?>

Anaokulu Öncesi Çocuk

Adem KURUN

3 yıl önce

Evliliğin temelinde yatan en önemli etkenlerden biridir çocuk sahibi olmak. İnsan elbette neslini devam ettirme dürtüsüyle hareket eden bir canlıdır. Kendi genlerini taşıyan, kendine az ya da çok benzeyen, her fırsatta ona bakıp gurur duyabileceği kanlı canlı bu küçük bir varlık, çocuk, insanın belki de o zamana dek ortaya koyduğu en büyük eseridir. Bu nedenle varlığıyla ebeveynleri tarifsiz güzel duygular yaşar haliyle.

Bir çocuk, anne karnında varlığından ilk haberdar olunduğundan doğumuna dek heyecanlandırır anne ve babayı. Gelişen bilim ve teknolojinin de etkisiyle henüz doğmadan aylarca evvel cinsiyeti öğrenilir, uzun araştırmalarla ismi belirlenir, eşyaları hazırlanır özenle.

Doğumundan itibaren neredeyse ailenin merkezinde yer alan tek nesne olur. Hemen her şey onun etrafında döner. Uyku saatleri, yemekler, aile ziyaretleri, alışverişler ona göre planlanır, ayarlanır. Yani, çocuk doğumuyla birlikte aslında ailede önemli bir söz sahibi olmuştur çoktan.

Anne ve babanın gözetiminde, elden geldiğince en iyi şekilde beslenip büyütülmeye başlayan çocuğun bedeni, ruhuyla eş değer oranda büyümektedir. Çoğu ailenin farkında olmadığı ilk gerçek belki de budur. “O nasıl olsa daha bir çocuk, ne anlar ki...” düşüncesinin hâkim olduğu ebeveynlerde çocuklar zannedilenden çok daha önce, ifade edemeseler de olumsuz etkilere maruz kalmaya başlayacaktır.

Ebeveynlerin kendi düşünce yapısı, ideolojik görüşü, karakter özellikleri, anlayış ve değer yargılarına göre beş yaşlarına kadar yetiştirilen çocukla ilgili ikinci en büyük hata, o çocuğun başlı başına kendine has, özgür ve farklı bir birey olduğu gerçeğinden uzak algılar oluşturulmasıdır. Bu olumsuz algılara sahip ebeveyn tiplerini şöyle sıralayabiliriz:

a) Özdeşimci-geri tatminci anne baba: Anne ya da baba, belki de her ikisi, “Ben çocukken birçok şeye sahip olamadım. Pahalı oyuncakları alıp oynayamadım. Geniş imkânlardan uzak büyüdüm. Şimdi elimde benim çocuğum var. İşte bu, benim yaşayamadığım tüm geçmişi, tam da istediğim gibi yaşayacak. Sahip olmak isteyip de olamadığım her şeye fazlasıyla sahip olacak. Ulaşmak isteyip de ulaşamadığım tüm noktalara, belki de daha yükseklerine ulaşacak. Ve böylelikle ben de mutlu olacağım, onunla gurur duyacağım. Onun sayesinde övüneceğim!..” düşünceleriyle çocuğa yaklaşır.

Çocuk, büyüdükçe anne ve babasının geçmişte arzu ettiği, hedeflediği; ancak belki de tam anlamıyla gerçekleştiremediği her arzusunu gerçekleştirecek, bilinçaltlarında da ebeveynlerine haz yaşatmakla görevli bir oyuncağa dönüşecektir. Ben bu tür anne ve babayı, yetişkin çocuklar olarak nitelendiriyorum. Çocuklarını büyütürken aslında kendi mazilerine dönüp kendilerini büyütmekteler.

b) Mutlak otoriter anne baba: Kimi anne ve babalar da kendi ilke ve kurallarının mutlak doğru olduğuna inanırlar. Onların ağzından çıkan her söz, her görüş kesinlikle doğrudur ve asla tartışılamaz. Bu kati kuralların çevrelediği evde beş altı yaşlarına dek büyüyen çocuklar, anne ve babalarının çizdiği çizgiyi takip etmeye mecburdur.

Atılan adımlar zaman zaman bu çizginin dışına taşarsa çocuk çeşitli dozlarda ve şekillerde uyarılacak, azarlanacak, birçok yasakla karşılaşacak, bunun neticesinde ya aşırı pısırık, kendini ifade etmekten yoksun silik bir varlık olarak ailesinin gölgesi biçiminde yaşayacak. Veya bütün bu çatışmaları yüreğinin ve hafızasının bir köşesinde biriktirip ileride nerede ve nasıl patlayacağı belli olmayan bir bomba olarak beklenmedik anlarda patlamalar yaşayacaktır.

c) Pasifize olmuş anne baba: Bu anne ve babalar, doğumundan itibaren evdeki bütün yetkiyi neredeyse çocuğuna devretmiş durumdadırlar. Çocuğun kendilerinden bütün isteklerini, zaman, mekân, imkan fark etmeksizin yerine getirmekle yükümlü hissederler kendilerini. Bunu çok iyi keşfeden çocuk, ağlama gibi bir silaha sahip olur ve her fırsatta bu silahını oldukça ustaca kullanarak anne ve babasına henüz küçücük yaşta hemen her şeyi yaptırır.

Sırf çocuk ağlıyor diye gece yarısı dondurmacıyı telefonla arayıp uykusundan kaldıran ve koşturarak eve dondurma götüren babalar, çocuğum yeter ki ağlamasın diye maddi gücü olmamasına rağmen borçlanarak en pahalısından oyuncaklar alan dedeler, karnını doyursun düşüncesiyle tablet ya da telefondan oyun veya video açarak çocuğun eline veren, yemek yeme alışkanlığından sadece midenin ne şekilde olursa olsun doldurulması eylemini anlayan anneler toplumda sıklıkla görüldüğü için bu hatalara çokça şahit olunmuştur.

e) Özgürlükçü ve dengeli anne baba: Bu tip ailelerde ise çocuğun da farklı bir birey olduğu, doğuştan getirdiği gen ve özelliklerin yanı sıra kendi gözlem, deneyim ve kazanımlarıyla da kendini şekillendiren bir insan bulunduğu gerçeğinden hareket edilir. Ne kadar küçük olursa olsun, onun sözleri sabır ve anlayışla dinlenir. Gerçekleşmesi uygun ya da doğru olmayan talepleri kibarca ve doyurucu açıklamalarla reddedilir. Onun da en az anne ve baba kadar önemli bir birey olduğu gerçeği ona hissettirilir. Tüm bunlar hissettirilirken de “yemek, uyku, oyun” gibi temel etkinliklerde uyulması gerekli kurallar zorbaca değil, ancak yaşına ve seviyesine uygun davranış ve yöntemlerle öğretilir.

Yukarıdaki anlayışlardan hangisiyle şekillenirse şekillensin, çocuk nihayet beş yaşına gelmiştir. Artık farklı bir dünyaya açılacak, ailenin onu o yaşa göre şekillendirmesinden ve kendisinden beklentisinden de hareketle apayrı bir hayata kapı aralayacak, anaokullu olacaktır.

Bir sonraki yazıda anaokulu eğitimine alınan farklı çocuk tiplerini, arka planda yer alan anne ve babaları, bu eğitim sürecinde yapılan hataları ve bu bağlamda yapılması gerekenleri ele alacağız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI