?>

Çörek… -3

Hümeyra Yıldırım YALÇIN

3 yıl önce

Geldik bu üç güzel kelimenin sonuncusuna. Yani çiçek, çocuk ve çörek üçlüsünün sonuncusundayız artık.

 

Çörek demek de sahur demektir bende. Annem biz ufakken, ilkokul yıllarımda, her sahurda, ya çörek ya da pişi yapardı. Alarmla değil de çöreğin içinde pişerken kendini salmış, hafif erimiş köy peynirinin kokusu ile uyanırdık. Kokuya mutfaktan gelen tıkırtılar da eşlik ederdi. Uyanan yanındakini dürterek uyandırırdı. Sahur olmuş mu? Olmuş, olmuş… Baksana çörek kokusu geliyor. Tamam o zaman. Bazen tutardık bazen tutmazdık ama her gece de uyanırdık. O koku, o tat, o uykulu çörek yeyişimiz… Hepsini toplasam, bir şekilde saklasam da bir tütsü gibi yayılsa arada etrafıma. Zihnimde taptaze duruyorlar öylece. Etrafımı da sarsalar arada.

 

 

Bir gün okuldan geldim. Okuldan gelmiş her çocuk gibi ama onlardan çok daha fazla açım. Bir tabak aldım elime. İçine 4-5 tane portakal koydum. İyi hatırlıyorum portakaldı, mandalina değil. Soba yanmış, ev sıcacık… Cızırdayan güğümün sesi eşliğinde o portakalları soydum soydum yedim. Kendin küçüksen de miden büyük.  İlkokuldayım yine ama en fazla 3. sınıfım. Derken son portakala  geldim. Mübarek nasıl sulu, nasıl tatlıydı. Hiiiyyyğh! Ben oruçtum, dedim birden. Onca portakalı yuttuktan sonra aklım başıma geldi demek ki. Onu da yemedim artık. Anne orucum bozuldu mu, dedim. Yok, bozulmaz, dedi. İkna olup iftarı bekledim mi, yoksa zaten gitti giden deyip başka şeyler de yedim mi hatırlamıyorum. Hatırladığım; tekne orucu şeklinde de olsa, dört beş portakalı bir anda götürmeli de olsa, oruç tutmaya çalışmak eğlenceliydi.

 

İftara kadar gelmeyi başardıysak bize fındık, çikolata, helva gibi iftarlıklar alırdı babam. O şey hangisi olursa artık, hemen çorba tabağının yanına koyardım. Yer sofrasında iki dizimin üstüne oturup onu göz hapsine alırdım. Hoca Allahu Ekber! diyecek. Ben de kavuşacağım ona. Aslında öncesinde top patlayacak. Top patlayınca hemen elime alacağım. Ezana sıra gelecek. Biraz da ilerleyecek ezan. Sonunu beklemesen de ortalara doğru açılacak iftar. Susamlı pide bölünecek, kaşıklar gidip gelecek…

 

 

Bu kelimeler işte beni alıp nerelere, hangi zamanlara götürüyor. Kelimelerin böyle bir gücü mü var, yoksa yaşanmışlıklar mı onları güçlü kılıyor? Bilemem…Çiçek, çocuk, çörek… Tüm sevmelerimin özü gibi üç kelime. Ya sizin kelimeleriniz neler? Böyle tütsü gibi etrafınıza dağılsın istediğiniz anları karşılayan kelimeleriniz var mı peki?

YAZARIN DİĞER YAZILARI