?>

Eğitim Neferleri-2

Hayati YAMAN

3 yıl önce

Bugün de öğretmenler ve sorunlarını masaya yatıralım. Nereden başlayacağımı kestiremiyorum ama diğer sorunları işlerken de, problemin öğretmenden kaynaklanan yönlerine kısmen değindiğimi ifade etmek isterim. Sistem içerisinde zaten şamar oğlanına dönmüş olan öğretmenlerin sorunlarını özel bir başlıkta konuşalım istedim.

Genellikle ilkokul öğretmenlerinin yakındığı en büyük problem, her şeyi çok iyi bilen veli(!) profili ile karşı karşıya oldukları sorunudur. İlkokul öğretmenleri, iki ayaklarını bir pabuca sokan velilerden şikayetçidirler. Sanki sadece kendi çocuğu var ve o prens ya da prenses, diğerleri onun çocuğuna erişemez ve bir problem varsa o asla kendi çocuğundan kaynaklı değil, hep başkasının çocuğundan kaynaklıdır! Bu sakat anlayış öğretmenlerin son derece canını sıkan bir durumdur.

 

Sınıflar ve öğrenci yaşları büyüdükçe okulda ve evde davranış farklılığı gösteren çocuklar olabildiğini artık veli kabullenmeye başlamıştır. Derslerin içeriği de arttığı için ve artık veliler derslerden anlamadığı için ya da kendi dönemlerinden farklı işleyiş tarzıyla karşılaştığı için ortaokul ve lise dönemlerinde öğretmenler, ekabir veli taifesi ile otomatikman pek fazla karşılaşmamaktadır.

 

Okul seviyeleri yükseldikçe bu defa kendi alanında yetersiz kalabilen, yaş farkından dolayı kuşak çatışması yaşayabilen, teknolojik gelişmelere ayak uyduramayan, o nedenle bütünüyle teknolojiyi kötü gösterme yanlışına düşen, yeni atama veya çok genç öğretmenlerin ise öğrencilerce yeterince saygı duyulmayan öğretmen pozisyonları ortaya çıkmaktadır. Öğretmenlik fakülteleri akademik düzey olarak oldukça düşük seviyelerde öğrenci seçtikleri için nitelikli okul diye adlandırılan okullardaki bazı öğretmenlerin öğrencilerin önünde rehber olarak değil de, onların gerisinden geliyor olma gerçeklikleri söz konusudur. Bu durumu baskılamak için zaman zaman öğrenci ile adı konulmamış bir rekabet ve notun silah olarak kullanılması gibi istenmeyen durumlar yaşanabilmektedir. 

 

Öğretmenlerin ekonomik sıkıntısı asla olmaması gerekirken, üzülerek belirtmek gerekirse her dönem o sıkıntı kendisini hissettirebilmektedir. Tek maaşlı olan öğretmenler, ek ders ücreti adı altında okulların açık olduğu aylarda, her ayın başında branş öğretmenlerince standart olmayan ek ücret alırlar. Ve o ücretler, miktarınca öğretmenin yüzünü güldürür. Ek ders ücreti alamayan branş öğretmenlerinde ise … Dolayısıyla ekonomik koşullar, öğretmenlerin zihin yorgunluğunu katlayan bir problemdir. 

 

Ayrıca öğretmenler, ekonomik koşulları zayıf olan öğrencilerin çözüm merciinde ilk muhatap olmaları nedeniyle, o tarz öğrencilere yardım eli uzatamadığı durumlarda, öğretmenlerin psikolojisini olumsuz etkilemektedir. Elini cebine attığında bir öğrencisinin ekonomik problemini aşamayan öğretmen olmamalıdır!

 

Kitaba, kültür sanata, gezmeye, görgüsünü arttırmaya, pikniğe, dışarda yemek yemeye kaç öğretmen ne kadar para ayırabilmektedir? Diye anket yapar ve sorarsanız içler acısı tablo ile karşılaşmanız hiç de zor olmayacaktır. Bu saydıklarım, son yıllarda yaşanan ekonomik çöküntü ve iflasın fotoğrafı veya tezahürü değildir! Onu da belirteyim öncelikle… Her dönemin sıkıntılarıdır. Kaldı ki, anormal derecede paranın alım gücünün düşmesi, enflasyonun bilinçli olarak düşük gösterilip çalışanların maaşlarının zamlar karşısında erimesi her memurda olduğu gibi öğretmenleri de olumsuz etkileyerek daha da aşağılara düşürmüştür. Onlar da, işin ekstra yükleridir. Akaryakıt zamlarından dolayı araç kullanamaz hale geldik! Varın ötesini siz düşünün…

 

Aynı okulda aynı işi yapıyorsunuz! Kadrolu, sözleşmeli, ücretli adıyla farklı statüde öğretmenler olarak mesai yapıyoruz! Ücretli öğretmenler resmen, devletin vatandaşına ve bizlere yaşattığı zulümdür! İnanın asgari ücretin altında çalışıyorlar. Köleliği geçtim artık resmen prangalı kölelik! Vallahi onların yanında geçim sıkıntısı konuşmaktan utanıyoruz! Ama açık söyleyeyim, sırf o utancı yaşatmak ve başımızı kaldırmamak için mi yoksa bu uygulamaya son vermiyorlar diye sormadan edemiyor insan! Haline şükret, beteri var diye ölümü gösterip öğretmenleri sıtmaya razı ediyorlar! 

 

Özel sektör, her alanda çalışanın emeğini sömürürken, Devlet okullarında öğretmen emeğinin sömürülmesi ne oluyor arkadaş? Mademki devletin ihtiyacı var ve ücretli öğretmen çalıştırıyorsun, dünya kadar atanamayan öğretmen var. Alsana onları kadroya! Olur mu hiç, yapar mı? Bir öğretmenin maliyetine, üç tane öğretmen çalıştırıyor! O üç açığa da onlarca talip var ve siyaseten torpil bile işletiyor. Oh ne ala mualla! Ama yazık vallahi yazık. 

 

Son derece içler acısı bu vahşetten acilen okulların öğretmenlerin kurtarılması lazım. Diyeceksiniz ki, hocam maliyet hesaplamaları ve devletin kaynakları, planlaması kısıtlı! Senin bildiğini ülkeyi yönetenler de biliyor ve düşünüyordur her halde! Geçiniz kardeşim, döviz üzerinden garantili hastane, yol, köprü, tünel, havaalanı yaparak yandaşların cebini dolduranların; kur korumalı mevduat hesabı açtırarak bankalarda Türk parası tutmaları için üç beş zengine fakirden alıp, hazine garantisi karşılığı anında banka hesaplarına para aktarılmıyor mu? Milyarlarca para, bizlerin cebinden yasal olarak(!) soyulup, kaymak tabakanın cebine cukkalanmıyor mu? Ne yapabiliyor ve nasıl itiraz edebiliyoruz? Sadece beddua ederek; Allah’ın da bir hesabı var, İyi ki Allah var, İyi ki mahşer var! Diye gönlümüze teselli veriyoruz… 

 

Tekrar gündeme gelen, öğretmenlikte kariyer basamakları uygulaması! Sınavla yapılıyor olmasındaki saçmalık bir yana öğretmenler arasında yeni bir kategorik ayrım doğuruyor olması, son derece yanlış ama kime soran var? Kimi dinleyen var? Kıdeme göre gelir dağılımında adaleti sağlarsın olur biter! Kim itiraz eder? Otomatikman çalışma yılı fazlalığı gereği, saygıya bağlı bir kariyeri kendiliğinden oluşturmuş olursun. Kaldı ki, zaten öğretmen camiası o saygı öz kültürünü kendi içerisinde barındırıyor zaten! Ama yok, yetmez ama evet mantığı ile işleri arapsaçına çevirme merakı o alanda da kendini gösteriyor. Başöğretmenlik kavramını, Atatürk’e özel unvan olmasına rağmen sündürmenin bir gereği yokken ısrarla üzerinde duruluyor olması da manidar değil mi? 

 

Öğretmenlik, yıpranma hakkından yararlanmayı gerektiren bir meslek olarak görülüp, atmış beş yaşına kadar yapılmaması gerekir. O konuda da yasal düzenleme gerekir. Bence elli beş yaş sınırı olmalı. Öğrencilerle kuşak çatışması yaşatılmamalı. Belki elli beş yaş üzerindeki öğretmenlere de tecrübelerinden yararlanılmak üzere seminer, motivasyon eğitimi, farkındalık eğitimleri, değerler eğitimi adıyla farklı kurum ve kuruluşlara yaptırılan eğitimler yaptırılabilir. O alanda yetkin ve donanımı olan öğretmenler, genç ve dinamik öğretmen kadrosuyla ortak projeler yürütebilir. Öğretmenler, teknolojik gelişmelere ayak uyduramama sorunları ile karşılaşmamalı! Zorla atmış beş yaşına kadar çalışmayı düşünmemeli… Tabi çalıştığı sürede ekonomik koşulları çok daha iyi halde olmak koşulu ile o adımlar atılarak, emeklilik sonrasında öğretmenlerin görümdar duruma düşürülmemesi şartıyla…

 

Genç öğretmenler, öğretmenlik mesleğinin idealizmini, zevkini ve tadını tatmadan hemen idarecilik peşinde koşuşturmamalı. Yazın da ek ders alacağım, şu kadar maddi kazancım olacak hesaplamaları ile olayı sadece maddi boyuta indirgeyen bir hırsın kurbanı olmamalıdır. İnsan yetiştirme sanatına kodlanmalı ve hırslanacaksa ona hırslanmalıdır...

YAZARIN DİĞER YAZILARI