?>

Evdeki Hesap

Hayati YAMAN

2 yıl önce

Demokratik yönetim anlayışında İktidar ve Muhalefet, sadece kavramlarda kalmayan, halkına her ikisinin de yönetimdeki katkısını hissettiren iki kutuptur. Gelişmiş toplumlar birlikte ve ayrı hareket ettikleri noktalarda, her zaman halkına kazandırma odaklı düşündükleri için bunu azami ölçüde başarır. Gelişmemiş toplumlar ise kendi kefelerinin ağır gelmesini sağlayarak kazanmak istedikleri için gerginlikten beslenen kutuplaşmayı arttırarak, sadece iktidar odaklı olarak -ne yapıldıysa hep biz yaptık- mantığıyla tekdüzelikle yol alır.

Şöyle düşünebiliriz; tam ortada bir destek aparatı olan çelik çubuğun bir ucu iktidar, diğer ucu muhalefet olsun. Tıpkı eşit kollu terazi gibi!

Çelik çubuğun iki ucunda konumlanmış olan İktidar ve Muhalefet;

Gelişmiş toplumlarda kendi taraflarına düşen kısımda hareketli ve gezer durumdadır. Hatta bir bakmışsınız ki, her iki odak komple denge aparatı etrafında toplanıvermiştir. Ayrılık gayrılık kalmamış yekvücut olmuşlardır. Genellikle ufak tefek nüanslar onları kutuplara taşır veya savurur!

Gelişmemiş toplumlarda ise kendi taraflarına düşen kısımda hareketli olmayı bırakın çakılı kalmak çok makbuldür. Hatta ellerinden gelse kendi taraflarındaki çubuğun boyunu uzatarak ayrılıkları arttırma yönünde hareketlilik ve gezer durum planları yaparlar. Ya da altlarındaki çelik çubuğun denge aparatının yerini değiştirmek bile çok meşrudur!

Şimdi anlayabiliyor musunuz “Bizden önce yol yoktu, köprü yoktu ile başlayan siyasal söylemlerin havaalanı yoktu, üniversite yoktu ile devam ederken; buzdolabı yoktu, bardak yoktu!” boyutuna kadar tırmandırılmasının nedenini?

İpte oynayan cambazların ellerindeki denge çubuğunu biliyorsunuz değil mi? Cambaz, denge çubuğunu bir o yana, bir bu yana sallayarak oldukça mahir salınım hareketleriyle ipte korkusuzca yol alır! Altta “ha düştü, ha düşecek” korkuları ile yüreği ağzında bir halka nanik yaparak…

Gelişmemiş toplumlarda iktidar da, muhalefet de halkının yüreğini ağzında bırakarak onlara nanik yapmaya pek alışıktır. Çünkü halk, onları hep tepesinde ve üstün görmeye alıştırılmıştır. Onlar, es kaza, düşecek olsa bile alttan anında destek olur ve cılız iplerini güçlü, korunaklı dört şeritli asfalt yollara çeviriverirler. -Allah sizi başımızdan eksik etmesin- dua ve niyazları ile…

Millet İttifakı, her ne kadar ince eleyip sık dokuma taktiği ile “Seçimi kazanacak bir adayla seçmenin karşısına çıkacağız! Türkiye Cumhuriyetinin 100. Yılında 13. Cumhurbaşkanı Millet İttifakının adayı olacaktır.” dese de işi çok sündürdükleri için halktaki karşılığı aşık usandıran cinse dönmüştü. O konudaki açıklamalarımı bir önceki sunumumda yapmıştım.

Demokrasilerde Muhalefet ne için vardır?

Hem iktidarı denetlemek ve yanlışlarını halka anlatmak, hem de iktidara talip projeler üreterek soluğunu mevcut iktidarın ensesinde hissettirmek için! İşte halka hizmeti de bu yönüyle olur Muhalefetin…

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye yasallaştırılmış olan ama söylemde Başkanlık Sistemi diye adlandırılan yeni sistemde iki kutuplu bir siyaset öngörüldüğü için partilerin ittifakları zorunlu hale gelmiştir. “Koalisyonlardan çok çekti bu millet, ülke tek başına bir partinin güçlü iktidarı ile yönetilmeli” diye işe koyulanlar güçleri zayıflayınca, çareyi koalisyonda buldu da diyebilirsiniz! Sonuçta ittifaklı sistemde tek kişilik partilerin dahi kıymeti artmış oldu. Siz bu duruma, “Gerçek demokrasi yaşanıyor. Mecliste halkın temsil gücü arttı.  Oyların zayi olması gibi bir durum söz konusu değil. Eski sisteme göre temsilde adalet daha iyi sağlanmış oldu!” da diyebilirsiniz. Meclisin bir hükmi iradesi olduğunu varsayıyorsanız(!) şayet. Olaya nereden baktığınıza bağlı anlayacağınız!

Bu durumda çok basit ve anlaşılabilir şekliyle, “İktidar olarak Cumhur İttifakı var. Muhalefet olarak ise Millet İttifakı var.” diyebilecekken diyemiyoruz iyi mi?  Çünkü bir işin cılkını çıkarmakta üstümüze millet tanınmamasına delil bir uygulama daha ortaya çıkıyor. Cumhur İttifakı içindeki bütün partiler iktidar mı değil mi bilemezsiniz? Ak Parti dışındakiler, yeri geliyor deveyiz, yeri geliyor kuşuz diyorlar. Yeri gelince de biz ne deveyiz, ne kuşuz, biz aslında devekuşuyuz diyebilme garabetine haizler… 

Üzülerek belirtmek gerekirse böylesi muallak durum, Cumhurbaşkanı için bile uyarlanabilmektedir. Mevcut sistemde Cumhurbaşkanı, icranın başı olarak, tüm sorumlulukların başı olması gerekirken ve sistemin getirdiği haklar(!) sayesinde sınırsız yetkiye sahipken; ekonomik, sosyal, güvenlik, adalet konularına yönelik bir olumsuzluk yaşanması durumunda bakıyorsunuz sıfır sorumluluk sahibi bir kişi olarak bize sunulmaktadır.  

Millet İttifakı ise mevcut sistemde muhalefet bloğu olarak başlangıçta üç parti ile kurulmuştu. Dördüncü parti lideri Gültekin Uysal, İyi Parti listesinden milletvekili olmuştu ve pek ön planda gözükmezdi! Mademki bizler İttifak olarak muhalefetteyiz, o halde ittifakımızı genişletmeliyiz düşüncesiyle mi hareket ettiler, yoksa ince hesaplar yaparak ipte yürüyen cambazın salınımları ile yol almak mı istediler? Orası meçhul(!) olmak kaydıyla, bir anda masada altı lider oturmaya ve “6’lı Masa” diye gündeme gelmeye başladılar. Davutoğlu ve Babacan’ı masaya oturtan liderin Meral Akşener olduğu üzerinden polemikler başlatıldı!

Sonra anlaşıldı ki, İttifak içinde Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkma direncini kırmak için bizzat Kemal Kılıçdaroğlu onları masaya oturtmuş.

Oysa o iki lider de, sonuçta Ak Partinin günahına ortak iken şimdi sadece sevaplarını kendi hanelerine yazarak siyasi propaganda üretme çabasındalar. Öyle davranmaları halkta çok büyük bir karşılık bulmamaktadır. Anketlerdeki ve siyasal arenada o yansımayı göremeyen Davutoğlu ve Babacan da, falso üzerine falso yapmakta ve zaman içerisinde İttifaka zarar vermektedir.

Oy olarak onlarla birlikte İttifaka -ne gelirse kârdır- diye bakmak, siyasetteki aritmetiğin 1+1=2 eder şeklinde tezahür etmediğini bilmemektir. Siyasetin götürüsü de getirisi de hiçbir zaman matematik aritmetiği ile ortaya çıkmaz. İşte o nedenle Millet İttifakının oyları bir türlü beklenen sıçramayı gösterememektedir. İktidardan hesap sormak vaadiyle siyasal söylem geliştiren Millet İttifakı ve lokomotifi Kılıçdaroğlu, iktidarın geçmiş dönemdeki iç ve diş politika yanlışlarında, yolsuzluk ve özelleştirmelerinde yandaş türetme yoldaşları olan ortaklarını bünyesine alarak güven kaybına neden olmuştur.

Emekliye bayram ikramiyeleri, öğrenci burslarının faizlerinin silinmesi, EYT, ek gösterge düzenlemesi yapılmışsa bunların hepsinde Kılıçdaroğlu başta olmak üzere muhalefetin etkisi vardır. Ayrıca ihale yolsuzluklarını belgelemesi, hazinenin eksilere düşüne dek boşaltılması, Merkez bankası kasasının tamtakır kuru bakır bırakılması, ihtiyat akçesinin bile harcandığını belgelemesi çok etkili muhalefet yapmasına neden oluyordu. İktidarın siyasi uzantısı gibi çalışan kamu kurumlarına giderek bürokratları uyarması ve yarın iktidar değişince siyasilerin kendilerini kurtaracağını ama bürokratların başının yanacağını duyurması ile son derece başarılı muhalefet yürüterek iktidarı köşeye sıkıştırdığı anda; Davutoğlu’nun gazı ile başörtüsünü yeniden gündeme getirerek, kendi kalesine gol atmış oldu!  

Ayrıca bütün muhalifler de Millet İttifakı bünyesinde yer almamaktadır. HDP öncülüğünde altı sol parti, Emek ve Özgürlük İttifakını kurdu.  

Diğer yandan Ümit Özdağ, Muharrem İnce, Rıfat Serdaroğlu ve Vecdet Öz genel başkanı oldukları partilerin mutabakatı ile dördüncü ittifakı kurma aşamasındalar.

Başkanlık sistemi ile ABD modelinin baz alındığı iki kutuplu siyaset yelpazesi oluşturmak hedeflense de görüldüğü gibi o model ülkemizde tutmamaktadır. Başkanlık sisteminin henüz ilk dönemi içinde olmamıza rağmen farklı ittifaklarla bir üçüncü yol bulma çalışmaları yürütülmektedir. Kuşkusuz bu yapılaşmaların nedenini siyaset bilimciler daha doğru yorumlayacak olsa da naçizane görüşüm şudur: Partilerin kişilere bağlı ve lider merkezli varlıklarını sürdürmesi ve parti içi muhalefetin işletilmemesidir! Doğal olarak ittifaklı yapılaşmada dahi çok parçalı bir yelpaze ortaya çıkmaktadır.

Ak Parti, Cumhur İttifakını genişletmek için Hüda Par ile dirsek temasında! Hüda Par, terör örgütü Hizbullah’ın siyasi uzantısı olarak bilinen partidir. AKP’ye destek vererek Cumhur İttifakı içinde yer almasıyla, anında terör destekçisi bir parti olma yaftasından kurtulacak olan HDP’den destek bulamayan Cumhur İttifakı, kürt seçmen üzerinde farklı argümanları denemektedir. Görün bakın Hüda Par ile ittifaka ne MHP, ne BBP, ne de Vatan partisinden asla itiraz gelmeyecektir. Terör örgütü ise ha PKK, ha Hizbullah! Ne farkı var Allah aşkına?

HDP’nin Cumhur İttifakı içinde yer almasına küçük ortakların büyüğü MHP ve küçüğü BBP’den itiraz gelir. İtiraz geleceği için Ak Parti o yaklaşımı sergileyemiyor diye düşünmeyin sakın! Hiç bir şey olmaz ve varlıklarını AKP’ye bağlamış olan o partiler asla itiraz etmezler. Hatta “Beka için şahsi menfaatlerimizden feragat ettik.” Diye anında tevil getirirler. Zaten şartsız koşulsuz, tam destekle ittifak içinde onlar. Her ne kadar ittifak pozlarında, şampiyon güreşçiler misali, ellerini havaya kaldırarak poz verirken sıkıntılar yaşasalar, ellerini bulamasalar, tutamasalar da onlar için aday belli karar net…

Anlayacağınız siyasi arena akşam pazarına dönüşmüş durumda! Kasaya ne düşerse kârdır, mantığı ile herkes bir hesap peşinde! Bakalım “Evdeki hesap çarşıya uyacak mı?” hep birlikte göreceğiz?

Şunu peşinen belirtmeliyim ki bu menfaat odaklı hesap kitap tablosu; vergisini veren bir vatandaş ve seçmen olarak şahsen beni çok üzmektedir.

Bilmiyorum bu görüşüme siz değerli okurlarım ne ölçüde katılır?  

Siyasetin profesyonel siyasiler türeten meslek alanına dönüşmesi, bu denli pahalı bir eylem olması ve memura siyaset yasağı uygulanarak yetişmiş insan kaynağından yararlanılamıyor olması tıkanıklıkların ve kirlenmenin temel kaynaklarından biridir diye düşünüyorum.

Bir türlü yetişmiş donanımlı insanlarımızı yönetsel mekanizmaya taşıyamıyoruz ve enerjimizi heba ediyoruz. “Biz bu akıbeti hak etmiyoruz.” diyeceğim ama yirmi yıldır vasatta eşitlendiğimiz için artık o cümleyi de kuramıyorum!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI