?>

Filler ve Çimenler

Hayati YAMAN

2 yıl önce

Bugün 2 Temmuz. Sivas şehir merkezinde yaşanan Madımak Katliamı’nın yıldönümü. Aynı yıl, o melûn katliamdan sadece üç gün sonra 5 Temmuz günü, bu defa Erzincan'da yaşanan meşûm Başbağlar Katliamı’na da dikkat çekmek istiyorum. Olayların görünen ve görünmeyen yüzüne ışık tutarak tarihe tanıklık etmenizi istiyorum. Birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışan, siperlerinde mevzi almış fırsatçıları tanımak ve onlara koz vermemek, toplumsal aklımızı işletmemizin sorumluluğu ve gereğidir. Özellikle bu iki olayı birlikte anlatmak ve anmak istedim ki, zaman zaman günümüzde dahi tezgahlanma girişimleri ile karşılaştığımız Alevî-Sünni çatışmasının amaçlandığını bilmenizi isterim!..Birileri bizim üzerimizden ayrıştırıcı ve bölücü planlar kurarak filmi perdeye aksettiriyorsa sadece onları suçlayarak bu sorunu çözemeyiz. Onların eline koz verdiğimiz için kendimizin de sorumlu ve suçlu olduğumuzu bilmeliyiz diye düşünüyorum!

Yumuşak karnımız ve zaaflarımız olarak Sağ-Sol, Türk-Kürt, İlerici-Gerici, Laik-Antilaik, Osmanlıcı-Cumhuriyetçi, Alevî-Sünni gibi ayrışmalara zemin hazırlamamak ve oralardan birilerine ekmek çıkarmamak gerekir. Aksi hâlde bir kibritin alevi kadar zayıf ve titrek ateş, bir şehri, ardından bir ülkeyi yakmaya varacak yangına dönüşebiliyor işte.

Kitlesel eylemlerde kışkırtıcılar araya sızınca grupların kontrolden çıkması çok kolay oluyor. Bu konuda yabancı istihbarat örgütlerinin cirit attığı bu coğrafyada, üzülerek belirtmem gerekirse, kendi istihbarat örgütlerimizin de çok masum olduğunu söyleyemem. Aklımızı diri tutmak, hafızamızı tazelemek, uyuşmamak ve uyutulmamak üzere buyurmaz mısınız efendim?

Bundan 29 yıl önce yaşanan vahşetlerin biri; akıbetlerinden bihaber olan, acımasızca katledilen masum, mazlum, mağdur 33 canımızı yitirdiğimiz Madımak Katliamı. Öncelikle hayatını kaybeden şehit canlarımızı rahmetle anıyorum. Çünkü onlar, başlıktaki "çimenler" idi.

 

Diğeri ise ondan üç gün sonra rövanş alırcasına planlanarak, aynı sayıda masum, mazlum ve yaşananlardan habersiz yeni canların kurşuna dizildiği Erzincan'daki "Başbağlar Katliamı" idi. Onları da rahmetle anıyorum. Çünkü onlar da "çimen" idi...Elbette yaşananları unutmayacağız, unutturmayacağız ama olayların perde arkasına da dikkat çekerek çimenleri ezen filleri de göstereceğiz!                       

                                   .           .           .

Yıl 1993 ve iktidarda DYP-SHP koalisyonundan müteşekkil sağ ve sol görüşlü iki parti var. Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yrd. ise Rahmetli Erdal İnönü. Adalet Bakanı Seyfi Oktay, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu...Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüşti'nin 1988'de yazdığı "Şeytan Ayetleri" kitabı, İslam Dünyası’nda büyük bir infiale sebep olmuştu.

İran başta olmak üzere, pek çok ülke kitabın yayınlanmasını yasaklamıştı. Hatta Salman Rüşti'ye katli vacip fetvası çıkarılarak başına ödül konulmuştu. Türkiye de Bakanlar Kurulu kararı ile kitabın basımını ve satılmasını yasaklamıştı.

Aziz Nesin ise bu kararın ülkemize yakışmayan bir karar olduğunu "Laik, demokratik bir Cumhuriyette özgür birey, özgür toplum ve ilerici bir devlet olduğumuzu tüm dünyaya kanıtlamalıyız, bu yasağı kaldırmalıyız." diye yetkililere çağrıda bulunuyordu. "Kitabı desteklediğim için değil, yasaklara karşı olduğum için böyle düşünüyorum, hatta gerekirse ben yayınlayabilirim." diyordu...

 

Elbette Aziz Nesin'in bu beyanları, net olarak tam anlaşılamadığı için "Zındık, kâfir, o kim oluyormuş da İslam'a hakaret içeren o kitabı yayınlayacak ve müslüman mahallesinde salyangoz satacakmış! Dinime söven bari müslüman olsa..." karşı kampanyaları ile toplumsal karşıtlık harekete geçiriliyordu.

O kesim, yaşadığı dönemde bir kaşık suda boğmak istedikleri Aziz Nesin'i şimdilerde gizli saklı nasıl haklı buluyorlar? O da ayrı bir trajedi!

 

Aziz Nesin, Salman Rüşti’nin yazdıklarını uydurmadığını biliyordu. Rüşti’nin yazdıkları, bizzat İslam kaynakları diye yere göğe sığdırılamayan hadis kitaplarında geçiyordu. O kaynaklardan yararlanarak kitap yazan, dergi basan, karikatür çizen kişiler -katli vacip- fetvasıyla karşı karşıya bırakılırken; sarıklı, şalvarlı, sakallı hoca(!)lar sonuna -şerif- kelimesi ekleyerek peygamberin sümüğünü, sidiğini, kanını, kılını, terini, terliğini, … satarak holdingleşebiliyor ülkemde! Cehaletin kol gezdiği ülkemde, bu da başlı başına bir garabet!

 

Şeytan Ayetleri kitabını okuyanlara, İslam kaynaklarındaki "Ğaranik olayı" bahsinde geçen bölümleri incelemesini tavsiye ederim…Organizatörler tarafından Aziz Nesin etkinliğinin farklı illerde gerçekleştirilmesi için alt yapı çalışmaları gerçekleştirilmiş olsa da, gerekli izinler çıkmamıştı. Kayseri Valiliği’nden de izin çıkmayınca, son olarak Sivas’ta yapılmasına karar verilmişti...

 

Sivas'ta Pir Sultan Abdal Anma Şenlikleri’ne katılmak üzere Aziz Nesin'in de şehre geleceği haberi duyulunca, bir gizli el devreye girerek provokasyonun fitilini ateşlemeye başlamıştı. Günler öncesinden, yerel medya ile provokasyon uyarıları yapılmasına rağmen, "Aziz Nesin'in Sivas'a gelmesini istemiyoruz!" kampanyaları yapılmasına, yetkililere durum bildirilmesine rağmen, gerekli tedbir ve önlemler alınmadığı için göstere göstere olaylar patlatılıyor. Ve vahşi sonuç ortaya çıkıyordu!..

Üzülerek görmekteyiz ki, olayların bu yönlerine dikkat çekilmeden, halen provokatif paylaşımlarla ayrıştırıcı dil kullanılarak anma açıklamaları yapılabilmektedir. Aleviler ve sol kesim Madımak hadisesini, sünniler ve sağ kesim Başbağlar hadisesini ansın istiyorlar. Bunu da son derece manidar bulduğumu belirtmek isterim! Yakılmak üzere abluka altına alınmış olan Madımak otelinde olanlardan birisi de Arif Sağ'dır. O dönemde kendisi milletvekilidir ve BBP il binasına sığınarak hayatı kurtarılanlardandır. Ama ısrarla bu bilgileri kamuoyuna açıklamaktan kaçınmış ve yıllar sonra itiraf etmiştir!

Neden acaba? Olaylarda onun silahının da kullanıldığı, iki kişinin onun silahından çıkan kurşunlarla hayatını kaybettiği balistik raporları ile belgelenmesine rağmen yine belli noktalar karanlıkta bırakılmaktaydı! Biz ise hep buz dağının görünen kısmı ile ilgilendiriliyorduk! Bizler ipte volta atan cambaza baktırılarak, yankesicilere ceplerimiz soyduruluyor ve birilerinin saltanat sürmesine teşne ediliyorduk...Dolayısıyla "Ben devletin derinini de sığını da tanımam. Ben bir tek devletten yanayım. O da şeffaf devlettir." diyen yürekli, yiğit ve derin devlet yerine derin milletten yana olan Muhsin Yazıcıoğlu üzerinden, ayrıca zamanın Sivas Belediye Başkanı olan Temel Karamollaoğlu üzerinden sağcı, dindar ve mütedeyyin insanlar fail algısı oluşturularak alevi-sünni çatışması çıkararak hedeflerine ulaşmak istiyorlardı.

Oysa Allah'ın hikmeti Madımak oteliyle sırt sırta bitişik binada faaliyet gösteren BBP Sivas il başkanlığındaki insanlar otelden parti binasına köprü kurarak 30 küsur kişinin daha yanarak can vermesinin önüne geçiyor, Temel Karamollaoğlu galeyana gelmiş kalabalığa megafonla itidal telkin ediyordu!

Yetkililer gerekli ve yeterli önlemleri almadıkları için polis ve jandarma güçlerinin olaylara zamanında müdahalesi sağlanmadığı için kışkırtılmış kitlelerin tekbir sesleri eşliğinde (!) masum canların cayır cayır yanmasına neden olunuyordu...

Bizler bölük pörçük oldukça daha pek çok senaryonun yazılmasına, pek çok filmin sahnelenmesine neden olacağız. Dolayısıyla adil şeffaf bir yönetim anlayışına acilen ve yeniden dönmeliyiz ki, bu tarz karanlık olaylar tekrar vuku bulmasın.

Her iki katliamda da yaşamını yitiren kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim. Hepsinden önemlisi bizlere basiret ve feraset temennisinde bulunarak üzerimizde fillerin tepişerek bizleri ezmesine izin vermememiz gerektiğini tekrar hatırlatmak isterim...

YAZARIN DİĞER YAZILARI