?>

Bu Dünya’dan Bir Rauf Denktaş Geçti

Hanzade'nin Günlüğü

7 saat önce

Kalbi dayanamayacak derecede merhametli, cümlesinin karşılığıdır “RAUF”… Şefkat ve merhamet etmektir “RAÛF”… Dil Alimleri de şöyle der; Rahmet ’ten daha güçlü bir şevkat duygusudur” RAÛF”… Tarih sayfaları 27 Ocak 1924’ü gösteriyordu. Yer Kıbrıs’ın Baf Kasabası. Yargıç merhum Mehmet Raif Bey ve Emine Hanım’ın dördüncü ve en küçük çocukları dünyaya gelmişti. Kim bilecekti ki o kış dünyaya gelen çocuğun, çok önemli bir şahsiyet, bir Cumhurbaşkanı ve unutulmayacak bir Lider olacağını…Küçük Raûf, doğduktan bir buçuk yıl sonra annesi Emine Hanım Hakkın Rahmetine kavuşur ve bakımını babaannesi üstlenir. Dedesi Şeherli Mehmet Efendi’de yetiştirilmesine önemli katkı sağlar. Çocukluk yıllarının geçtiği Aybifan’da ailesiyle birlikte vakit geçiren çocuk Raûf, burayı “Köyüm” olarak nitelendirir. Eğitim çağına geldiğinde ise İstanbul’a giden Denktaş buradaki eğitimini tamamladıktan sonra tekrar Kıbrıs’a döner ve ilerdeki yılları içinde önem arz eden Hukuk Eğitimini almak için İngiltere’ye gider. Bu onun için artık adını tarih sayfalarına yazacak yılların başlangıcıdır.

 

1950’liler VE TAKİP EDEN YILLAR…

1950’ler de milli duygularla Kıbrıs Türk halkının bekasını muhafaza etmek amacıyla siyasetle daha yakından ilgilenmeye başlar. Çok geçmeden Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını savunan siyasetçiler arasında yer alır.

 

”TÜRK ANALARI ÇOCUKLARINI DENİZDE BOĞACAKTI”

Denktaş 1964’te yaşanan acıları şöyle anlatıyordu. Takvim yaprakları 8 Ağustos 1964’ü gösteriyordu. Erenköy Alevkaya, Mansur, Bozdağ ve Selçuklu düştü. Mücahitler geri çekiliyor… Kadın ve çocukları Birleşmiş Milletler kendi kamplarına tahliye etmek ister. Kadınların cevabı;

– “Biz erkeklerimizle kalacağız.”

Erenköy, bir tabak gibi, Rum mevzilerinin altında mahkûm bir arazi hâlinde. Öyle bir an geldi ki mukavemete devam ümidi yok oldu. Birleşmiş Milletler bize gelerek ne yapacağımızı sordu;

– “Rum ve Yunan zırhlı birlikleri süratle ilerlemektedirler, teslim olmaktan başka çare yok.” dediler.

Komutan Rıza Vuruşkan’la istişare ettikten sonra kararımızı veriyoruz:

Sonuna kadar çarpışmak, teslim olmamak ve intihar etmek…

– “O hâlde müsaade ediniz kadınları ve çocukları alıp gidelim.” dediler.

– “Onlara sorunuz, gitmek isterlerse alınız.” dedik.

Birleşmiş Milletler askerleri kadınlara yaklaşarak tekliflerini yaptılar.

Kadınlar hep bir ağızdan;

– “Biz erkeklerimizden ayrılmayız, öleceksek birlikte ölürüz.” Cevabını verdiler. Birleşmiş Milletler askerleri bu kahraman insanları selamlayarak “Good Luck” (bahtınız açık olsun) diyerek zırhlı araçlarına binerek uzaklaştılar. Durumu Ankara’ya bildiriyoruz. Yarına zor dayanırız. Gelmezlerse Erenköy çökecektir. Bazı gençler ağlıyor. Korkudan değil. Anavatan’ın bu kadar lakayt kalışına ağlıyorlar.

– “8 aydır bu yerleri müdafaa ettik, Türkiye gelecek, geldiğinde çıkacağı, yaslanacağı bir yer bulsun diye, meğer boşunaymış.” diyorlar.

Bir Türk anası;

– “9 çocuğum var. 5’i kız. Rumlara bırakmam onları, denize götürüp boğacağım.” diyor. Hıçkırıyor. Kadını kollarından tutup sarsıyorum. Telsiz başında, kan ter içinde telsizci çalışıyor, dinliyor. Cevap yok. Bunu etrafa duyurmamak için gayret sarf ediyoruz. Bir mesaj daha; bir tane de ben gönderiyorum:

– “Saldırı bütün şiddeti ile devam etmektedir. Rumlar kesin sonuç almak kararındadırlar. Yarın sabaha kadar direnebiliriz. Yardımımıza gelemezseniz, bunu engelleyen büyük millî bir neden olduğuna inanarak öleceğiz. Vatan sağolsun… “Birdenbire telsizci canlanıyor. Gözlerinde bir pırıltı var. Yazıyor ve okuyor:

– “Hava Kuvvetleri hareket emrini aldı, keşif uçuşuna geliyorlar…”

Telefona sarılıyoruz. Mevzilere müjdeyi veriyoruz. Ne büyük müjde. Yorgun değiliz artık. Yalnız ve unutulmuş da değiliz. Uçakları bekliyoruz. Uzaktan bir şeyler görülüyor.

– “Uçaklar” diye fırlıyoruz.

Gelenler uçaklar değil Turnalar…

– “Ebabülbül ordusu yerine, Turna ordusu geliyor.” diye şakalaşıyoruz da. Ömer Sami Coşar üzüntü komasından çıkmış gibi. Fotoğraf çekiyor:

– “Bu iş oldu artık.”

Gözlerimiz Anadolu’ya yönelmiş…

Saat 17:00’de uçaklar geliyor. Dağlar inliyor. Sevinçten ağlayanlar, birbirlerine sarılanlar, havaya ateş edenler var… Kurtuluş bayramı… Türk kartallarının gölgesinde yeni bir hayata kavuşan binlerce insan Tanrısına şükrediyor. Uçaklar bizi selamlayıp uzaklaşıyor. Rumlar kat’i neticeyi alacaklar… Ateş şiddetleniyor… Sonrası ise malum…O uçaklar tekrar gelir ve Yunan-Rum saldırıları püskürtülür. Yüzbaşı Cengiz Topel’de o çarpışmalarda şehit olmuştur.

 

1974 VE TAKİP EDEN YILLAR…

1974 Kıbrıs Harekâtı öncesinde Kıbrıs Türk tarafını temsilen, Kıbrıs görüşmelerinde, baş müzakereci olarak görev yapar. Bunun yanında, Raûf Denktaş artık Türk siyaset tarihinde önemli adımlar atmaya devam eder ve Türk

Geçici Yönetim’in de çeşitli görevler üstlenir. Yunanistan’ın yaptığı darbe sonrasındaysa Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi ile Ada’da yeni bir dönem başlamış ve Raûf Denktaş bu süreçte, Türkiye için Ada’daki en önemli siyasetçi olmuştur. 1975 yılına gelindiğindeyse Kıbrıs Türk Federe Devlet’ini ilan eden Denktaş, bu devletinde ilk Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçmiştir.

 

1983 VE SONRASI…

Tarih sayfaları 1983’ü gösterdiğinde, Denktaş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. Tam beş kez Cumhurbaşkanı seçilen Denktaş, hem iç hem de dış siyasette KKTC’nin varlığının sonuna kadar savunucusu olmuştur.21 yıl boyunca KKTC halkı ve ülkenin varlığı için mücadelesini sürdürmüştür. Ve ben 2010 yılında Türkiye’de düzenlenen 29 Ekim Cumhuriyeti Balosunda kendisiyle tanışma şerefine nail olup ve bu tanışmanın “Benim için bir onur” olduğu sözlerini kendisine söyleme fırsatını bulmuştum, iyi ki de bulmuşum ki, iki yıl sonra ömrünü davasına harcamış Devlet Adamı bu dünyadan göçüp gitmişti. Ondan geriye çok şey kaldı. Bu dünyadan arkasında onu unutmayacak ve kalbinde sevgisini taşıyacak yürekler bıraktı, zor zamanların büyük ve Asil Lideri. Türk Dünyası seni asla unutmayacak…Bu dünyadan bir Rauf Denktaş geçti. Ruhun Şad olsun.

 

Merhum Lider “Raûf Denktaş’ın ”anısına…

YAZARIN DİĞER YAZILARI