?>
Başörtüsü - 5
Geçen sunumumda hocaların vaazları aracılığıyla erkelerin kadınlar üzerine kışkırtıldığından söz etmiştim hatırlarsanız! Sizleri sıkmamak için paylaşımlarımı aşırı uzun tutmamaya gayret ediyorum. O nedenle o bölümden devam etmek istiyorum.
Vaazlarda söz ne zaman başörtüsü yanında kadının giyim kuşamına gelse dikkat lütfen! Kadının erkek kıyafetleri giyindiğinden, bunun caiz olmadığından, erkeğe benzediği için lanetlendiğinden söz açılır. Ardından kot pantolon giymesinden, vücut hatlarını belli edecek şekilde dar giyinmesinden dem vurarak ilerler, açık saçık giyiniyor ve erkekleri tahrik ediyorlar raddesine getirerek bir cami veya salon dolusu erkeklerin bilinçaltına, öyle giyinen kadınlara ‘her türlü taciz reva görülebilirmiş!’ tarzında kirlilik yüklendiğinin farkında bile olmazlar! Gerçekten hocaların bunu bilinçli ve kasıtlı yapmadıklarını düşünüyorum, lakin -iki kere iki dört eder- şeklinde erkeklerin bilinçaltına kirli bilgiler enjekte edildiğinin bilinmesini istiyorum.
Oysa bir salon veya cami dolusu erkeğe ahlak temelli bir bilinç eğitimi verilecekse, şu bilincin aşılanması daha doğru değil mi?
Erkeğin ahlakı ve iradesi kadına, kadının giyim kuşamına bağlı değildir! Eğer öyle olsaydı Yusuf’un gömleği neden arkadan yırtıldı?
Kaldı ki kadının çekiciliği üzerinden vaaz veren vaizler, aynı zamanda hiçbir bilimsel değeri olmamasına rağmen, ‘kadının nefsi erkeğin dokuz katıdır’ diye aynı kürsülerden yine erkekleri kadınlara karşı kışkırtmakta ve onları baskılamak için tahrik etmektedirler!
Farz edelim ki -kadının nefsi erkeğin dokuz katıdır- tezi doğru olsun. O zaman kadına dayattığınız tesettür şartlarının dokuz katı, bu defa kadını tahrik etmemek için erkeğe uygulanmalı değil miydi? Haydi bırakalım dokuz katını, kadınlar iki katının erkeğe uygulanmasına bile razı olmazlar mı?..
Yine “Kadın tesettürü” konularının işlendiği neredeyse hiçbir vaaz olmasın ki; Sütçü İmam’ın analarımızın çarşafına el uzattıkları için Fransız askerlerine kurşun sıktığı, bahse konu edilmesin!
Yani manipülasyonun kralı yapılarak "Kurtuluş mücadelesini atalarımız ne için verdi? Cumhuriyetle kadınımız ne hale getirildi?" vurgusu üzerinden kılık kıyafet devrimi karşıtlığı ve düşmanlığı pompalanmaktadır. Ne yani o dönemde ninelerimizin çarşafı olmasaydı, kadınımıza uzanan elleri kırmayacak kadar hayasız bir millet miydik biz? Ne saçma ve altı çürük bir argüman! Ama halkı uyutmaya bire bir…
Din ve siyaset baronlarının oyuncağı haline getirilmiş olan kadın tesettürü ve başörtüsünün genç kuşaklarda karşılık bulmaması, bazı meslek erbabı ebeveynlerce psikolojik toplum baskısına da dönüşebilmektedir maalesef! Bu mevzu imam, ilahiyatçı, diyanet görevlisi vs kimselerin hem kendileri açısından, hem de çocukları açısından toplumsal bir travma olarak karşılarında durabilmektedir. Ailelerde istenmedik çekişme, sataşma ve zaman zaman da kavgalar yaşandığına, öğrencilerimizden aldığımız bilgiler ışığında tanık olabilmekteyiz!
Buna rağmen tarikat ve cemaat yapılaşmalarında önderlerin çocukları sorgulanamamaktadır bile! Alttan alta dillendirildiğinde veya baştan o söylentilerin önünü kesmek için, kendi tebalarına “Siz bizim çocuklarımıza değil, Fatıma annemize ve Ali efendimize bakın!” diye, yine manipülasyonun zirvesi yapılabilmektedir!
Kararını kendisi vererek başını örten de, açan da; giyimini kuşamını kendisine nasıl yakıştırıyorsa o şekilde giyinen, şık ve bakımlı her kızımız, kadınımız baş tacımızdır.
Hele ki Allah’ın emri olduğuna inandığı için başını örten kızımızı ve kadınımızı asla baş açtırmaya zorlamamak gerekir. Çünkü öyle inanan bir kimsenin zorla başı açıldığındaki psikolojisi, kendisini çıplak hissetmeye varabilecek boyutta olabilecektir. Kimsenin hiçbir kadına bunu yaşatmaya hakkı da haddi de yoktur.
Ev halinde kontrpiye durumlarda kulak arkasından bağlı veya baş açık iken mahrem erkek olarak onlarla karşılaştığımızda göz seviyemizi baş hizasına çıkarmamaya özen göstermeli ve onların yaşamlarını kolaylaştırmalıyız. İstenmedik durumlarda başları açıkken yakalandıklarında onların paniklemelerini ve başını örtmek için yaşadıkları çırpınışların nedenini doğru anlamalıyız! “Öcü görmüş gibi benden kaçıyor” diye dedikodu yapmak ve olumsuz yaygara koparmak yerine, Allah’ın emrine uyup günah işlemiş olmaktan sakındığı için öyle davranıyor diye değerlendirmek gerektiğini hatırlatmak isterim!
Ailemde neredeyse bütün kadınlar kapalı olduğu için onların durumunu ve psikolojisini iyi ve doğru empati yaptığımı düşünüyorum…
Ancak “Allah’ın emri” olarak düşünüp de başını örten kadın ve kızlarımızın “Oh, hayata erkek olarak gelmek varmış! Tabi siz erkeksiniz, size ne var ki! Sizin için hava hoş, nasıl olsa erkeksiniz…” tarzında söylemleri aklından geçirerek veya yakınlarıyla olan diyaloglarda açıktan dile getirerek erkeğe imrenen ve kendi cinsiyetinden memnun olmayan bir yaşam tarzı benimsememesi gerekmektedir!
Öyle yaşamanın kadın olarak ne kendisine, ne de erkeğe bir faydasının olmayacağı unutulmamalıdır. Kendi cinsiyetiyle gurur duymalı ve ondan utanıp sıkılmamalıdır. Hatta o düşünceleri beslemesinin, erkek egemenliğini sürdüreceği için toplumsal bazda zararlı olacağını da unutmamalıdır…
Öte yandan kendisinin kısıtlı ama erkeğin daha özgür olduğu düşüncesiyle erkeğe imrenmesi, kendisini kadın olarak yaratmış olan Tanrının zulmetmiş(!) olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaz mı? Oysa Allah bırakalım kadını, hiçbir mahlukuna zulmetmez! O şekilde düşünerek, kadın düşmanı veya kafadan kadını cezalandıran bir Tanrı algısıyla Yüce Yaratıcıyı üzmüş olduğunu unutmamalıdır kadınlarımız diye de düşünüyorum.
YAZARIN DİĞER YAZILARI