin üzerinde yazmasına rağmen yardımları Ahbap yapıyor demiyorlar!” demişti. “Her şeye rağmen Haluk Levent’e minnettarız, iyi ki var o. Keşke onun gibi daha niceleri olsa!” demeyi de unutmamıştı.
Bu yaşananlar acı idi. Ama daha acısı neydi biliyor musunuz dostlar? Biz araçlarımızla, tel örgüler arasında, nizamiye girişli ve giriş çıkışlarını polisin kontrol ettiği oldukça büyük alana “konteynır kent” olarak kurulmuş yerleşim yerlerine giremiyorduk! Sebep, ne olarak gösterilmekte idi biliyor musunuz? “Hükümet aleyhine kara propaganda yapmaktaymışız!” Seçim atmosferinde bu şoku ve ayrımcılığı yaşamak da acı idi! Oysa seçimlerden önce böyle bir uygulamaya tanık olmadığımız gibi polisler pozitif ayrımcılık dahi yapmakta idiler. Süleyman Soylu, giderayak o ayrımcılığın acısını yaşatmıştı bizlere!
Hayat normale dönmeye başladığı için yöre halkından işinde gücünde çalışanlar olduğuna, gittiğimiz adreste evde bulunmayanlara, iletişim kurarak karşılıklı mutabık kalınan komşularına bırakmak zorunda olduğumuz ailelere de rastlıyorduk. Aldıkları çadırları araba garajı olarak kullanan aileler de vardı maalesef!
Dolayısıyla yardımların konseptinde değişime gidilmesi konuşulmaya başlanmıştı ki, nihayet artık Adıyaman depodan adrese teslim yardım dağıtma işlemi sonlandırılmış olup, ”sosyal market” çadırları kurulmuş ve oraya gelen vatandaşlar kendi ihtiyaçlarını imkanlar ölçüsünde karşılayıp evlerine dönmektelermiş.
Sanayi sitesinde konuşlanmış olan Ahbap depomuzdaki malzemelerimizi, günlük panelvan araçlarımıza yüklüyor ve gerek Adıyaman merkeze, gerekse ilçelerine dağıtıma çıkıyorduk. Ahbaplar olarak bizim konaklama yerimiz de depo alanında idi. Duş, tuvalet ve yatıp kalkma amaçları için hazırlanmış konteynırlarda konaklıyorduk. Ekip sağlamdı ve akşamları ateş başı sohbetleri doyumsuz tatlar bırakıyordu belleğimizde! Fıçı ateşi etrafında halkalanıp günün yorgunluğunu atıyor, moral ve motivasyonumuzu yüksel tutuyorduk! Onlar, kimler miydi?
İzmir Ahbap'tan Manavgatlı Deniz, İstanbul Ahbap'tan Işık, Bingöllü Zeynep, Vanlı Sara ve Tugay, Ankara Ahbap'tan İbrahim, Mersin Ahbap'tan Eylül, Diyarbakır Ahbap’tan Fatih ve Osman, Adıyaman Ahbap’tan Fırat, Mahmutcan ve Aydıncan.
Ve Depo sorumlumuz Urfalı İsmail başkan ile Haluk abinin özel görevlisi Amasyalı Burhan bey.
Son derece beyefendi ve nazik yönetim anlayışı ile İsmail başkan koordinesinde deponun sekretaryasını genellikle kızlarımız yürütüyordu. Sara, başı çekiyordu ve aynı zamanda İsmail beyle birlikte depo sorumlusu idi. Dönüşümlü olarak Deniz, Eylül, Işık, Zeynep hızlı ve pratik bir şekilde teyitleri alıyor, isim telefon, adres ve lokasyon bilgileri eşliğinde bizlere listeleri, gerekli dokümanları hazır ediyorlardı. Bizler de yükleme ve dağıtım işlerini hallederek günlük 60-100 aileye erişim sağlamaktaydık!
Sara ile Sinan Canan hoca ve açık beyin üzerinden sohbetler yapmaktaydık. Kendisi aynı zamanda açık beyin YouTube kanalının perde gerisi editörlerindenmiş! Psikoloji mezunu olmasına rağmen nörobilim yüksek lisansı yapmaya karar vermiş ve o alanda ilerliyor. Kolundaki nöron dövmesi dikkatimi çekmiş ve kalıcı sohbetlerimizin fitilini o dövme ateşlemişti. Annesine de selam olsun. Tanımasam da takdir etmiştim, Sara’nın ifadesiyle, çocuklarının yetişmesinde ve eğitiminde çok önemli payı varmış.
Burhan bey, Ahbap değildi ama Haluk Levent’in şahsi ekibinden bir kardeşimizdi. Askeriyeden istifa etmiş ve sivil hayatta rızkını aramaya başlamıştı. Son derece soğukkanlı ve isabetli kararlarıyla ekibe inanılmaz katkılar sunmaktaydı!
Zeynep kızım, dağıtım ekibimizdeydi aynı zamanda. Çok verimli ve son derece uyumlu çalışarak hızlı bir şekilde dağıtımlarımızı yapmıştık sayesinde…
Eylül ve Deniz de son derce sıcakkanlı, sevecen ve candan kızlarımdı. Özellikle karşı ile iletişim kurmada ve internet ağını etkili kullanmada beni kendilerine hayran bırakıyorlardı.
Işık, “Hocam ekibin yaş ortalamasını biz ikimiz yükseltiyoruz.” diyecek kadar kendisiyle barışık ve pozitif bakış açısına sahip ahbabımızdı. Kulaklık sürekli kulağında olduğu için “Ne zaman bizimle konuşuyor, ne zaman telefonla.”(!) Ben onu tam anlayamıyor ve bazen karıştırıyordum! Son derece profesyonel bir arkadaşımızdı. Işık diyorduk ona ama aslında Işık soyadıymış! Öğrendiğimizde üzülmemize gerek kalmamıştı çünkü herkes öyle diyormuş!
Tugay, çok kısa kalmıştı aramızda ama müthiş performansı ile parmak ısırtmıştı bizlere! İbrahim’le halef selef olmuştuk resmen. Ben gelmiştim, o gidiyordu! Sadece bir gün kesişti onunla hayatımız Adıyaman’da!
Osman’la aynı gün katılmıştık ekibe. Fatih ise benden bir gün sonra gelmişti depomuza. Onlar da çalışkanlıkları ile belleğimde yer edindiler. Ama yurt dışı hayalleri kurmaları da hiç aklımdan çıkmıyor! Ve büyük bir ihtimalle Kanada’ya gidecekler. Çünkü bağlantılarını kurmuş durumdaydılar…
Aydıncan’ın şoförlüğünde Kahta dağıtımına çıkmıştık bir gün. Oldukça düzgün, dikkatli, pratik ve yayalara saygılı araç kullanımına tanık olmuştum. Son derece önemsediğimi ve takdir ettiğimi bildirmiştim kendisine. Suriyeli ile Getir kuryesi arasında geçen trend topic olmuş videoları açar, izler ve gülerdik. O anlarda elbette Fırat ve amcaoğlu Mahmutcan da olurdu hep yanımızda…
Mahmutcan, ekip olarak bizi kahvaltıya aldı, evlerinde konuk etti. Ailesine hürmet ve saygılar sunarım buradan. Depremin fiziksel yapıları yaraladığını, gönüllere etki edemediğini kanıtlıyorlardı bizlere. Depremzede olmalarına rağmen gönülleri zengindi ve misafirperverliklerinden zerre taviz vermiyorlardı. Fırat da öyleydi, dönüşümlü olarak ekibi her dönem evlerinde ağırlar ve yemeğe alırlarmış! Benim dönüş günümde de Fırat yemeğe alacaktı arkadaşlarımızı. Kalbimi ona ve ailesine bırakarak ayrılmıştım Adıyaman’dan. Var olsun kardeşlerimiz, kardeşliğimiz, birliğimiz dirliğimiz daim olsun inşallah…
Ne yazık ki, o gençlerimiz de ilk fırsatta kapağı yurt dışına atmanın planlarını kurmaktaydı! Bu durum da oldukça acı idi. Hepsi üniversite öğrencisi ve/veya mezunu yetişmiş beyinlerimizdi. Onları kaybederken, ne idiği belirsiz yabancılar ülkemize kaçak göçek doluşmaktaydı!
Bu kadar acı arasında, Adıyaman’a Acıyaman desem de yeri yok değil hani! Arkadaş çarliston biberleri bile acı idi. Pide tarzı ekmek yiyerek yediğim biberlerin acısını geçiştirmeye çalışırken ekmeğin dahi acı olduğuna şahit olmuştum! Meğerse üstüne konulan biberlerin acısı geçmiş ekmeğe! Ama ne yesem acı geliyordu bana. Ve ekip içinde benden başka rahatsız olan yoktu ne hikmetse! Sonradan öğrendim ki, batı illerimizden ve İstanbul’dan gelen ahbaplarımız da doğu kökenliymiş! Acıyı bal eyleyememiştim ben…
Bilemiyorum bundan sonra hayatımız nerede ve ne zaman kesişir? Ama ben özlüyor ve buluşmayı umuyorum. Buluşacağımıza da inanıyorum…
Ben aslında Hatay’a da gitmeyi, oradaki vatandaşlarımıza, kardeşlerimize fiilen dokunmayı çok istiyorum. Belki bir gün o arzum da yerine gelir.
Ancak uzaktan da olsa orada bir kardeşimizin, tanımıyor olsanız da aracılığımla sizin de kardeşi olmasını istediğim bir ismin şahsında hayatta kalan ailesinin ve yetimlerinin kalbine dokunmanızı isteyeceğim!
Aşağıda isim, soy isim ve Iban paylaşacağım. Paylaşacağım kişi, benim üniversiteden arkadaşım.
Otuz yıl aradan sonra bu şekilde buluşacağımız ve böyle bir vesileyle yeniden irtibat kuracağımız aklımın ucundan geçmezdi. Ama hayat bize nice sürprizler sunuyor.
Biz arkadaşları olarak yanındayız ve yardımda bulunuyoruz. Ama yaralar kolay kapanacak gibi durmuyor. Sizlerden de onun adına yardım talep edeceğim değerli okurlarım. Sizce az bulduğunuz bir meblağ, havuzda birikince büyük bir değer oluşturacak onlar için. Gücünüz nispetinde yardımcı olursanız sevinirim.
Yalnız sizden ricam, para transferi yaparken “açıklama” bölümüne “eura24” yazmanızdır. Ayrıca bana mesaj atar ve dekont yollarsanız o kadar sevinirim ki anlatamam! Ve büyük bir şerefle, isminizi anarak size buradan teşekkür ederim. Beni bu kıvançtan mahrum etmeyin ne olur!..
Yasemin Şerifler
Antakya Yapı Kredi Bankası’nda
Iban: TR 410006 7010 00000054 75 4017