Okuldan geldikten hemen sonra yer sofrası kurulurdu soba yanan odada. Kaşıklar dizilir, salata ortaya konur, sürahi sofranın kenarına iliştirilirdi. Çantayı yere atar atmaz tencerenin kapaklarını tek tek açar bakardım. Anne ne yaptın, diye sorardım bir taraftan da. O sayar, ben de; ooo! İyceymiş deyip gözümü doyururdum midemden önce.
Lisedeyken Ramazan kış aylarına denk geldiğinden, okuldan geldikten kısa süre sonra iftar olurdu.
Sobadaki güğümün cızırtısı eşliğinde, son yarım saat kala iftara bir uyku bastırırdı. Biraz uzanırdım.
Rüyamda sıcak çorbalar içer, dumanı üstünde etli pilavlar yerdim. Oruç açmadan, o uykuyla uyanıklık arası hayalen doyardım. Haydi kalk denilince, sofradaki salatanın bozulmadan durduğunu görürdüm. Ne tatlı bir uyku olurdu, ne tatlı bir hâl.
Davetlere giderdik çokça. Çokça misafirimiz olurdu. Dayımgilde şunu yesem, amcamgilde şunu yesem, şurada şu olsa, burada bu olsa diye geçirirdim içimden. Çoğu da tutardı. Dört beş aile; çoluk çocuk, tabak çatal sesi, konuşmalar, gülüşmeler eşliğinde yapardık iftarı. Herkesin mutlu olduğu bu tatlı gürültüyü yüksek bir Amiiin sesi bölerdi. Dua ederdik hep birlikte.
Huy mudur nedir bilmem, çorba içince; çorba çok güzel olmuş yenge, diye duyururdum. Ardından komposto çok güzel olmuş, gelirdi. Salataya bile çok güzel olmuş dediğimi hatırlıyorum. Ben demesem bile içimizden biri; dolma çok güzel olmuş yeyin, karnıyarık güzel olmuş yeyin, fasulye güzel olmuş yeyin diye herkesi teşvik ederdi.
Koşa koşa teravihe gittikten sonra davetli olduğumuz eve gelir, çay içer, vakitlice kalkardık. Yolda kendi aramızda bir daha özet geçerdik. Çorba çok güzeldi, baklava çok güzeldi, komposto çok güzeldi... Falancadan yemedim de filancadan çok yedim.
Bu çok doğal, çok normal ve hep yaptığımız bir şeydi. Ramazan’a has değildi ama Ramazan’da daha çok yapardık haliyle. Bunun kıymetini şu günlerde daha iyi anlıyorum. Bir şeyi beğenmenin, onu dile getirmenin kıymetini. Ben sofradayken kimseden ev sahibine karşı; bunu beğenmedim, lafını duymadım şimdiye kadar. Ailemde, akrabalarımda, komşularımda hiç duymadım. Yemezsin ya da az yersin olur biter.
Zamanında üzerinde düşünmediğim mevzular şu an çarşaf çarşaf her yerde seriliyor, açılıyor. Bir beğenmemedir almış başını gidiyor. Yemek yarışmasında onlarca malzemeyle hazırlanmış çeşit çeşit yemek beğenilmiyor. Gelinlerin düzdüğü ev eşyaları beğenilmiyor. Kıyafetler beğenilmiyor, evin dekorasyonu beğenilmiyor, şarkılar beğenilmiyor... Hepsini geçtim yaşadığımız depremde yardım için koşan Afad beğenilmiyor, Ahbap beğenilmiyor, çeşit çeşit STK’lar beğenilmiyor.
Depremden ders çıkaralım, ders çıkaralım.. İlkin bu söylendi, tamam dedik. Gün geçti. Normale dönelim, normale dönelim... Sonra bu söylendi. Ona da tamam dedik. Baktım ki televizyonda millet yemekleri, kıyafetleri beğenmemeye, birbirini yemeye devam ediyor. Diyorum ki bu programlar deprem olan yerlerde de izleniyor. Ne düşünüyorlardır acaba? Normale dönerken; elimizdekiyle yetinmeyi, verilene şükretmeyi, Veren’e şükretmeyi, karşımızdakine teşekkürü de eklemeli değil miydik bu derse? Deprem sadece 11 ili değil hepimizi etkilemeliydi.
Hâlâ alabildiğine beğenmeme kol geziyor etrafta. Camiye gidenler hocayı beğenmiyor, derse girenler öğretmeni beğenmiyor, devlet dairesine gidenler memuru beğenmiyor, hastaneye gidenler doktoru beğenmiyor. Evde yemekler, çarşıda kıyafetler, raflarda dizi dizi kitap beğenilmiyor. Her şeyi beğenelim mi o zaman? Her önümüze gelene tamam mı diyelim? dediğinizi duyar gibiyim. İyiyi, güzeli doğruyu arayan bir beğenme gerçek beğenmedir. Bu olması gerekir ki seçme hakkımız bir işe yarasın. Benim bahsettiğim, burun kıvıran, kibir taşıyan, kendini üstün gösteren, nefsani bir duruş.
Her şeyin en iyisine, en güzeline, en değerlisine layıksın fikri nereden çıktıysa tüm bunların sebebi bu diye düşünüyorum. Beğenmemekle kalsak iyi. Bazıları beğenmediği şeyler ya da kişilere karşı Nemrut kesilip ateşe atıyor önüne geleni. Durum bu ama bu zorbalığın kimseye faydası yok. Kalp kırmaktan, gözden düşmekten başka katkısı da yok. Mübarek Ramazan ayının rahmetine bırakıp kendimizi; sabır, şükür, nezaket, iyi niyet kuşanalım isterim hep birlikte.. Zor ya, imkansız değil.