Zaman her birimizin aleyhine işliyor. Uyandığımız her yeni gün, duyduğumuz minnetle birlikte, minik değişimleri de beraberinde getiriyor. Koca bir kum saatinin içinde süzülen minik taneler gibi, her bir akışla, sağlığımız, gençliğimiz ve güzelliğimiz değişimlere uğruyor. Mevsimler değişiyor, soğuk yerini sıcaklara bırakıyor ve biz tatlı bukalemunlar misali doğa şartlarına ayak uyduruyor, büyüyor, gelişiyor, değişiyor ve yaş alıyoruz. Kışı geride bıraktık. Gözlerimizi yaz mevsiminin ümit vadeden pırıltılarına açtık. Çok kısacık bir gelecekte de tekrar sonbahara uyanacağız. Tüm bu serüven içinde bizler ne mi yaptık? Sandıkları açtık, içlerini kışlıklarla donattık, yerini mevsim şartları gereği tiril tiril, daha hafif kıyafetlere bıraktık. Hazırlandık. Tüm bunları fark etmeksizin dönüşerek yaptık. Akışta usulca yol aldık. Peki, neden ruhumuzu bir kenarda bıraktık? Nadasa aldığımız benliğimizi nasıl bu kadar hayal kırıklığına uğrattık? Demem o ki; kalbimizi, ruhumuzu, bedenimizi ve zihnimizi, bütüne baktığımızda, bizi güzel kılan kendimizi, nerede, hangi safhada yalnız bıraktık?