Geçtik gri marşlarla sapsarı ovalardan
Bereketsizlik sardı göğünü İstanbul'un
Sorduk sarı çiçeğe biraz paran var mıdır
Dedi ki derviş baba esrar aldım bakkaldan
Üç vakitte üç kurşun üç yaralı kuş idik
Bizim ellerimizde kurudu çölün göğü
Yağmur uzak ihtimal yaşasın inkılaplar
Egzozlara sığınan kuşlar gibi puşt idik
Senin ellerini alıp gövdemize yurt yaptık
Güvercinlerden ölgün bir his yapıştı bize
Sanki çiçek demişsin kılıcını kuşanıp
Sen bize çok gelmişsin biz hiç duymamış gibi
Körfezin kainatı kanatırken toprağı
Sen güllere su verdin akşamlara serinlik
Bizim ellerimizde sabunlu bir ilkbahar
Gövdemizde düştükçe sığlaşan bir derinlik
Sürülerin sürgünü devam ederken böyle
Kırk yerinden ilmekli bir urganı yağladık
Sığınalım diline mağarada bir dostun
Sonsuz ayazımıza cehennemler bağladık
Birazcık Arabistan biraz Turgut bıyığı
Kesilsin gökle olan bütün irtibatımız
Sorduk sarı çiçeğe mezhebin nedir ulan
Dedi ki derviş baba annem babam topraktır..
Ah sen bir gülün kokusuz yerlerinde
Dikeninde örneğin sarsıntısız uyurken
Hangi dağın buzuyuz hangi yol bize revan
Post-modern bir çiçeğin ırzına geçilirken
Dedi ki derviş baba nerede Arabistan..