?>

Allah Dostu

Hayati YAMAN

3 yıl önce

Hani deriz ya hep, “Akla ilk gelen doğrudur. Her zaman insana aklıselim ile fısıldanan doğru, ilk akla gelendir.” diye…

“Allah Dostu” kavramını duyunca, ilk aklınıza gelen kim ya da kimler?

Peki gerçekten ilk aklımıza gelen her şey doğru mudur ya da tam tersi yanlış mıdır? Bunun bilimsel bir dayanağı var mı?

Bir kavram veya konu ile alakalı ilk akla gelen şeyler; bilinçaltı, ön kabul, şartlı bilgiler ve öğrenilmiş çaresizlik bilgileri neticesinde zihnimize kazınmış şeylerdir oysa...

Zamanla oluşan, farkında olmadan iliklerimize işleyen o bilgi yığınları kolay kolay atılmaz da. Rüyalarımızı kuşatan ve bizleri rüyalarda bile gezindiren o bilgiler ilk akla gelen şeylerdir işte.

Aynen genlerin aktifleşerek işlevselliği sonucu daha çok ön plana çıkan özelliklerimizin, bize özgü ayrıcalıklar olduğunu zannetmemiz, bizi diğer insanlardan üstün görme gafletine düşmemiz gibi… Oysa o genler de herkeste var ve kimse kimseden üstün değil! Sadece herkes ilgi alanına göre ortak genlerden bazılarını ön plana çıkarmıştır. Olay bu kadar basit…

Bizim bu ortak yönlerimizi, ortak gen depomuzu bilmeyişimiz, ön kabul ve bilinçaltı bilgilerimizle, toplumsal anlamda otomatikman zihinsel statü oluşturmamıza neden olur. Hele bir de ön kabul ve bilinçaltı bilgilerimiz tartışmasız bilgi niteliği kazanmış ve başka bilgilere karşı ön yargıya dönüşmüşse vay halimize!

Onun için akletmek, fikretmek, sorgulamak, düşünmek, öğüt almak, derinlemesine tefekkür etmek gibi kavramlarla sürekli bizi sarsar Kur’an… Öyle yap ki, inancın vahyin gölgesinde ve aklın muhataplığında olsun. Öyle yap ki, bilgi ve ilim ışığında inandığı değerlere güvenen bir iman ortaya çıksın ister.

Aksi halde geleneksel algıda pek makbul olarak gösterilen, fakat gerçekte hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan kuru kuruya, dogmatik, pamuk ipliğine bağlı ve amiyane tabirle -koca karı imanı- ortaya çıkar.

 

Olağanüstü güçleri olan, bastonuyla savaş meyanlarında düşmanla mücadele eden, uçak düşüren, ölüm meleklerine posta koyan, saçma salak fikir ve görüşlerini din diye İslam’ın içene sokan, Allah ile kandıran din satıcısı bir zat, uzun süredir neredeyse bitkisel hayatta yaşar vaziyette ömür sürmekte idi. Ona rağmen müntesiplerince kainatı idare ettiğine inanılırdı! “Kızlarınızı orta, lise ve üniversitelerde asla okutmayın. Elimden gelse kadınları yeraltı tünellerinden yürütürdüm!” diyen İsmailağa Cemaati lideri Nakşi tarikatı şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu dün vefat etti. Bugün de cenazesi defnedilecek. Oy getirisi yüzünden dün taziye yarışına giren siyasiler, eminim bugün de cenaze merasiminde fotoğraf karesine girmek için birbirlerini ezercesine saf tutacaklardır!

Cemaatin suça bulaşmış kriminal vakaları da söz konusu olmasına rağmen, sürekli bir şekilde korunup kollanmıştır. Tek tek o mevzuları buraya taşımak istemiyorum ama hepsi kayıtlarda mevcuttur. Sevenleri üzülmesinler zira onların inanışına göre o tarz üstün insanların öldükten sonra tasarruf hakları daha fazladır! Hayatta iken kınında bir kılıç olan veliler, öldükten sonra kınından çıkmış bir kılıca dönerler! Onun için yatır ve türbeler, modern şirk tapınaklarıdır! Ayrıca ölen bir tarikat lideri, misket bombası gibi dağılarak en az dört beş halife veya vekil bırakır yerine…

“Şeyhler, Dervişler, Müritler, Meczuplar memleketi” olmamak üzere kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, “En hakiki tarikat olarak medeniyetin işaret edildiği, en hakiki mürşit olarak ilmin gösterildiği” bir ülke olarak kurulmuş idi oysa! Lakin gelgelelim şu anda Tarikatlar Cumhuriyeti’ne dönmüş durumda.  Ülkedeki şeyhler yetmiyormuş gibi Irak ve Suriye’den de seyit unvanlı mollalar ve şeyhler gelip postu sermekte, mürit toplamaya son hızla devam etmektedir.

Bu kadar safın ve cahilin bol olduğu bir coğrafyada bırakalım da o kadar keriz silkeleyen de olsun mu diyelim? Ülkenin verimli topraklarının bu denli cehalet iklimine dönüşmüş olmasına mı yanalım, bilemiyorum?

Ama ben naçizane bir eğitimci olarak üzerime düşen görevi yapmak istiyorum. İnsanların yarattıkları Tanrıların bir gün mutlaka öleceğini, lakin insan da dahil, bütün mevcudatı yaratan Tanrının ise Baki kalacağını bildirmek istiyorum. Bu şuurla; sadece Rabbimin şanını yüceltmek, sadece ondan yardım dilemek ve sadece ona yalvarmakla mümin olacağımızı, aksi halde şirkin tam göbeğine düşmüş olacağımızı bildirmek istiyorum.

Sözümüzü güçlü kılar mısın Allah’ım! 

 

Şimdi bakalım, “Allah dostu” kavramına Kur’an ne diyor? Size doğrudan Kur’an ayetleri ile yolculuk yaptırarak konuya açıklık getireceğim. Lütfen

Bakara-257’yi

Al-i İmran-64’ü

Ankebut-41’i

Araf-3’ü

Nisa-45’i

Şura-9 ile 31’i

Tevbe-116’yı bi okur musunuz değerli okurlarım?

Kim, kiminle dost; kim kimin dostuymuş bakın görün bakalım? Şimdi de Casiye-19’u okur musunuz?

Demek ki, “Eğer inanıyorsan, Allah dostusun.”  Bir de Tevbe-71’i okur musunuz? İnanan erkek ve inanan kadınlar da bir birinin dostu, Allah da onların dostuymuş değil mi?

Peki Allah dostları için korku, ümitsizlik ve sarsılma söz konusu olabilir mi? Yunus-62’yi okur musunuz?

Bir insana Allah dostsa eğer, onun başka neye ihtiyacı olabilir? O ne büyük bir müjde ve ne büyük bir şeref değil midir? Hemen şimdi Enfal-40’a bi göz atar mısınız eyy Allah dostları?

Şimdi anlıyor musunuz, ne demek istediğimi?

“Allah Dostu” ifadesiyle; ilk aklınıza gelenin ne olduğu ile Kur’an’ın ne dediği arasındaki ayrıntıyı?

Mü’min isen eğer, Allah’ın dostusun. Seni kim uzak tutuyor, bu şereften? Zihninde oluşturduğun ön kabullerle o şerefi niye kendinden uzak tutuyor ve başkalarına has kılıyorsun? Şimdi kimin dostu olduğunun farkına vardın mı?

Dostunu üzme, dostuna yamuk yapma, dostunu incitme, dostuna sırtını dönme. Onun dostluğunun yerini hiçbir şey tutmaz. Onun dostluğunu hiç kimsenin dostluğu telafi edemez! Casiye-10

Dostuna inan, dostuna güven, dostuna dayan, dostuna yaslan. Dostunun yardımı ve yarenliği gönlüne kafi gelsin. Başka dostluklar senin aklını başından almasın, aklının üzerini örtmesin. Gerçek dostun dostluğu ve yardımcılığı, iki cihanda geçerli olacak ve seni memnun, mutlu ve mesut edecektir.

Sizi En Güzel Dost’un dostluğu ile selamlarım…

YAZARIN DİĞER YAZILARI