60 yıllık göç tarihimize baktığımızda bir çok alanda başarılarla dolu bir göç hikayesi var. Ancak diğer taraftan da bir çok alanda başarısızlıklarla dolu bir göç tarihi söz konusu.
Başarılı alan tarafına baktığımızda kişisel başarılar öne çıkıyor. Örneğin başarılı futbolcular, başarılı bilim insanları veya başarılı işverenler bulunuyor.
Bu başarılar özellikle ferdi başarılar ve bizleri çok sevindiriyor. Çünkü başarılı insanları örnek gösteriyoruz ve aynı zamanda bu insanlar örnek alınıyorlar.
Yani toplumun idolü oluyorlar.
Başarısız tarafımız ise çok sorunlu. Kurumsal başarımız yok ve aynı zamanda kurumlaşma da yok.
Avrupa’daki demokratik olgunluk ve demokratik hiyerarşi maalesef bizim kurumlarımızda içselleştirilmiş değil.
Çünkü bizim kurumlarımız olan STK’lar kendi özgür iradeleri ile hareket etme noktasında özgür değiller.
Tabi özgürlük alanı kısıtlı olunca başarı oranı da çok düşük oluyor.
60 yıllık göç tarihine baktığımızda bütün STK’lar; örgütlenirken Türkiye eksenli örgütlendiler ve bugün bu STK’ların yönetimleri belirlenirken yine Türkiye eksenli yönetimler işbaşında.
En bağımsız olanının iddiası "bizim şeyhimiz, tarikatımız yoktur" şeklinde olsa bile bunu söyleyenler yine yönetimleri kendileri belirliyorlar.
Bizzat kendileri vesayetin ta kendileri.
Vesayetciler özgürlük ve bağımsızlık alanını kısıtlıyorlar. Çok dar çerçevede kurumların hizmet yapmalarını belirlemiş oluyorlar.
Son örnek ise büyük bir STK başkanının görevden alınması oldu.
Biraz kendi başına hareket etmeye çalışan bu kurumun başındaki insan kendisine çizilen sınırın dışına çıkınca görevden alındı.
Bazı STK’lar bu vesayet rejiminden kurtulmaya çalışıyorlar ve kendi hür iradeleri ile kendi politikalarını belirleme gayreti içerisindeler.
Bu STK’ları desteklemek ve teşvik etmek gerekir.
Bunlara ne kadar müsade ve izin verirler bilinmez fakat bu tür müdahaleler Türk toplumuna fayda sağlamıyor.
Türk toplumunun artık kendi ayakları üzerine duracak demokratik olgunluğa eriştiğine inanıyorum ancak vesayetciler bir türlü bizim bu olgunluğumuza güvenmiyor ve bizim üzerimizde kararlar almaya devam etmekteler.
Türkiye'de önümüzdeki yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri için seçim kampanyasında bu kurumların kulanılması buradaki Türk toplumu açısından çok vahim sonuçlar verebilir.
Öyle ki Almanya'daki derneklerin temsilcileri 2021'den bu yana sürekli çağrıldıkça Türkiye’ye koşuyorlar.
Vesayet bütün kurumlarda olduğu gibi batı Avrupa’daki Türk STK’lar üzerindede kara bir bulut gibi duruyor.
Avrupa’da ve Almanya’daki göçmenler için neyin iyi veya neyin kötü olduğunu göçmenler kendileri karar versinler ve göçmenlerin üzerinden tahakküm kaldırılsın.