O gece…
26 Ağustos Cumartesi gecesi…
Gazi ve Müşir (mareşal) Başkumandan, Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve karargâhlarının savaş kademeleri saat 03.30’da atlara bindiler. Sisli, serin ve karanlık bir geceydi. Fenerli iki süvari yol göstermek için öne geçti. Ardından yola koyuldular.
Gazi ve Müşir Başkumandan, intikâl hâlindeki kutlu savaşçıların önünde ve tek başında gidiyordu. Arkasından Fevzi ve İsmet Paşalar geliyordu. Daha arkada da kurmaylar, yâverler ve diğer görevliler vardı. Ağır ağır Kocatepe’ye çıktılar.
Gazi ve Müşir Başkumandan ve diğer komutanlar, cephenin hemen yanındaki Kocatepe’de ileri komuta yerinde hazırlar. Onlar için uyku yok.
O geceyi İsmet Paşa şöyle anlatıyor:
“O gece sabaha kadar uyuduk mu, uyumadık mı bilmiyorum. Sadece çok iyi hatırlıyorum, Cephe Kumandanı olarak, birliklerin hepsinin yerlerinde hazır olup - olmadığını sabaha kadar kim bilir kaç defa sordum. Müsterih oldum. En heyecanlı günümüz. O güne kadar düşmanın bizden ne kadar bilgi aldığını bilmiyoruz ve yarın ortalık açıldığı zaman her şey meydana çıkacak. Tabii (ki) beklenmesi kumandan için çok heyecanlı olan bir gece.”
Cephedeki Yunan aslî kuvvetleri ve yüksek komuta heyeti…
Yunan Küçük Asya [1] Ordusu [2] Komutanı Korgeneral Georgos Hacıanesti, [3] İzmir Körfezinde demirli Averof gemisindeki başkomutanlık karargâhındadır.
Eskişehir - Afyon hattındaki cephede bulunan Yunan kuvvetleri ana unsurları ve yüksek komuta heyeti de;
- Kuzeyde Tümgeneral Petros Sumilas [4] komutasındaki Eskişehir Grubu (ya da 3. Yunan Kolordusu),
- Güneyde ise Tümgeneral Nikolas Trikupis [5] komutasındaki Afyon Grubu (ya da Yunan 1. Kolordusu),
- Afyon’un batısında ise Tümgeneral Kimon Diyenis [6] Komutasındaki Yunan İhtiyat Kolordusu şeklindeydi.
Cephedeki Türk yüksek komuta heyeti.
Türk komuta heyeti de;
- Başkumandan Mustafa Kemâl Paşa,
- Gnkur.Bşk. Fevzi (Çakmak) Paşa,
- Garp Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa,
- 1. Ordu Komutanı Nurettin (Konyar) Paşa (ve emrinde Albay İzzettin (Çalışlar) Bey komutasındaki 1 Kolordu, Albay Ali Hikmet (Ayerdem) Bey komutasındaki 2. Kolordu ve Albay Kemalettin Sami (Gökçen) Bey komutasındaki 4. Kolordu),
- 2. Ordu Komutanı Yakup Şevki (Subaşı) Paşa (ve emrinde Albay Şükrü Naili (Gökberk) Bey komutasındaki 3. Kolordu ve Kazım (İnanç) Paşa komutasında komutasındaki 6. Kolordu),
- Fahrettin (Altay) Paşa komutasında 5. Süvari Kolordusu ve
- Albay Halit (Karsıalan) Bey komutasında (kolordu muadili) Kocaeli Grubu şeklindeydi.
Fecirle başlayan baskın tarzında bir taarruz…,
Saat 05.30.
Fecirle birlikte başladı harekât. Toplarla başlayan taciz atışı yarım saat devam etti. Müteakip bir saat zarfında da önemli noktalar top atışı ile kutlu savaşçıların taarruzuna elverişli kılındı.
Gazi ve Müşir Başkumandan’ın komutasında Afyon güneyinde şanlı piyade, topçu, süvari ve diğer bahadırlardan müteşekkil cümle kutlu savaşçıların Yunan mevzilerini, makineli tüfek yuvalarını ateş altına alan ve tahrip eden toplarının ateşiyle büyük ve umûmî taarruzunun şiddeti de arttı.
Ne Yunanlar böyle kesif ve dehşet verici ateş görmüştü, ne de Türkler. Tepeler yanıyordu adetâ. Yunan mevzileri, makineli tüfek yuvaları, kamyonları, topları ve mühimmatı berhavâ oluyordu. Kocatepe dahi zangırdıyordu. Kutlu piyadeler taarruz mevzilerine ve tel örgülere doğru ilerlemeye başladılar. Bu yoğun ve cehennemî ateş başarıyla tamamlandı. Ardından bataryalar bu kez on dakika sürecek imhâ ateşine geçip siperleri ve gözetleme yerlerini dövmeye başladılar.
Gazi ve Müşir Başkumandan, ateş planını, topların ustaca kullanımını pek beğenmişti. Nitekim, bu memnuniyetini de Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’ya ifade etti de.
Bazı tel örgüler, topçu ateşinden kaynaklanan basınçla yıkıldı, bazıları da istihkâmcılar ya da şevke gark olan neferler tarafından yıkıldı.
İmhâ ateşi bitiminde, subaylar ve askerler, açılan gediklerden düşman mevzilerine korkusuzca daldılar.
Başarılı topçu ateşine ilişkin Başkumandan’ın değerlendirmeleri…
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Mustafa Kemâl Paşa’nın 4 Ekim 1922 tarihinde Büyük Zafer hakkında yaptığı konuşmada 26 Ağustos’ta Türk topçularının durumunu şu şekilde anlatmaktadır:
“Arkadaşlar!
Topçularımız bu mevzilere gece geldiler ve karanlık içinde mevzi aldılar ve fecirle beraber bütün dünyanın gözleri açıldığı zaman ateşe başladılar. Tam bir takdir ve hürmetle bunu anmak isterim ki, topçularımızın o gün göstermiş olduğu ustalık ve anlayış, bütün dünya topçuları için örnek olacak nitelikte idi. Askerî hayatımda bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel idare edilmiş bir topçu ateşi(ni) nâdiren gördüm.
Topçularımız, saat 05.30’da endahta yani atış tanzimine başladılar; bilirsiniz ki, topçulukta evvelâ ateş tanzim etmek için endaht (atış tanzimi – tanzim atışı) yapılır. Yarım saat zarfında bütün bu cephe üstünde endaht tanzim edilmiş ve saat altıda yani yarım saat sonra bu saydığım hedefler üzerine şiddetle tesir endahtına başlanmıştır. Bu mevzîler, çok ve çok sağlamdı.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemâl, Türk topçularının durumu hakkında Meclis’te yaptığı bu konuşmada sözlerine şu şekilde devam eder:
“Milletin mukadderâtını doğrudan doğruya üzerine alarak karamsarlık yerine ümit, perişanlık yerine düzen, tereddüt yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin yiğit ve kahraman ordularının başında, bir asker sadakât ve itaatiyle emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı bir insan kalbinin nâdiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim. Kalbim bu sevinçle dolu olarak pek aziz ve muhterem arkadaşlarımı, bütün dünyaya karşı temsil ettikleri hürriyet ve bağımsızlık fikrinin zaferinden dolayı tebrik ediyorum.
Yunan savunma hatlarına ilişkin bir İngiliz kurmayının değerlendirmeleri…
Bu mevzîlerin savunma ile ilgili kıymetini en son tetkik eden bir İngiliz kurmayının verdiği raporda,
“Eğer Türkler, mevzileri dört, beş ayda işgâl ederlerse, bir günde düşürdüklerini iddia edebilirler.”
deniliyordu. Fakat Türklere, bu mevzileri ele geçirmek, için üç, dört ay değil, bir gün de değil, sadece bir saat kâfi gelmişti.”
Büyük Taarruz Gazisi Mehmet Ali Soy’un anlatıları…
Büyük Taarruz'da sağ kolunu kaybeden şanlı gazimiz Mehmet Ali Soy anlatır, adeta o günleri tekrar yaşarcasına:
“Gündoğumu sıraları yani sabah namazı ile gündoğumu arasında toplarımız geriden ateş etti.Ama öyle bir grup ateş etti ki düşmanın istihkamını savurdu. Yani “düşman” diye bir şey kalmadı orada. Hemen ardından top ateşi kesildi. ‘Haydi, Hücum!’ dediler. ‘Allah Allah’ sadâları semâya yükseldi. Yunan savunma hatlarının tel örgülerini makasla kestik, teptik ayağımızla, girdik içeriye. Düştük düşmanın arkasına!”
Kutlu askerler fırtına gibi esiyorlardı: “Allah Allah…” nidâlarıyla.
Önemli savunma mevzileri zaptedilmeye başlanıyor…
Kaleciksivrisi, Tınaztepe ve Belentepe üç önemli Yunan savunma mevzii mevzii idi. Kutlu askerler Tınaztepe, Toklutepe, Belentepe ile Kalecik Sivrisi’nden Yunan birliklerini püskürttüler. Büyük Kaleciktepe ile Çiğiltepe arasında on beş kilometrelik alanda, düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdiler.
5. Süvari Kolordusunun başarılı manevrâsı…
Saat 10.00…
Büyük Taarruz öncesinde Afyon güneybatısına intikâl etmiş olan Fahrettin (Altay) Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu gizlice ve süratle Ahır dağları üzerinden (Afyon’un bastısındaki) Sincanlı ovasına akıp (kuzeyindeki) Dumlupınar ovasına doğru ilerledi, düşmanın muharebesini sekteye uğratmak için telefon ve telgraf hatlarını kesip, Afyon-İzmir demiryolunu tahrip etti ve böylece Afyon cephesindeki Yunan birliklerinin İzmir ile demiryolu bağlantısı da kesildi. 5. Süvari Kolordusunun bu başarılı manevrâ ve harekâtı, harekât öncesinde Afyon güneyinden Eskişehir’e doğru kuzey doğuya bakan bir hilâl şeklinde konuşlanmış olan Türk kuvvetlerinin hilâlimsi uçlarının sol taraftan sağa doğru biraz daha daralmasına sebep oldu. Diğer bir ifadeyle 5. Süvari Kolordu Yunan Küçük Asya Ordusunu Afyon Grubunu (1. Yunan Kolordusunu) arka cenahtan kuşatmaktaydı.
Cepheden yüzlerce kilometre uzakta bir komutan…
Yunan Küçük Asya Ordusu Komutanlığı karargâhı İzmir limanında demirli olan Averof isimli Yunan savaş gemisindeydi. Küçük Asya Ordusu Komutanı Korgeneral Georgos Hacınesti baskın tarzında başlayan 26 Ağustos’taki Büyük Taarruz esnasında da cephede değil cepheden 420 km uzakta olan İzmir’deydi.
Yunan Küçük Asya Ordusu Komutanının vahim emri…
Küçük Asya Ordusu Komutanı Hacıanesti’nin daha önceden verilmiş emri gereği cephedeki bu ana unsurların (1. ve 3. Yunan Kolorduları ile İhtiyat Kolordusunun) her biri İzmir’deki Küçük Asya Ordusu Komutanlığına bağlı olduğundan doğal olarak cephedeki bu Yunan aslî unsurları arasında hiyerarşik bir ilişki de mevcut değildi.
Mukayeseli durum…
Bir harekât ortamında bu durumun çok büyük olumsuzlukları beraberinde getirmesi kaçınılmazdı. Zira harekât ortamının hızlı değişkenliği esnasında cephedeki birliklerin İzmir’deki Küçük Asya Ordusu Komutanlığı üzerinden esnek ve etkili bir şekilde kullanılması hiç mi hiç mümkün olamazdı. Diğer yandan Türk tarafında ise Başkomutan, Gnkur.Bşk., Batı Cephesi Komutanı, 1. ve 2. Ordu Komutanları, Kolordu Komutanları cephede ve asıl muharebe hattında olup cephedeki harekât ortamında süratle değişen durumlara göre süratle karar verilmekte, kuvvetler elastiki ve etkin bir şekilde kullanılmakta, gereken yerlere süratle kuvvet kaydırılmakta ve teksif (kuvvet yoğunluğu) sağlanmaktaydı.
Harp prensiplerine göre…
Hacıanesti’nin harp prensiplerine aykırı bahse konu emri gereği Eskişehir – Afyon Cephesindeki Yunan kuvvetlerinde emir – komuta birliği olmadığı gibi, bu kuvvetleri sürekli değişen harekât ortamının gerektirdiği şekilde esnek ve etkili bir şekilde kullanabilmek de mümkün olmamıştır. Bu durum Yunan Küçük Asya Ordusuna son derece pahalıya mâl olacaktır.
Afyon Cephesinde devam eden şiddetli harekât…
Türk birlikleri harekatın ilk günü sabahtan öğleye dek birçok önemli savunma mevziini ele geçirmesine rağmen Yunan birlikleri aynı gün ilerleyen saatlerde kaybettiği kimi mevzileri geri almayı başardı. Gün boyunca devam eden muharebe nedeniyle Yunanlara ait tahkimât ve engelleri tahrip edildi. Fahrettin Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu da harekât planına uygun olarak başarılı bir şekilde Yunan hatlarının gerisine sarktı.
Tedirgin bir bekleyiş var. Asıl düğüm 27 Ağustos Pazar günü çözülecek.
Hacıanesti’nin gaflet hâli…
26 Ağustos Cumartesi sabahı Türk taarruzu başladığında Küçük Asya Ordusu Afyon Grubu (1. Yunan Kolordusu) Komutanı Tümgeneral Nikolas Trikupis, Karargâhı İzmir limanındaki bir Yunan savaş gemisinde bulunan Küçük Asya Ordusu Komutanı Korgeneral Georgos Hacıanesti’yi, asıl taarruzun Eskişehir’e değil Afyon’a yapıldığına inandıramamıştı.
Yunan Albayı Spridonos’un tespitleri…
Taarruz sabahı Yunan komuta sisteminin içinde bulunduğu acıklı durumu, Küçük Asya Ordusu İkmal Şube Müdürü Albay Spridonos şu sözlerle açıklar:
“Mustafa Kemâl, Genelkurmay Başkanı Fevzi, Cephe Kumandanı İsmet ve 1. Ordu Kumandanı Nurettin 26 Ağustos sabahı şafak sökerken Kocatepe gözetleme yerinde bulunuyorlardı. Türk komutanlığı böylesine uyanık ve kararlarını hemen alma durumunda ve birbirini aynı gözetleme yerinden desteklerken Yunan Küçük Asya Ordusu Komutanlığı İzmir’de muharebe meydanından 420 km uzakta bulunuyor, gözü başka şeyler görüyor, haberler alıyor, emirler veriyor, bunlar da telsizle en aşağı dört saatte yerine varıyordu. Hâlbuki durum, her çeyrek saatte bir değişiyordu.
Bu durumun bir sonucu olarak taarruzun ilk anlarında General Trikupis, Küçük Asya Ordusu emrinde ve ihtiyatta bulunan Tümgeneral Diyenis’in İhtiyat Kolordusundan bazı birliklerin Afyon-Dumlupınar istihkâmlarına yardıma gelmesini emretmiş, ancak General Hacıanesti’nin daha önceden vermiş olduğu emir gereği cephedeki Yunan ana birliklerinin doğrudan kendisine bağlı olmasına ilişkin emri gereği Diyenis, bunun için Hacıanesti’nin emri olması gerektiğini bildirmişti. Trikupis bu kez, Hacıanesti’ye başvurmuş, ancak Diyenis komutasındaki kuvvetleri kafasındaki hayalî bir taarruz için düşünen Hacıanesti, bu isteği reddetmişti.
Yunan diplomat Efthymios Kanellopoulos, Hacıanest’nin bahse konu hatalı emrini “Yunan ordusunun Küçük Asya’da üç sene müddetle yaptığı muharebelerde hiçbir emir, Yunan ırkının istikbâli için o kadar feci neticelere sebep olmamıştı.” şeklinde değerlendirmektedir.
Daha sonra işin ciddiyetini anlayan Hacıanesti, General Diyenis’e, Trikupis’e destek olunması için gerekli emri vermiş ise de muharebenin kaderini değiştirecek önemdeki bu haberleşmeler sürüp giderken Afyon’daki cephe yarılmış ve temin edilen ihtiyat desteği emri de hiçbir işe yaramamıştır.”
Devam edecek…
© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
SONNOTLAR
[1] Küçük Asya: Anadolu
[2] Küçük Asya Ordusu: Kurtuluş Savaşı’nda Batı Anadolu'da Türk kuvvetlerine karşı savaşmış Yunan ordusudur. Bu ordunun büyük bölümü 26.08-18.09.1922 tarihlerindeki Büyük Taarruz’da TBMM Orduları tarafından imhâ edilmiştir. Anadolu’da imha ve esir olmaktan kurtulanlar da gemilerle kaçmış, Doğu Trakya’daki Yunan birlikleri ise Mudanya Mütârekesi sonrasında bu bölgeyi terk etmiştir.
[3] Georgios Hacıanesti (1863-1922), Yunan kara subayı ve generali. Yunan Küçük Asya Ordusu’nun Sakarya Meydan Muharebesi’ndeki yenilgisinden sonra 19 Mayıs 1922 tarihinde görevden alınan General Papulas’ın yerine Küçük Asya Ordusu Komutanlığına atanmış, 5 Haziran’da İzmir’e gelerek göreve başlamış, 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz’un ardından 2 Eylül’de görevinden alınmış ve yerine General Trikupis getirilmiş, Küçük Asya Felâketi sonrasında Yunanistan’da yaşanan askerî darbe döneminde askerî mahkemede yapılan ve Altılar Davası olarak bilinen yargılamada idama mahkûm edilmiş ve idam hükmü 18 Kasım 1922 tarihinde Atina yakınlarındaki Gudi’de Averof Hapishânesinde kurşuna dizilerek infaz edilmiştir.
[4] Petros Sumilas (1861-1955), Yunan kara ordusu subayı ve generalidir. Mayıs 1921 ayında Anadolu’daki 10. Piyade Tümen Komutanlığına atanmış, Kütahya – Eskişehir Muharebeleri (10-25.07.1921) ile Sakarya Meydan Muharebesi’ne (23.08-13.09.1921), 1922 yılında da (Ağustos 1922 ayında Küçük Asya Ordusunun Anadolu’dan yenilmesi ve geri çekilmesi sırasında komuta ettiği) 3. Kolordu’nun komutanlığına getirilmiş, Anadolu’da yaşanan hezimet nedeniyle ordu birimleri arasında geniş bir katılımla gerçekleşen ve 11 Eylül 1922 tarihinde başlayan ve Eylül 1922 Devrimi’nin başlamasının ardından 17 Ekim’de görevden alınmış ve Altılar Davası'nda ifade vermiş, 1923 yılında da ordudaki görevinden emekli olmuştur.
[5] Nikolas Trikupis (1868 - 1959 ), Yunan asker, kara subayı ve tümgeneralidir. Yunan kuvvetlerinin 19 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e çıkmasından sonra başlayan Türk-Yunan Savaşı’nın ilk yıllarında 3. Yunan Tümenine komuta etmiş, Ocak ve Mart 1921 aylarında gerçekleşen I. ve II. İnönü Muharebelerinde görev almış, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri’nde (10-25.07.1921) Eskişehir’i ele geçirmekle görevli Yunan Kuzey Grubuna komuta etmiş, Aralık ayında da Yunan Afyon Grubu da denilen 1. Yunan Kolordu Komutanlığına atanmıştır. 26 Ağustos 1922 tarihinde Afyon’un güneyinden Trikupis kuvvetleri üzerine yapılmış olan Büyük Taarruza hazırlıksız yakalanmış ve cephenin çökmesini önleyememiştir. Dumlupınar Muharebesi’nin (30.08.1922) ardından emrinde kalan birlikler geri çekilmeye başlamış, 2 Eylül’de Uşak yakınlarındaki Göğem köyü civarında maiyetindeki kuvvetle birlikte esir edilmiş, 3 Eylül’de Uşak’ta Başkumandan Mustafa Kemâl Paşa’nın huzuruna çıkarılmış, 1923 yılında gerçekleşen savaş esirleri mübadelesi gereği 1926 yılında Yunanistan’a geri döndüğünde askerlik görevine devam etmiş, 1927 yılında emekliye ayrılmadan önce korgeneralliğe terfî etmiş, daha sonra da Attika ve Boeotia’da vali olarak görev yapmıştır.
[6] Kimon Diyenis (1871–1945), Yunan kara ordusu subayı ve generali. 1920 sonunda Küçük Asya’daki 13. Piyade Tümeni Komutanlığına atanmış, 1921 yılında İnönü Muharebeleri ve Sakarya Muharebesi’nde görev yapmış, 1922 yılında tümgeneral olarak Küçük Asya’daki 2. Kolordunun komutanı olmuş, Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin ardından Türklere esir düşmüş, Yunanlıların Küçük Asya Felâketi’nden sonra 11 Eylül 1922 tarihinde başlayan Eylül 1922 Devrimi’nin ardından ordudan ihraç edilmiştir.
KAYNAK
Makale, İrfan Paksoy’un “Büyük Taarruz Destanı” isimli (basılmamış) eserinden derlenmiştir.