Kahramanmaraş… Gaziantep… Osmaniye… Hatay… İlle de Hatay… Adıyaman… Malatya… Diyarbakır… Kilis… Şanlıurfa… Adana…
Her göçüğün altından kan, gözyaşı, çığlık çığlığa feryatlar yükseliyor arşa doğru… Karanlık kalplerin sağır kulaklarına değmese de bu acılar, kaç gündür çoğumuzun aşı, katığı oldu. Ağulu sözleri, beynimize; dayanılmaz hikayeleri gözlerimize hiç çıkmamacasına kurşunlandı.
Dikkat ediyor musunuz? Yavaş yavaş gözlerimiz, kulaklarımız ya yaşanan felakete alışmaya… Ya da “Kapatın şunu be, içimiz karardı. N’apalım arkadaş?!.. Ölenle ölünmüyor ki!” türünden sözlerle ekranlar değiştirilmeye başladı...
Hele hele, dürüst olduğuna inandığımız çok az kişi ve kurumlara sıcacık evimizde otururken klavye veya elimizdeki telefonla IBAN’lara para yollayıp…
Bizim de bir tuzumuz bulunsun babında yardım kolilerine alelacele eklediğimiz birkaç kutuyu ilgili toplama merkezine bırakıp…
Ocakları yıkılan şehirlerdeki tanıdık, eş veya dosta şöööyle bir “geçmiş olsun” dedikten sonra…
Ferahlattığımız yüreklerimizle yine doğalgazlı evlerimizde sıcacık yatmaya… Çaylarımızı keyifle yudumlamaya… Hayat standart ve lüksümüzden en ufak ödün vermemeye devam ettik muhtemelen…
Şimdi belki de bu yazıyı okuyan birçoğumuz başka ne yapabiliriz ki diyecek? Evet, belki de haklı… Başka ne yapılabilir?
Ben bu yazıyı klavyeme aktarırken güvenilir olduğuna inandığım bir haber sitesinde şu yazı geçti an itibariyle: “Depremlerde 20 bin 213 kişi hayatını kaybetti, 80 bin 52 kişi yaralandı. Afet bölgelerinden 86 bin 754 kişi tahliye edildi.”
En iyimser tahminlere göre 200.000 kişinin göçük altında olduğu kabul ediliyorsa yaşanan felaketin ne kadar devasa olduğunu anlamak güçleşiyor hakikaten…
Şöyle düşünebiliriz:
1999 depreminde Gölcük'ün nüfusu 80 bin kişiydi. Orada beş bin insanımız hayatını kaybetti. Ama depremden sonra nüfusu 50 bin kişiye indi. Çünkü 25 bin kişi göç etti, Gölcük'ten taşındı.
1999 depreminde Kocaeli'nin merkez ilçesi İzmit'in nüfusu 450 bin kişiydi. Orada on bin insanımız hayatını kaybetti. Ama depremden sonra nüfusu 370 bin kişiye indi. Çünkü 70 bin kişi göç etti, İzmit'ten taşındı.
1999 depreminden sonra sadece iki ilçemize baktığımızda bile, toplam nüfusun beşte birinin başka şehirlere taşındığını gördük.
Şimdi, deprem bölgesinde 13 milyon kişi yaşıyor. Sizce şimdi kaç kişi başka şehirlere göç eder? İki milyon kişi mi? Dört milyon kişi mi? Taşınmak zorunda kalanlar hangi şehirlere taşınır?
Hadi göç etti diyelim. Bunca insana ev, iş, aş… Özellikle içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar da göz önünde bulundurulduğunda nasıl sağlanır?
“Onlar bizim kardeşimiz, her şekilde bağrımıza basarız. Biz ensarız, onlar muhacir.” tarzında günü kurtaran, popülist söylemler bir süre sonra karın doyurmamaya başlayacak. Çünkü devletin veya halkımızın yapabilecekleri de sınırlı. Bir süre sonra kendi kaderleriyle baş başa kalacak, yeni yerlerde hayata tutunmak zorunda kalacak milyonlardan bahsediyoruz.
Olaya bu açıdan baktığımızda hayatını kaybeden kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın geride bıraktığı acılı yakınlarının trajedilerinin uzun yıllar süreceği gün gibi âşikâr.
Elbette yaşanan olaylarda çok büyük bir etken olan imar affını… Sık sık güncellenen imar yasalarını…
Deprem yönetmeliğine göre dört kat imar izni olan yerlere bile on, on iki kat çıkılmasını sağlayan gözünü para bürümüş müteahhitleri… Her binanın altına dükkân koyan zihniyeti…
Bulunulan kattaki kolonları keserek alan genişleten ve fazladan kiracı alan zavallı beyinleri…
Tutuklanma korkusuyla yurt dışına kaçmaya çalışan Antakya’daki 250 daireli Rönesans Rezidans'ın sahiplerinden müteahhit Mehmet Yaşar Coşkun gibi …ları…
Para hırsıyla Türkiye’nin dört bir yanındaki doğal güzellikleri hallaç pamuğuna çeviren Cengizleri…
Depremlerle ilgili bilim insanlarının yaptıkları uyarılara yıllardır kulak tıkayan, gerekli önlemleri almayan, toplanma merkezlerini bile rant alanına çevirip AVM’ler konduran, üstelik yaşananları “Kader Planı” olarak yorumlayıp insanın cüz’i iradesine ve alınması gereken tedbire ipotek koyan kişi ve kurumları… Düşünürken…
Yakın bir gelecekte karşılaşacağımız yüz binlerce, belki de milyonlarca kardeşimizin yaşamak zorunda kalacağı iç göçü… Ve akabinde kartopu gibi büyüyecek sorunları da düşünün, derim.