BENİ Bİ GÜLME ALIYOR SONRA
Yerdeki küçük su birikintisine bir kuş konmuş. Yaklaşmış seke seke. Bir yudum içmiş doğrulmuş. Sonra da onu gözetleyen kediyi fark etmiş. Kedi patilerinden birini, kaldırıp indirerek kuşun su içerken dalgın bir anını kolluyormuş. Olan biteni fark eden bir çocuk, kediyi uzaklaştırmak istemiş oradan. Hey, pist pist demiş. Kedi hiç oralı olmamış. Kuşa odaklanmış bir kere. Çocuk da bu sefer gel pisi pisi diye kediyi yanına çekmek istemiş, yine olmamış.
Kuş da dönüp dolaşıyormuş suyun etrafında. Kedi gitse de su içsem diye bekliyormuş, kana kana. Çocuk artık sinirlenmeye başlamış kedinin ettiğine. Hey sana diyorum! Git artık, kuşu rahat bırak! diye seslenmiş kediye. Kedi de işi inada bindirmiş sanki, çivilenmiş olduğu yere. Benim canımı sıkma, git diyorum sana! diye iyice kızmış kediye. Ne anlasın hayvan? Mır mır, hır hır diye karşılık vermiş ancak.
Çocuk bu işin böyle olmayacağını anlamış. Eve gitmiş. Biraz ekmek almış, süte bulamış onu. Tabağı kediye göstererek; gel pisi pisi...Gel bakalım, demiş. Kedinin dikkati dağılmış. Çocuk nereye kedi oraya. Bu arada bizim kuş da uzaklaşan kediyi görünce suyun başına yanaşmış ve içmiş doyasıya. Masalımız da burada bitti.
Bu yazdığım benim ufaklar uyumadan önce anlattığım masallardan biri. Aslında tür olarak hikaye ama benimkiler; anne masal, deyince o an ne geldiyse aklıma sıralıyorum. Bunu biraz düzenleyerek yazdım tabii. Kendiliğinden sızmadılarsa masallar bizim uyku öncesi eğlencemiz oluyor. Sırf eğlence olmasın diye bazen örtülü ya da açık mesajlar veriyorum. Onlara değil, yanlış anlaşılmasın. Kendime. Yukarıdakini ben önce kendime söylüyorum, kendime anlatıyorum.
Çocuk kediyi uzaklaştıramadığında; birilerine, bir şeylere sürekli kızmak işleri yoluna koymayacaktır, diyorum. Bir kap sütlü ekmek; kızmak, bağırmak yerine kullanılacak başka bir yöntem oluyor. Kedi de, kuş da, çocuk da mutlu oluyor benim hikayemin sonunda. Bana katkısı bunlar. Çocuklara da eğlenceli geliyor. Onların dünyasında bunun dışında nasıl bir yankı uyandırır, onu tam olarak bilemem, ölçemem de. Bana düşen hikaye olsun, masal olsun bu tür şeyleri hayatlarına katmak. Bu bir kitaptan okumak şeklinde de olabilir.
Ben masal dinleyerek bir çocukluk geçirmedim. Filmlerde oluyordu öyle şeyler. Çocuklarıma da dilim döndüğünce anlatıyorum ama yine filmlerdeki gibi değil. Olmasın da. Ben küçükken köye gidince bir oda dolusu çocuk olurduk. Büyükler bizi başından savmak için, hadi birbirinize hikaye satın derlerdi. Hikaye satın... Normalde hikaye anlatılır, satılmaz değil mi? Ama bizim aile satmak fiiliyle ifade ediyordu o zamanlar. Satmak somut bir eylemdir, anlatmak da ona göre soyut kalır. Belki de onların çocukluğunda daha çok yeri vardır hikayelerin, masalların. O da kelimelerine yansımıştır. Ben de kendi hayatıma bunu somut olarak yerleştirmek istiyorum. Çocuklar da işin bahanesi ve eğlenceli kısmı oluyor.
Bunları yazınca acaba diyorum, ben mükemmel anneyi mi oynuyorum? Böyle etkinlikler yapan, sürekli ilgili, her daim mutlu... Bu mümkün değil. Hele memlekette hiç değil. Bazen çok sinirlenince farklı yöntem falan gelmiyor aklıma. Okuduğum, bildiğim ne varsa siliniyor. Geçen yine sinirlerim zıplamışken, bırak o süpürgeyi! Elime alırsam onunla girişirim sana, dedim. Ne yapacağını anlamadım ki, diyor büyük. Girişmek fiili yok dünyasında. Gidin şu başımdan. Bir daha getirmem bak. Zile’nin z’sini göremezsiniz! dedim bir keresinde benimkilere. Büyük de; o zaman ‘ile’yi mi göreceğiz dedi. Başka bir gün; bir rahat durun. Geberdirim vallahi! dedim. Geb-er-dir-im diye heceliyor arkamdan. Beni bi gülme alıyor sonra...