Ekonomistler her gün televizyonlarda, sosyal medyada veya ekonomik platformlarda konuşmalar yapmaktalar ve ekonomik gidişatla ilgili öngörüler ortaya koymaktalar.
Yapılan bu yorumların ülke ekonomilerine ne kadar katkıları var bilinmiyor fakat dünya ekonomisinin iyiye gitmediğini hepimiz biliyoruz. (ülkeler bazında)
Türk üniversitelerinde ekonomi dersleri ne kadar veriliyor fakat vatandaşlar her gün sokakta, kahvenede veya iş yerlerinde ekonomi konuşuyorlar.
Üniversitelerdeki ekonomi bölümleri ne iş yapıyor? halbuki Türkiye cumhuriyeti devleti neredeyse kırk tane finans ürünü çıkarttı, kahvelerde bile caiz mi değil mi denilerek konuşmalar yapılıyor, bizim üniversiteler suskun ve alternatif bir ekonomik model sunamıyorlar.
Ekonomi, üretim, dağıtım, tüketim, ticaret, değişim ve bölüşüm hayatın her alanını kuşatmış fakat bu konulardaki bilimsel çalışmalar yeterli düzeyde değil.
Halbuki ekonomi faaliyetlerin değişmeyen temel amacı; insanların refah düzeyini artırmak, yaşam kalitesini yükseltmek ve geleceğe olan güven duygusunu beslemektir.
Dünya yeni bir ekonomik anlayışa doğru gitmektedir, bizim üniversitelerimiz gelişen bu yeni ekonomik anlayışın kodlarını çözmekten çok uzaklar.
Küresel güçler dünyaya yeni bir ekonomik model dayatıyorlar ve kısmen başarılı olmuş durumdalar.
Dünyanın 10 zengin insanının mal varlıkları çok artmış evet ne kadar artmış 1,5 Billion dolar artmış.
10 tane zengin dünyanın geleceğini belirleme hakkına sahip olduklarına çeşitli açıklamalarla dile getirerek, geçmişten gelen ekonomik yapıyı farklı bir şekilde yürütmek istiyorlar.
Son yıllarda ki krizler bu insanların zenginliklerine zenginlik kattı.
Ülkeler ekonomik krizlerle boğuşurken bu küresel şirklerinin ciroları fazlalık vererek ülkelere meydan okuyor.
Hükümetler ekonomilerine milyarlarca para dolar akıtılar ne yazık ki bu paralar dünya borsalarında yükselen hisse senetlerine gitti.
Şu bir gerçek dünyanın 8 milyarder zengini, dünya nüfusunun yarısı kadar servete sahip.
Zengin ve fakir arasındaki uçurum düşünülenden çok daha büyük olduğu görülüyor.
Küresel servet 2019-2021 arasında % 1 büyürken dünya zengini olan 55,000 bin kişinin serveti % 14 artmış durumda.
“En zenginler ile insanlığın geri kalan kısmı arasındaki uçurum" çarpıcı bir biçimde açılıyor.
İnsanoğlunun kâr yerine insana odaklanan bir politikaya ihtiyacı var!
Dünya çapında yaklaşık 3,2 milyar insan yoksulluk içinde yaşıyor.Buna ek olarak aynı zamanda 163 milyon insan da açlıkla karşı karşıya.
Almanya'da ise “çok güçlü servet yoğunlaşması” da sürekli artıyor. En zengin 10 kişi, pandeminin başlangıcından bu yana varlıklarını yaklaşık 125 milyar avrodan 223 milyar avroya ve dolayısıyla yaklaşık yüzde 78 oranında artırdılar.
Bu kâr, yaklaşık olarak en yoksul yüzde 40'lık kesimin, yani 33 milyon Alman'ın toplam servetine tekabül ediyor.
Bu arada Almanya'daki yoksulluk oranı yüzde 16 civarında yüksek bir seviyeye ve 13 milyondan fazla kişiye ulaşmış durumda.
Artan gelir ve servet eşitsizliği nedeniyle insanlık sosyal bir devlet, adil ve adaletli bir yaşam bekliyor.
Küresel güçler dünya ticaretini ve bilimi ele geçirmiş durumdalar.
Bankaların ve finansal piyasaların daha iyi kontrol edilmesi artık çok zor görünüyor, ulusal devletler küresel güçler karşında çaresiz kalarak ancak seyirci durumuna düşmüş gözüküyorlar.
Dünya mazlumlarını küresel, egemen güçlere karşı koyacak yeni bir alternatife kim önderlik edebilir.
Gelecek yüzyılı belirleyici olarak küresel güçlermi yoksa ulusal devletlermi öne çıkacak.
Savaşların ve ekonomik krizlerin bir sebebide gelecek yüzyılın şekillenmesi hususundaki güç yarışıdır.