?>

ERDOĞAN ADAY

Hayati YAMAN

2 yıl önce

Deprem öncesinde, “Fazla Naz Aşık Usandırdı” ve “Evdeki Hesap” başlıklı iki sunumla siyasi yorumlarımı siz değerli okurlarımla paylaşmaya başlamıştım. Birkaç bölümle daha devam etmeyi planlıyordum ki deprem gündemiyle sarsıldık ve zorunlu olarak o konulara ilişkin paylaşımlarda bulundum. Hatta “Eniştem Beni Niye Öptü?” başlıklı üçüncü siyasi yorum metnimi kaleme aldığım gece sabaha karşı deprem olmuştu! Yarım kalan o yazımı olduğu gibi bırakmıştım!

Dün öğleden sonra ise siyasi deprem yaşanması nedeniyle, yeniden gündem değişti ve doğal olarak o konuya yönelik görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Elbette siyasi depremin, gerçek depremi gündemimizden düşürmesi ve unutturacak olması en büyük üzüntümdür. Onu ilk önce belirterek devam etmeliyim.

En’ler sıralamasıyla üzüntümü dile getirdiğime göre siz değerli okurlarıma dünkü siyasi depremin de tarafımca üzüntü verici olduğunu hissettirebilmiş olmalıyım!

Bir kere şunu açıkça belirtmeliyim; adayın açıklanması çok gecikmişti ve artık kabak tadı vermeye başlamıştı. Fakat deprem ve ardından gelen maddi manevi büyük yıkımlar iktidarı anormal derecede sarsmışken ve açıklanan seçim takvimi işletilecek beyanları ile 14 Mayıs tarihine çok yaklaşılmışken açıkçası Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı bile artık çok fazla absürt olmayacak pozisyonda idi!

İşte tam da şartlar bu pozisyonda iken Meral Akşener’in -masadan kalkıyoruz- açıklaması manidar bulunmaktadır. Bu soru çok kritik ve önemli.

-Neden şimdi?

Açıkçası benim de kafama takılmıyor değil! Fakat görülüyor ki, Meral Hanım masadan kalkmamış resmen itilmiş! Bu saatten sonra kırıcı olmanın ve saçma sapan yorumlarla, dünyanın sonu gelmiş gibi göstermenin alemi de yok! Çoklu adayla seçime girilse bile, kaldı ki öyle gözüküyor, ikinci tur var ve orada yine partilerin taban ittifaklarının söz konusu olacağı unutulmamalıdır. Yapıcı ve onarıcı üsluba azami gayret gösterilmelidir.

Alt sorular olarak da;

-Acaba derin devletin(!) bir operasyonu mu var?

-Acaba yine zinde güçler siyaseti dizayn mı ediyor?

Bu sorular özellikle Fetö ve HDP’li olanlarca ya da onlara yakın bazı mahfillerce gündeme getirilecektir. Ülkücüleri faşist ve derin devletin payandası göstermek isteyen marjinal kesim, bu şekilde olaya yaklaşarak “Kılıçdaroğlu’nun önü açıldı, eli rahatladı. Artık HDP’yi rahatlıkla yanına alır. Hatta masa beşli olarak devam ettiğine göre HDP ile yine altılı devam edebilir!” yorumları ile gaz vermeye devam edeceklerdir.

Oysa ülkede derin devlet mi var Allah aşkına? Kozmik odalarına bile girilmiş ve şahsım ülkesine çevrilmiş bir ülkede neyin derininden bahsediyorsunuz? Ülke bir an evvel bu ucube sistemden ve tek kişi yönetimine bağlı anlayıştan kurtulmalı. Hele hele bu tek kişi, mevcut halimizde olduğu gibi siyasal İslam’a dayalı ise bu seçim, son seçim olacaktır. Kazanmaları halinde bu ülkede bir daha seçim filan olmayacaktır. Halifelik yeniden getirilecek ve ardından aile veya parti soyuna dayalı saltanatla idareye geçilecek demektir. Bu kadar önemli bir seçime gidildiğinin farkında değiller mi, siyaseti meslek edinmiş bu çapsız profesyonel siyasiler anlayamıyorum?!

Afganistan ve İran tarih boyunca böyleler miydi? 1970’li yılların Afganistan ve İran’ına bakın bakalım! Gidişimiz adım adım, “Taliban’la bizim inanç ayrılığımız yok” dedikleri Afganistan’a doğrudur. “Ülkemizin yeniden milli mücadeleye ve kuruluş ilkelerine ihtiyacı var” vurgusu boşuna değil! O nedenle şahsi ikballer ve istikballer her zamankinden daha çok bugün arka plana atılmalıdır.

Ayrıca daha düne kadar Meral Hanımı öve öve bitiremeyen, “demokrasi kahramanı kadın siyasetçi” diyen kesimler, bir anda -U dönüşü- yaptılar ve onu ihanetle, vefasızlıkla ve Kılıçdaroğlu’nu satmakla suçluyorlar.

-Meral Akşener neden bu aşamaya kadar getirdi de şimdi masadan kalktı? Soruya soru ile cevap vereyim.

Onu vefasızlıkla suçladıkları gerekçeye bağlılıktan olabilir mi acaba?

Derin devlet(!)’in oyununa geliyor diye lanse edinceye kadar, 15 milletvekili ile siyaseten kendi önünün açılması ve partisinin siyaset sahnesinde var olabilmesi vefasına yönelik bir bağlılık olmaya yoksa!!! Ama ne olursa olsun her halükarda bağlılık ve sadakat beklentisi, bıktığımız anti demokrat yönetimden sizin farkınızı ortaya koyamamış oluyor maalesef!

Cumhur İttifakı ve şürekası da -masa dağıldı- diye Ankara havası ile halay çekemeye başladı. “Bunlardan bir halt olmayacağı belli idi. Bunlar daha kendileri anlaşamıyor ki nasıl ülke yönetsinler? Yine ne varsa Erdoğan’da var. Baştan beri biz diyorduk zaten.” Demeye başladılar. Oysa azıcık haya ve utanma duygusu olsa, “Masanın gizli ayağı HDP, Masanın yedinci ayağı HDP! Güya milliyetçi vatansever olduğunu iddia eden İyi Parti nasıl o masada oturuyor?” diye halkın zihnine o propagandayı çakıyorlardı! İyi parti de bir türlü sağ seçmenden gelecek oy desteğini sağlayamıyordu. İktidar karşısında beklenen sıçramayı yapamıyordu! Şimdi onlar halay çekmeyi bıraksın ve kendi tabanlarında oluşacak erimeyi düşünsünler bence! Ayrıca bürokrat kesim, Cumhur ittifakından memnun olmamasına rağmen, keskin bir dönüşle CHP yanında gözükemeyecek pozisyonda iken daha yumuşak geçişte bulacaklardır kendilerini diye düşünüyorum.

Şahsen ben deprem öncesi şöyle düşünüyordum:

Tayyip Erdoğan karşısında aday olarak ısrarla Kılıçdaroğlu’nu istiyor. Belirsizliğin bir an önce ortadan kalkmasını ve ayrıştırıcı dili mezhep ve inanç üzerinden şekillendirerek vurucu darbelerle seçim mitingleri yapmayı hedefliyor diye bakıyordum olaya!

M. Gökçek, oğlu Osman, Bahçeli başta olmak üzere Cumhur İttifakı bileşenlerinin siyasi figürleri, ekran yüzü medya sözcüleri ve basın kalemşörleri ne hikmetse birden Kılıçdaroğlu’nun hakkını(!) savunmaya başlamışlardı. İmamoğlu ve anası(!) Meral Akşener’in zavallı(!) Kılıçdaroğlu’na komplo kurduklarını dile getirmeye başlamışlardı! Ben de ortada bayram yok seyran yokken, “Eniştem Beni Niye Öptü?” başlıklı yazımı kaleme alırken işte bu detaylara dikkat çekerek; namuslu, dürüst kimlik olarak son derece hakkı olmasına rağmen, en layık ve donanımlı adaylar arasında başı çekmesine rağmen Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması gerektiği hususunu dile getirecektim.

Ayrıca adayın açıklanmasındaki gecikme ile hem Erdoğan’ın gündemi belirlemesinin önüne geçerek kimyasını bozuyor, hem de bütün şimşekleri üzerine çekerek açıklanacak kişinin yıpratılmasının önüne geçiyor diye düşünüyordum.

Ara sıra başta gençlere seslenmek üzere bütün yurttaşlara hitaben evinin mutfağından gece vakti attığı canlı yayın videolarındaki “Benim makam hırsım ve siyasi beklentim yok. Ben ülkemde bir çocuğun dahi yatağına aç girmemesi için mücadele veriyorum. Ben ülkemde gençlerin hayal kurmaları, geleceklerini ülkemizin geleceği ile ortak paydada birleştirmesini istiyorum. Tarih beni Bay Kemal olarak o şekilde kaydetsin!” mealinde son derece samimi söylemleri beni o kanaate vardırmıştı! Öte yandan “Biz partili cumhurbaşkanlığına karşı idik. Fakat maalesef referandumda bunu halkımıza kabul ettiremedik hiç değilse, İttifaklı sistemde partili cumhurbaşkanı olsa bile bir partinin genel başkanı cumhurbaşkanı olamamalı. Ortak kararla aday belirlenmeli!” sözlerinin kendini bağlayacağını unutmayan bilgelikte bir demokrat dede profiline sahip olduğuna inanıyordum! Ne yalan söyleyeyim sonuna kadar bu inancımı diri tutmuştum.  

Lakin bir taraftan da kendi parti içi dengeleri, ikbal ve istikballerini lidere endeksleyen -cı zihniyetli parti üst yöneticileri, milletvekilleri ve yazar çizer taifesi de sürekli olarak onu adaylığa itiyor ve sıkıştırıyordu. O da bu gazlamalardan kendini uzak tutamadı demek ki! Siyasi ömrünün son demlerinde finali cumhurbaşkanı olarak tamamlamak istiyor.

İyi güzel de her şey garanti değil ki!

-Neden insanların rahat bir şekilde kazanacak adayla seçime girmesini sağlamıyorsunuz?

-Neden insanları kasık fıtığına maruz bırakıyorsunuz?

-Neden çekirdek çitleyerek seçim sonuçlarını izlemesine, ülkenin üzerine çökmüş kara bulutların dağılmasının sevincini yaşamasına olanak sağlamıyorsunuz?

-Neden geniş katılımlı anketle, halkın çoğunluğunun istediği aday tercih edilmiyor da liderlerin istediği aday dayatılıyor?

-Ülke yönetimini despotizm diye dile getirirken, alternatif olarak siz de neden birer despotizm örneği sergiliyorsunuz?

-Beş lider acaba sizi neden istiyor? Kendi geleceklerini ülke menfaatlerinin önünde tuttukları için mi yoksa koltuk ve makam kapmak için mi?

-Sadece Meral Akşener masadan kalktı. Biz masadayız, masa devrilmedi diyerek Meral Hanımı kamuoyu önünde küçük düşürmenin bir anlamı var mı? Diğer liderler bal gibi CHP listelerinden seçilecekleri ve bakanlık ya da Cumhurbaşkanı yardımcılığı alacakları için sizi aday gösteriyor. Biz vatandaş olarak bunu göremeyecek kadar aciz miyiz?

-Millette karşılık bulamamış ve bir şekilde iktidarın yanlışlarının ortakları olmalarına rağmen sütten çıkmış ak kaşık gibi Babacan ve Davutoğlu’nu neden masaya aldınız? Akşener’e karşı kendi elinizi güçlendirmek için!.. Biz bunu da göremeyecek kadar basiretsiz insanlar mıyız?

-İmamoğlu’nun mahkeme kararının açıklandığı gün yurtdışında program düzenlemeniz ve Saraçhane’de olmamanız elbette tesadüf değildi! Aslında Akşener’i o gün siz masadan kalkmaya zorlamış, pardon itmiş olmadınız mıydı?

Bu saatten sonra İmamoğlu ve Mansur Yavaş da Akşener’in adaylık çağrısına -Ben varım- diyemeyecek bir pozisyona itilmiş oldu. Bence esas problem burada yatıyor. Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamalarda adaylıkta ısrar edeceğini beyan etmiş oluyor. İyi parti cephesinden de nasıl bir ittifak adayı öne sürülecek hep birlikte göreceğiz. Anlaşılıyor ki çoklu adayla seçimlere gidilecek!

Artık Erdoğan’ın adaylığı kesinleşti. Dikkat ederseniz adaylığındaki hukuki tartışmalar bir yana kendisi de adaylığını açıklamamıştı! Ve ben öyle düşünüyordum ki Mansur Yavaş’ın ortak aday açıklanması durumunda kendisi aday olmayacaktı. Kaybedeceği bir seçime aday olarak girip karizmayı çizdirmeyecek ve Damat Selçuk Bayraktar’ı aday gösterecekti! Kendisi de milletvekili adayı olarak seçime, meclise girecek ve partisinin başında kalacaktı. Fakat artık en rahat aday Sayın Erdoğan’dır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI