?>

Beyaz Tahtadaki Siyah Harfler

Hümeyra Yıldırım YALÇIN

2 yıl önce

Görün bakın ne kadar güzel ve asil bir adım var der gibi yazdım adımı yıllarca  tahtaya. Önce tebeşir ile yazdım cızırdatarak, sonra tahta kalemi ile sakince. Kendimi öyle tanıttım ilk dersin ilk dakikalarında merakla beni izleyen öğrencilere. Tahtaya uzanan elimin videoya alındığını düşünelim… Kalemler değişiyor, tahtalar değişiyor, isim değişmiyor. Buradan kısa bir film çıkardı ama ben bu yıl o film şeridini kesmeyi tercih ettim.

Beyaz tahtaya siyah harflerle ismini yazmadım. Zaten bunu yapmayı da kendi öğretmenlerimden, filmlerden falan öğrenmiştim. Şimdi bıraktım. Yine tanıştım çocuklarla, yine söyledim  ismimi. Her şey oldu ve bitti o kısacık anda. Tanışmış olduk. Tanımak için ise zamana ihtiyaç olduğunu biliyorum artık.

Önceden sıralardım çocuklara; derste şöyle olacaksınız, böyle oturup kalkacaksınız, şunu ederseniz gözüme girersiniz, bunu ederseniz anlaşamayız… Yıllar içinde bu ilk derste attığım nutukları daha ikinci dersten yutmaya başladığımı gördüm. Ondan sebep nutuk da  atmaz oldum.  Hepten boşlamadım tabii ki. Bunu zamana ve olaya göre yapmayı öğrendim.

Şimdiye kadar birlikte çalıştığım öğretmen arkadaşlardan; işini çok iyi yapan, öğrencilere çok iyi davranan, veli ile işbirliği yapanlara çok rast geldim. Çok beğendiğim bazı uygulamalarını devşirdim onlardan. Kendime uyarlamaya çalıştım. Çoğu kez olmadı, elime yüzüme bulaştırdım. Başkası yapınca işe yarayan şey bende eğreti durdu. Sonra ben de kendimce yöntemler geliştirdim. Öğrencilere, ailesine nasıl yaklaşacağıma dair yaklaşımlar… Bu son cümleyi de bilerek bozuk yazdım. Birçok eğitim bilimleri kitaplarında yazılan cümlelere benzesin istedim. Böyle ruhsuz, duygusuz ve akademik olsun istedim. Kpss çalışırken de sevmedim o cümleleri, o kitapları, şimdi de sevmiyorum. Bir türlü ısınamadım. Isıtıp ısıtıp önüme getirilen şey; yine o cümlelerle dolu kitaplar ve sınavlar. Uzman edecekmiş beni ve  meslektaşlarımı bu cümleleri tekrar edebilirsem. Karşımdaki beş şıktan doğrusunu işaretleye bilirsem… Şimdilik bu konu dursun burada.

Öğrencilere, velilere dair geliştirdiğim yöntemim; kendim gibi olmak. Ekstra bir şey yok. Öğrenciler bilgi yığacağım depolar değil. Muhabbet edeceğim, karşılıklı orada bulunmayı isteyeceğim kişiler. Bunu yazdım diye hiç kızmam onlara, hiç söylenmem, yaptıklarına hiç alınmam anlamına gelmesin. Resmiyet çerçevesinde de olsak, insanız. Tüm bunlar yaşanıyor ve yaşanacak. Sürekli iyi, sürekli güler yüzlü olamaz kimse, tam aksi de mümkün değil. İki ortasını bulup ilerleyeceğiz bu yıl da inşallah. Velilerden de neredesiniz bile demeden ‘buradayız hocam’ diyenler, destek olup yanımızda olanlar olduğu gibi meydanda durduğu halde ‘ben aslında yoğum, yok!” diyenler de oluyor.

İnternette denk geldiğim bir yazı şöyleydi. Eğitimde başarı için; annenin ketesi, babanın kesesi, öğretmenin nefesi ve öğrencinin hevesi lazımdır.(Ahmet Bulut) Ne güzel özetlenmiş. Ben eğitime anne ve öğretmen olarak katılıyorum. Bu işin karınları ve kalpleri doyurma kısmına talibim. Allah işimizi rast getirsin. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI