Evrim kelimesini duyunca, ülkemiz insanını hafakanlar basar hale getirmeyi başardılar hamdolsun! Biyoloji öğretmeni olarak mini bir dosya ile bu konuya açıklık getirmeyi de kendime borç biliyorum.
Öncelikle halk arasında hızla yayılan ve evrimi bir virüs gibi göstererek insanların ondan uzaklaşmasına ve aklını örtmesine neden olan kirli bilgiyi düzelterek işe girelim.
-Evrim maymundan gelmek değildir.
Bilinçli ya da bilinçsiz olarak evrim konusu gündeme geldiği anda mevzu o noktadan sulandırılmaya başlanır ve hakikatlerin üzeri örtülüp kapatılır. Oysa evrim, bilimsel kanıtlarla sürekli desteklenerek teori olmanın da ötesine geçmiş, teori ve hipotezlerle açıklanmaya çalışılan bir gerçekliğe dönüşmüştür. Biz evrimi yok sayarak bir şey elde etmediğimiz, edemediğimiz gibi etrafın karanlık olduğunu ispatlamak yerine gözlerini kapatarak karanlık olduğunu kabullenmeye ve çevresine kabullendirmeye çalışan kişinin düştüğü komik duruma düşmüş oluyoruz.
Oysa evrim sadece insan türü için veya sadece canlılar için geçerli bir olgu değildir. Evrim sadece biyolojik evrime indirgenmemelidir. Evrim bütünüyle varlığın aydınlatılmasını sağlayan bir varoluş kompozisyonudur. Bilimsel gerçeklik olmasının yanında vahiyle, İslam’la çelişen bir konu da değildir. Çelişki bir yana evrim, bizzat Allah’ın tabiat ayetlerinin bir tezahürüdür. Allah’ın yaratma fiilinin kodlarını bünyesinde barındırır. Sadece Biyolojik açıdan düşünülemez! Jeolojik, Morfolojik, Antropolojik, Homolojik, Genetik, Arkeolojik, Paleontolojik, Kimyasal ve Biyokimyasal açıdan düşünülerek her alanda var olan evrimi gözlemlemek ve görmek gerekir. Evrimi, hiç iddia etmemesine rağmen, insanın maymundan geldiğini savunan bir görüş olarak belleklere kazımaya çalışmak bilgisizlik yanında, en hafif tabirle kadirşinaslıktan uzak kalmak demektir. Çünkü Evrenin yaratılışı, Dünyanın yaratılışı, canlıların yaratılışı ve nihayetinde Tanrı tarafından seçilmiş bir tür veya görevli bir memur olarak atanmış insanın yaratılışı hep aşamalı olarak ve halden hale geçerek gerçekleşen bir eylemdir. İşte evrim, o değişim ve dönüşümün adıdır ve İslam literatüründe tekamül diye adlandırılır.
1980 darbesinden sonra iktidara gelen Özal hükümetleri döneminde evrim, tu kaka ilan edilmeye başlandı. Özal’ın prensleri arasında yer alan ve kabinesinde görev almış olan Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler döneminde “Evrim bir görüş, bir teori ve nihai bir gerçeklik değil! Üstelik teoriler çürütülebilir, geçerliliği ortadan kalkabilir.” Bu nedenle müfredatta onun yanında bir de “yaratılış görüşü” hatta değişmeyecek olan “yaratılış gerçeği” de yer almalı. “Biz öğrencilerimize her türlü bilgiyi sunalım, fikir ve vicdan özgürlüğü bunu gerektirir. Onlar dilediklerini alsınlar. Yaratılış gerçeğine değinmeyen bir canlılık oluşumu çok büyük bir eksiklik ve demokrasi anlayışı ile bağdaşan bir durum değildir.” Hükmü gereğince evrim ve İslam çelişkili bir durum arz eder algısı belleklerde yer edinir olmuştu.
O dönemde atılan o adımlara karşı çıkan siyasal ve akademi dünyasına mensup bilim insanları ise sol görüşlü idiler. Ve itirazlarını “Din ile bilim ayrı. Bilim inançlara tutsak edilemez. Bilimsel gerçekler dogmaya kurban ediliyor. İrtica geliyor.” Ekseninde dile getiriyorlardı. Şark kültürünün bir tezahürü olan, hamasetle halkı gaza getirme ve bir olayı siyasete malzeme ederek geniş kitlelerin belleğinde kalıcı hale getirme hastalığı o zaman da devrede idi. Bizzat Turgut Özal tv programlarında, miting meydanlarında, “Ben bir şey yapmaya karar verdiğimde veya yaptığımda itiraz CHP’den geliyorsa doğru yoldayım demektir. Ben ona bakar ve o şekilde hareket ederim. Kararlarımı da ona göre şekillendiririm!” minvalinde beyanat verirdi.
Peki “Canlılığın Oluşumu” ünitesinde “Yaratılış gerçeği” başlığı altında neler anlatılıyordu? Allah bir şeyin olmasını arzu ederse, orijinal metni “Kün, fe yekün.” olan ayet gereğince, ona sadece “ol.” der ve olmasını istediği şey de “olur.” şeklinde bir paragraflık son derece özet bir açıklama geçerdi. Bakıldığı zaman aylarca hatta yıllarca konuşulan üzerinde fırtınalar kopartılan mesele bu idi. Bunu da bu şekilde yine Tv programlarında konuk olan Vehbi Dinçerler, savunan sağ tandanslı siyasetçiler ve bilim insanları “İşte demokrat geçinen karşı zihniyetteki insanların şu kadarcık bir açıklamaya bile tahammülleri yok.” tarzında açıklamalar yaparlardı.
Hey hat ki, o kısır çatışmalar ve tartışmalar sayesinde bilim de din de mahalleden göç edip gidiyordu. Çünkü bu iki disiplin arasında derin yarıklar açılıyordu! Din ile bilim ayrıdır. Bu ikisi birbiri ile çatışır, siz bilimin yolunu tutun, din dogmadır ve inanç gerektirir. Bilim dogma değildir, laboratuvar ve deney demektir. Ardından Bilim Araştırma Vakfı adıyla bir heyet tarafından sözüm ona çalışmalar yapan bir kurum, Harun Yahya mahlaslı olarak Evrimi çürüttüğünü iddia ediyordu. Evrimi destekleyen ara form fosillerinin sahte ve çizim olduğunu iddia ediyordu. Ultra lüks kağıtlara ve yaldızlı yazı baskıları eşliğinde son derse pahalı eserler yayınlayıp, onları bedava dağıtmakta idiler. Daha sonra Yahudi sermayesi tarafından finanse edildiği ortaya çıkmıştı. Evrim ile İslam’ın bir sorunu olmamasına rağmen kilise ve havranın sorununu İslam’a taşımış oldu. O alanda İslam’a çok büyük hizmet etmiş gibi gözükerek yediği naneler ve yaptığı herzelere kalkan oluşturmuş oldu!
Oysa masum olan evrim, her iki cepheden de kullanılmakta idi. Şöyle ki, evrimi savunduğu iddiasında bulunan kesimler; önceleri materyalist akımların ülkemizdeki uzantıları evrimi tanrı tanımazlığın bir çıkış yolu olarak gördüler ve içtenlikle benimseyip, dört elle sarıldılar. Daha sonra dünyada vahşi kapitalizm, evrimin mekanizması olan -doğal seçilim- kuramı bilimsel bir gerçek kardeşim. “Büyük balık her zaman küçük balığı yer. Hayatta kalmak için mücadeleden galip geleceksin.” Metodu ile hareket etmeyi kendi vicdansızlıklarına kılıf yapmaya başladılar. Bu görüşler, doğru ile yanlışların iç içe geçmiş bir aşuresi iken, ülkemizde oradaki analizleri halka tam ve doğru olarak yansıtamayan sol kesim evrimin masumiyetine gölge düşürdü.
Evrime karşı çıktığı iddiasında bulunan kesimler; dini ve inancı anında elinden gidecek korkusuyla yaşamaya alıştırılmış, inandığı değerlere ve ilkelere güvenmeyen bir duruma düştüğünün dahi farkına varamayan İslamcı kesim ile dinsiz pozisyonuna düşmekten korktuğu için ne etliye ne sütlüye karışan, konjonktüre göre hareket etmeye alışmış gücün yanında yer alarak terazinin kefesini ağdırmaya çalışan çoğunluk sağ kesimdir. Doğal olarak İslamcı kesim, her türlü dünyevi ve bilimsel gelişmeye refleksle karşılık vermeye teşne edilmiş ve özgüvensizdirler. Sürekli savunma, karşı olma içgüdüsüyle hareket ederler ve güç ellerine geçtiğinde, yasaklama ile bütün sorunları çözeceğine inanırlar.
İşte o ahval ve şartlar gereğince ideolojilere konu edilen evrim, materyalist bir evrime dönüştürülmüş, yetki ve gücü elinde bulunduran İslamcı iktidarlar tarafından ise bugün müfredattan kaldırılmış ve yasaklanmıştır. Oysa bilmezler ki, güneş balçıkla sıvanmaz ve yok sayma ile gerçeklerin üzeri kapatılamaz…