?>

Altın Kemerli Ayı

Halil GÜLEL

2 ay önce

Eskide köylere ayıcılar gelirdi.

Bu ayıcılar önce burnu halkalı ayılara koca karılar hamamda nasıl yıkanır diye oynatırlardı.

Ayı meydanın ortasında kendi tarzıyla dönerdi, hoplardı yatıp yuvarlanırdı.

Sahibi ara sıra aferin der gibi sobasıyla ayının omuzuna okşar gibi vurup tozunu alırdı.

Ayı da yattığı yerden gösteririm sana der gibi yan yan bakıp dişlerini göstererek hırlardı.

Ayıcı öbür elinde tuttuğu zilli tefini, havada birkaç kez sallayıp ayının ve izleyenlerin dikkatini çekerdi.

Daha sonra da ortada sanki hamamda yıkanan bir koca karı gibi göbek taşına yatan ayının etrafında dönerek;

Bu sefer zilli tefi izleyicilere uzatarak;

Herkesin önüne zilli tef gelince beşlik, onluk, yirmi beş kuruşluk atanlar olurdu. Hatta bazıları teklik bile atardı.

Ayıcı daha fazla para kazanmak için sanki ayı ile kavga ediyormuş gibi üstüne saldırır, boynuna sarılırdı.

Ardından da yerden kalkan ayıya;

Abdest al bakayım derdi.

Ayıda acemi Müslüman gibi abdest alırdı.

Ayı bu işleri yaparken herkes gülümserdi, hatta kahkaha atanlar olurdu.

Ayı ayağa kalkınca sağa sola öfkeli öfkeli bakardı. Hatta ön ayaklarını gözüne kestirdiklerine doğru elense çeker gibi uzatırdı.

Bizim köydeki Kel Ahmet dayı;

Bu ayı güreşecek galiba? diye sahibine sordu.

Sahibi de;

“Zeytinyağı pahalı olmasa aslında haziran ayında altın kemer için bunu ben Kırkpınar’a götüreceğim ama;”

Ağzında dişi olmayan yaşlılar “Hadi ordan be!” deyip ayıcıya çıkışırlardı.

“Essah mı diyorsun dayım? Bu ayı güreşir mi?” diye Kara Gaga sordu.

Ayıcı da ellerini beline vurarak;

“Bundan üç hafta önce Baklan Ovasında bir köyde, o köyün en babayiğit pehlivanını devirdi.

Ayıcı böyle deyince hepimizi bir merak aldı. Kulağını kaşıyarak Dede Tarık;

“Bu boz ayı, bizim Camız Omar’ı yenebilir mi yani?”

Ayıcı orada bulunan köylülere bakıp, onları küçümsedi. Elinin tersiyle anlını sildi ve;

“Hele Camız Omar kimse çıksın ortaya!” diye cazgır gibi bağırdı. Onun böyle tepeden bakıp bağırması köylülerin onuruna dokundu. Orada bulunan Yamık Osman, bir gence dönerek;

“Kalk dayım Şaban, Camız Omar, evlerinde tütün diziyordu. Onu hele bir ünle. Şu ayıyı devirsin de köyümüzün itibarını kurtaralım” dedi.

Yamık Osman, oradaki izleyenlerin arasından fırlayıp Camız Omar’ın evine doğru koşarken; Ayıcı bizlere dönüp;

“Eğer bu güreşi Camız Omar kazanırsa; benden beş kuruş işlemez! Ammavelakin Camız Omar’ın sırtını kara toprağa yapıştırarak benim Koca Oğlan kazanırsa; bir elli kağıdınızı alırım bilmiş olun” dedi.

Seyirciler arasından hırın mırın eden oldu ama köyün en zengini olan Koca Karın Yusuf ağa, üç tel bıyığını burarak;

“Dert etmen ülen. Elli kaymayı ben vereceğim” deyince herkes rahat bir nefes aldı.

Bu arada Yamık Osman ile Camız Omar, koşarak geldiler. Camız Omar hayretle sağa sola bakındı. Kimse bir şey demiyordu. Ayıcı da Camız Omar’ı görünce şaşırdı. Camız Omar, onun Koca Oğlanın nerede ise iki mislidir.

Ayıcı vazgeçtim diyecek gibi oldu ama seyirciler alkışlayınca; Koca Oğlan kendinin alkışlandığını zannetti. Sağa sola bakarak ön ayaklarını göğsüne vurarak adeta “Var mı bana yan bakan” der gibi gürledi.

Koca Karın Yusuf, yanına Camız Omar’ı çağırdı. Ayı ile güreşmesini ona anlattı. “Eğer, ayıyı yenersen sana helalinden Yüz Lira vereceğim. Olur ya yenilirsen bir yirmibeşlik çalışır sana” dedi.

Parayı duyan Camız Omar;

“Evvel Allah ağam! Ben bunun gibi kaç ayıyı devirdim şimdiye kadar. Hele parayı hazır et ağam!” deyip seyircilere temenna etti.

Zavallı Ayıcı ne yapacağını bilemiyordu. Ortada Koca Oğlan ile birlikte tek başlarına kalakalmıştı.

Vazgeçmek isterse elli lira var işin ucunda, bir de bu köylüler yuhalarsa temelli rezil olabilirdi. Yarım yamalak bildiği duaları, başından aşağıya kızgın su dökülmüş gibi okudu. Koca Oğlanın yanına vardı, boynunu sıvazladı, hadi oğlum deyip yalvarır gibi başını okşadı.

Sanki Amerika’da ringe çıkarılan boksörler gibi Ayıcı ve ayı dut ağacının altına, Camız Omar ile köylülerde karşıdaki yaşlı çınarın altına geçtiler. Ayıcı tek başınaydı, kimse duymasın der gibi adeta kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Ara sıra da Koca Oğlan, sanki her şeyi anlamış gibi tüylü ayı başını sallıyordu. Her iki tarafı da göz ucuyla izliyordum. Köylülerden Camız Omar ile tarla, bağ, bahçe sınırlarında sorunları olanlar, ayının tarafına geçmişlerdir.

Koca Karınlı Yusuf ağa, sandalyesini kaldırıp iki rakibin arasına koydu ve oturduktan sonra göbeğini okşayarak Ayıcıya dönüp;

“Bu ayının güreşten başka hüneri var mı?”

Ayıcı yutkunarak;

“Bir de beli ağrıyanları masaj yapıp sırtını çiğneyerek bel ağrısını tedavi eder”

“Doktor mu ayı?”

“Değme doktorlardan üstündür”

Koca Karınlı Yusuf ağa, sol elinle belini kontrol etti. Ardından da;

“Hele bizim Camız Omar ile kozlarını bir paylaşsınlar da şu bel ağrısına da bir baksın sevgili ayınız.”

Camız Omar ile Koca Oğlan güreşe hazırlandılar. Elindeki değneklerle köy bekçisi ile Kırıkçı Ramazan meydan hakemi olarak gönüllü göreve başladılar. Aman Allah’ım Camız Omar’ın meydana bir yürüyüşü vardı ki, yer gök sarsılıyordu. Önce Koca Oğlan, sağına soluna baktı. Sahibine göz atınca; Ayıcı eliyle işaret etti. Meydanın ortasına kadar gelen Camız Omar’a doğru Koca Oğlan koşarak geldi ve tam göbeğine bir omuz vurdu. Neye uğradığını bilmeyen Camız Omar, sendeledi ve sağ ayağıyla taze inek pisliğine basınca; ayağı kayınca yere düştü. O yere düşünce Ayı, gayet efendice yerinde durup bekledi. Herkes ayının bu davranışından dolayı “ne efendi ayı” dediler ve Camız Omar’ın ayağa kalkmasını beklediler.

Meydan hakemleri sağa sola baktılar ve tekrar güreşi başlattılar. Ayıdan daha iri olan Camız Omar, el pençe ayıya saldırdı. Isırmasın diye ayının ağzı bir bez ile sıkı sıkı bağlıydı. Ağzının bağlanması ile güreşe alışkın olan ayı pehlivan, bir iki şık hareket yaparak koskoca Camız Omar’ı bacak arasından ve boynundan tutarak un çuvalı gibi havaya kaldırdı ve “Paaaat!” diye yere çarpar gibi bıraktı. Sırt üstü yere düşen Camız Omar, “Vay anasınaaaa!” dedikten sonra sırtı yerde beş dakika yatıp kaldı. “Ooooo!” diye hayretle ağzını kapattı. Onlara göre inanılmaz bir şey olmuştu.

Koca Karınlı Yusuf ağa, yavaş yavaş cüzdanından bir yüzlük çıkarıp Ayıcıya uzattı. Ayıcı;

“Ağam, bu para çok” dedi.

Koca Karınlı Yusuf Ağa da;

“Güreşi Koca Oğlan kazandı. Ayıda olsa efendice güreştiği için yüz lira buna az bile. Helal olsun bu ayı pehlivana” der demez herkes Yusuf ağayı alkışladılar. Sanki ayıda ön ayaklarını birbirine vurarak sanki alkışlar gibi davranmıştı. Daha sonra Koca Karınlı Yusuf Ağa, belini tutarak ayıcıya;

“Koca Oğlanın ayı da olsa pehlivanlığını gördük, hele bir de doktorluğunu görelim” dedi.

Hemen bir çul getirdiler. Yerdeki çakılları, pislikleri temizlediler. Çulu dikkatlice yere serdiler. Alnı şanlı Koca Karınlı Yusuf Ağa çulun üzerine uzandı.

Ayıcı tekrar Koca Oğlanın yanına geldi. Aynı şekilde kulağına fısıl fısıl bir şeyler söyledi. Ayı da “Tamam” der gibi tüylü başını birkaç kere salladı. “Oldu” der gibi ön ayaklarını birbirine vurdu. Koca Karınlı Yusuf ağa yüzükoyun uzanmış adeta ayıyı bekliyordu.

Ayı topluluktan ayrıldı. Adımlarını sıklaştırdı ve koşar gibi Yusuf Ağaya doğru koştu. Son adımlarında hoplayarak Koca Karınlı Yusuf Ağanın sırtına atladı. “Offff anam” diyerek Koca Karınlı Yusuf Ağa haykırdı. Seyirciler, “Ağanın koca karnı patladı herhalde” diyerek bağırdılar.

Bu arada parsa toplamadan Ayıcı ve Koca Oğlan oradan hızla uzaklaştılar. Daha sonra dam üstüne çıkmak için kullanılan ağaç merdiveni sal haline getirdiler ve üstüne Koca Karınlı Yusuf Ağayı yatırıp hastaneye götürdüler. Üç ay sonra koltuk değnekleriyle köye dönen Koca Karınlı Yusuf Ağaya Çakır Ahmet;

“Ağam, o doktorlar doktoru ayı beyi nerede bulabilirim? Yüzük parmağımda bir ağrı var da” derdemez Koca Karınlı Yusuf Ağa, çok hiddetlendi. Koltuk değneğini havaya kaldırıp;

“Asabımı bozma ülen Çakırrr!”

Çakır Ahmet ile birkaç köylü kahkaha atarak oradan uzaklaştılar. O muhteşem koca karnı erimişti Yusuf Ağanın, Memiş’e dönerek;

“Ağzı dili söylemez hiç okul yüzü görmeyen ayıdan tedavi görenin elbette hali böyle olur. Üç aydır ağrılar, sızılarla boğuştuğumuzdan daha çok halka ‘Ayı doktorun tedavisi nasıl oldu ağam’ diyenlere madara olduk. Bu durum ağrılardan bile daha beter acı veriyor” dedi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI