?>

Enflasyon Mu Fiyat Artışı Mı?

Dr.Seyfi AKİL

2 yıl önce

Türkiye’nin en büyük sorunlarından belki de en başta gelen problemlerinden birisidir enflasyon. Bütçe açığı, cari açık, işsizlik gibi sorunları da var elbette ama neden bu konuyu çok konuşuruz ya da neden bu kadar gündemde kalır bu konu diye hiç düşündünüz mü? Şöyle anlatayım: Bazı kavramları anlamanız için onun ne anlama geldiğini bilmeniz gerekir. Enflasyon dediğimiz şey fiyatlar genel seviyesinin sürekli yükselişidir. Demek ki sizin bir şeye enflasyon diyebilmeniz için fiyatların sürekli yükselmesi gerekir. Peki fiyatlardaki yükseliş devamlı değilse? İşte onun adı Fiyat artışıdır. Yanlış politikalarla ekonomideki kötü gidişi durduramayan, gözlerinden ateş çıkartmak dışında bir yeteneği olmayan anlayışın hatasını örtmek ve toplumun algısı ile oynamak için kullandığı bir cümledir bu söylenenler.

Enflasyon dediğiniz olgunun iki türü vardır.

Talep enflasyonu

Maliyet enflasyonu

Eğer piyasadaki mal ve hizmetlere olan talep çok; bunun karşılığında üretim sınırlı ise bu talep enflasyonudur. Eğer üreticinin bir birim mal üretmek için katlandığı maliyet sürekli artıyorsa bunun adı da maliyet enflasyonudur. Enflasyon ile mücadele edeceksen ilk önce ülkende hangi enflasyonun yaşandığını iyi analiz etmelisin. Enflasyon hem üretenin hem de tüketicinin bam teline dokunduğu içindir ki herkesi ilgilendirir. Olaya hem tüketici hem de üretici penceresinden bakmaya çalışalım. Tüketici açısından baktığımızda şunu görürüz: Enflasyon ile birlikte cebinizdeki paranın değeri düşer. Daha fazla malı daha çok para ödeyerek almak zorunda kalırsınız. Daha çok paraya ihtiyaç duyarsınız. Eğer bu ihtiyacınız ekonomi yönetimi tarafından kredi yoluyla karşılanırsa; başka bir ifade ile sizin paraya ulaşma kanallarınız artırılırsa siz elde ettiğiniz son birimi de tüketime harcarsınız. Dolayısıyla da fiyatlar genel düzeyi artmaya devam edecek ve enflasyon ilerleyen dönemde başa çıkılamayacak derece yükselecektir. Bu dönemde ulusal para sürekli olarak değer kaybedeceği için bireyler farklı parayı elde tutmaya yönelir. Üretici ise girdi fiyatlarındaki artışı bir süre sonra yurt içindeki fiyatlara yansıtacak. Bu da enflasyon artışını hızlandıracaktır. Maiyet enflasyonun talep enflasyonundan tek farkı şudur: Maliyet enflasyonun iç piyasaya olan etkisi biraz zaman alır.

Enflasyonu tanımladık. Hem üretici hem de tüketici açısından ifade etmeye çalıştık. Nasıl ortaya çıkar en yalın halile anlattık. Peki ama enflasyon ile nasıl mücadele edilir? Bence en kritik nokta bu. Nasıl mücadele etmek gerekir sorusundan ziyade şunu sormak lazım? Enflasyonu düşürmeye gerçekten de niyetin var mı? Bir ülke para biriminin değer kaybetmesinin o ülkeye avantajı var mı? Güreşçiyi banka yönetimine atayan bir zihniyetin bu kavrayacağını sanmam ama ben yine de anlatayım. Enflasyon döneminde piyasada çok para olduğu için ilk önce bu paranın tüketime yönelmesinin durdurulması lazım. Peki, ama nasıl ? Ekonomi yönetiminin elinde bu dönemde en güçlü silah hiç kuşkusuz ki vergiler. Vergi, geliri azaltan bir özelliği de sahip. O halde bu dönemde vergilerin artırılması gerekir. Bir başka konuda kamu harcamalarının kısılması. Peki kredi muslukları ne olacak? Kredi verilmesinin önüne nasıl geçilecek? Bu dönemde zorunlu karşılık oranları artırılmalı ve reeskont kredileri azaltılmalı. Bu işin, hem tüketici hem kamu hem de finans ayağı… Peki üreticinin durumu ne olacak? Bizdeki enflasyonun asıl kaynağı talep olarak görülse de asıl kaynak maliyetten kaynaklanan olumsuzlukların yurt içi fiyatlarına yansıtılması. Bir kere şu düşünceye katılmıyorum ki öyle olmadığı da görülüştür. TL değer kaybetsin haliyle daha ucuz malı daha çok satarız böylece döviz geliri olur. Teorik olarak bu kabul edilse de pratikte yanlıştır. Çünkü; ihracatınız sizin gelirinizden bağımsızdır. Sizden mal ve hizmet satın alacak tarafın gelirine bağlıdır. Ucuz mal satmak yerine katma değer yaratan ürünlere yönelmelisiniz. Üreticinin üzerindeki maliyete neden olacak unsurları en aza indirmelisiniz. Üreticinin üretim yapabilmesi için yeterli ve gerekli alt yapıyı alt yapıyı oluşturmalısınız. Üreticiye o güveni vermelisiniz. Ama her şeyden önemlisi sürekli ithalat yerine ithal ikameci politikalarla gerekiyorsa ithalat kotaları veya miktar sınırlandırılması ile yerli üretici korumalı ve rekabet edebilme gücünü artırılmalı. Emek yoğun üretim anlayışından sermaye yoğun üretim sistemine dönmelisiniz. İktisadın genel kurallarından birisi de şudur: Büyümenin tam anlamıyla bir şeyler ifade edebilmesi için reel faiz ile büyüme arasında bir dengenin alması gerekir. Enflasyonun yüzde 80’leri aştığı bir ortamda büyümenin yüzde 7’lerde olduğu bir ekonomik yapıda şimdi herkes kendine şunu sorsun: O kadar büyüdük peki neden hala cebimdeki para ile istediğim her şeyi alamıyorum? Neden her geçen gün daha da dibe vuruyorum? Eğer uygulanmaya çalışılan politika TL değer kaybetsin ihracatımız artsın ise şimdiden söyleyeyim bu politikalar ülke ekonomisini uçuruma sürükler. GÖZLERİNDEN ATEŞ SAÇAN EJDARJANIN DEDİĞİ GİBİ; TL DİBE VURDU DAHA ÇOK DEĞER KAYBETMEZ.

EKONOMİ BİLİMİ BELİRİSİZLİĞİ YÖNETME SANATIDIR. BUGÜN BELİRSİZLİĞİ YÖNETEMEZSENİZ GÜN GELİR BELİRSİZLİK İÇİNDE KAYBOLUR GİDERSİNİZ. KANTİNDE SİMİT, ÇAY SATIYORDUM BEN EKONOMİSTİM DİYENE ANCAK ŞUNU SÖYLENEBİLİR: SEN ANCAK MAHLLEDEKİ BAKKALI İŞLETEBİLİRİSİN. ANLAMIYORSAN ÇEKİL BİR KÖŞEDE OTUR. BÖYLE DAHA AZ ZARAR VERİRSİN.

SORUNLAR; “HEPİNİZ BİRAZ DAHA SABREDİN.ONLARIN DOLARI VARSA BİZİM DE ALLAH’IMIZ VAR SÖYLEMİ İLE ÇÖZEMEYECEK KADAR DERİN. ENFLASYONU; BAKKALIN, KASABIN CAMINA YAPIŞKAN YAPIŞTIRARAK ÇÖZEMEZSSİNİZ.

YAZARIN DİĞER YAZILARI