?>

Gaspıralı İsmail - 3 (Gaspıralı İsmail Bey ve Cedîdcilik)

Dr. İrfan PAKSOY

1 yıl önce

Giriş…

Türk dünyasının aydınlanma liderlerinden merhum Gaspıralı İsmail Bey’in vefatının 109. Yıldönümü münâsebetiyle iki gün önce başladığımız ve üç bölüm devam etmesi planlanan yazımızın son bölümünü de bugün okurlarımız ile paylaşacağız.

Usûl-i Kadim ve Usûl-i Cedîd…

19. yüzyılın sonlarına kadar Rusya Müslümanlarında ilk öğretim, şehirlerde medrese bünyesinde, köylerde ise camilerin yanında bulunan mekteplerde geleneksel yöntemlerle yürütülerek sadece okuma-yazma ve ilmihâl bilgisi öğretiliyor, ayrıca Kur’an’dan bazı sûrelerin ezberletilmesiyle yetiniliyordu. Bu yönteme de “Usûl-i Kadîm” denilmekteydi.

 

Usûl-i Cedîd ve Cedîdciler…

“Usûl-i Kadîm” denilen bu yöntem yerine “Usûl-i Cedîd” adıyla Batı’daki eğitim sisteminden etkilenen bir yöntem öneren kişilere Cedîdciler ve bunlar vasıtasıyla gelişen akıma da Cedîdcilik denilmiştir.

 

Cedîdciliğin ortaya çıkışı…

Cedîdcilik akımı, Batı’daki aydınlanma felsefesinin İslâm dünyasına yansıması ve “Usûl-i Cedîd” adlı eğitim hareketinin etkisiyle ortaya çıkmıştır.

 

Gaspıralı İsmail Bey’in İstanbul ve Paris deneyimleri…

İlk öğretimin ıslahı ve yeni eğitim sisteminin uygulanması düşüncesinin başta gelen temsilcisi olan Gaspıralı İsmâil Bey eğitim-öğretim için bulunduğu İstanbul’da (1872) Jön Türkler’den, [1] Paris’te iken de (1872-1873) sosyalist ve liberallerden etkilenmiş, böylece Batı’daki eğitim sistemini tanıma imkânı bulmuştur.

 

Gaspıralı İsmail Bey öncelikle neyi istiyor ve neyi savunuyordu?

Gaspıralı, Kırım’da ve Rusya’daki diğer Türk yerleşim merkezlerinde Müslüma halkın içinde bulunduğu gerilikten kurtulması için öncelikle eğitim ve kültüre önem verilmesini istiyor, ıslah çalışmalarının ilkokullardan başlatılması, bu okullarda uygulanagelen Usûl-i Kadîmin terk edilerek yerine Usûl-i Cedîdin yerleştirilmesi gerektiğini savunuyordu.

 

Tecüman ve misyonu…

Gaspıralı, İstanbul’da Agâh Efendi’nin [3] çıkardığı Tercüman-ı Ahval gaztesinin isminden esinlenerek adını koyduğu, Kırım’da “Dilde, Fikirde ve İşte Birlik” alt başlığıyla 1883 yılında çıkarmaya başladığı ve çok geniş bir sahada (Kahire, Kaşgar, Kazan, Kırım, İdil-Ural, Sibirya, Dağıstan, Orta Asya ve Türkistan, Hindistan, Osmanlı coğrafyasında) etkisini gösterir ve okunan Tercüman gazetesi Usûl-i Cedîd ile ilgili fikirlerini dile getiriyor ve ilk öğretimdeki sistemi eleştiriyordu. Gaspıralı’ya göre mektepler, medreselerden ayrılmalı, ilkokulların özel öğretmenleri olmalı, öğretmenler de aylık almalı, ilkokullarda okumanın yanında yazma da öğretilmeli ve coğrafya, matematik, hayat bilgisi gibi hayata dair dersleri de içine alan bir program uygulanmalı, kız çocukları için de ayrı okullar açılmalı ve eğitimin her seviyesine uygun kitaplar hazırlanmalıdır.

Ortak bir lisan olarak Türkçe…

Gaspıralı Türk dünyasını birleştirmek için bütün Türklerin rahatça kullanabileceği, anlaşabileceği ortak bir dilin olması gerektiğini savunmuş, bu dilin yaygınlaşabilmesi için her bölgedeki şair, yazar ve gazetelerin bu konuda hemfikir olması gerektiğine dikkat çekmiştir. Daha önce de ifade edildiği üzere Çarlar [2] ve hükûmetleri, Türk boylarının birbiriyle rahat bir şekilde iletişim kurmalarını engellemek için çeşitli yöntemlere başvurmuşlardı. İsmail Gaspıralı, bu tehlikenin farkına vararak hem Türk lehçelerinin korunmasını hem de ortak bir Türkçenin kullanılmasını istemekteydi. Gaspıralı’nın ortak Türkçeden kastı Arapça ve Farsça bileşimlerden arındırılmış İstanbul Türkçesi idi.

 

Bir bütünün iki parçası…

Gaspıralı, Müslüman ve Türk kelimelerini bir bütünün iki parçası olarak kullanmıştı. Gaspıralı, kendisinin çıkarmış olduğu Tercüman’da yayımlanan “Lisan ve Mesuliyet” makalesinde; “Genel olarak Türk evladı olan Rusya Müslümanlarının yer yer mahallî şiveler ile konuştukları bilinmektedir.” örneğinde olduğu gibi Müslüman ve Türk kelimelerini bir bütünün parçaları olduğunu vurgulamıştı. Tercüman gazetesinden bilgileri kendi sayfasına taşıyan (Mehmet Âkif, Ebulâlâ Mardin ve Eşref Edip tarafından çıkarılan ve Türkiye’nin en uzun soluklu yayın organlarından biri olan) Sırat-ı Müstakim dergisi bu noktada önemli bilgiler vermektedir. Zira Müslümanlık bilinci Rusya Türk halklarını kaynaştıran ve birleştiren önemli bir olguydu. Bundan dolayı Gaspıralı da dinî kimlik ile millî kimliği bir arada kullanmıştır.

 

Sade, anlaşılır ve ortak bir Türkçe…

Gaspıralı yazılarında sade bir dil kullanmaya dikkat etmiş ve bunu da bütün Türk dünyasının uygulamasını istemiştir. Bu konuda Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları” adlı eserinde; “Tercüman gazetesini Kuzey Türkleri anladığı kadar Doğu Türkleri ile Batı Türkleri de anlardı. Bütün Türklerin aynı dilde birleşmelerinin mümkün olduğuna bu gazetenin varlığı canlı bir delildir.” ifadelerine yer vererek Gaspıralı’nın açık ve anlaşılır bir dil kullandığını belirtmekteydi. Sade ve edebî bir Türk dilinin vücut bulması için çalışan Gaspıralı’ya göre dil meselesi sadece edebî bir mesele değil bunun da ötesinde sosyal ve siyasî bir konudur. Ortak edebî dili olmayan milletler, sayıları ne kadar çok olsa da bir millet olamayacaklarını ifade eden Gaspıralı ortak bir dilin önemine vurgu yapmıştır.

 

Gaspıralı’nın farkındalık oluşturmaya çalıştığı hususlar …

Her yönüyle çalışmaktan geri durmayan Gaspıralı, Tercüman vâsıtasıyla iki hususa özellikle dikkat çekmeye çalışmıştır. Bunlardan biri İslâm dininin doğru anlaşılması, diğeri de Türk boylarının Türk kimliği altında birleşmesi meselesi idi. Bu hususların yanında ortak bir kültüre sahip olmak ve teknik olarak ilerlemek onun üzerinde durduğu konulardandı. Fakat bunlara ulaşmada cehâleti, hurâfeleri ve tembelliği engel olarak görmekteydi. Özellikle “usul-i cedid” sistemi ile bir anlamda Müslüman Türk halklarının modernleşerek gelişmesi hedeflenmekteydi.

 

Gaspıralı’nın kültürel faaliyetleri…

Bu duygu ve düşüncelere sahip olan İsmail Gaspıralı, matbaa kurarak gazete, dergi, ders kitapları, kültür kitapları basıp yaymış hikâyeler, romanlar ve şiirler yazmıştır. Ayrıca “Bütün Rusya Müslümanları” adı altında kongreler düzenlemiş, “Müslüman Cemiyet-i Hayriyeleri” adını verdiği sivil toplum kuruluşlarını organize etmiştir. Gaspıralı, bu çalışmalarını Kırım’ın dışına da taşıyarak büyük bir “Türk Dünyası”nın varlığını duyurma çabasına girmiştir. O, Rusya Müslümanlarına milliyetperver yayınlarıyla doğru yolu göstermiş ve onları uyandırmıştır. Gaspıralı, konferans ve kongrelerle de faaliyetlerini yürütmüş ve bu sayede önemli konulara değinmiştir.

 

Usûl-i Cedîd Mektepleri …

Gaspıralı bu hedefler ve ilkeler doğrultusunda 1884 yılında Bahçesaray’da Usûl-i Cedîd okulunu açmış ve yeni yöntemi burada bizzat kendisi uygulamaya çalışmıştır. Bu okul örnek alınarak açılan, eğitim dili Türkçe olan ve kısa zamanda da okuma-yazmayı öğreten bu okullar “Usûl-i Cedîd Mektepleri” olarak adlandırılmıştır.

 

Türk dünyasında Bahçesaray merkezli kültürel etkileşim…

Gaspıralı bu okullardaki Usûl-i Cedîdi, Rusya Müslümanlarına anlatmak ve yaygınlaştırmak için belli başlı Türk merkezlerine seyahatler yapmış, başlangıçta pek ilgi görmeyen Usûl-i Cedîd mektebinden mezun olan öğrencilerin başarıları halkın dikkatini çektikçe okula ilgi artmış, bunun üzerine Kafkasya, Kazan ve Türkistan’ın uzak bölgelerinden Usûl-i Cedîdi tanımak ve öğrenmek üzere öğretmenler ve mollalar Bahçesaray’a gelmeye başlamışlardır.

 

Gaspıralı’nın çalışmalarının Türk dünyasındaki yansımaları…

Gaspıralı’nın yapmış olduğu çalışmalar Rusya’daki Müslüman ve Türkler üzerinde millî bilincin oluşmasına zemin hazırladığı gibi Osmanlı Devleti’nde de geniş yankılar uyandırmıştır. Gaspıralı, özellikle Türk milliyetçiliği düşüncesinin gelişmesinde ve dünya görüşü hâline gelmesinde önemli bir yere sahiptir.

 

Gaspıralı hakkında kim ne dedi…

Türk edebiyatçı, Türkolog, edebiyat tarihçisi, siyasetçi ve eski dışişleri bakanlarından Prof.Dr. Fuat Köprülü (1890-1966)’nün ifadesiyle Gaspıralı “Bütün hayatını Türklüğün yükselmesine sarf eden” bir fikir insanıydı. Kazanlı Türk yazar ve siyasetçi, Türkçülük akımının önde gelen temsilcilerinden, Tatar Türkü, Türk Tarih Kurumunun kurucu üyelerinden, TBMM 2, 3 ve 4.  dönem milletvekillerinden Yusuf Akçura (1876-1935) ise onun hakkında: “Hiç kimse Kırımlı (Gaspıralı) İsmail Bey kadar bütün Türklük gayesini açık ve kararlı bir şekilde savunmaya ve fiiliyatta uygulamaya çalışmamıştır.” demekteydi.

Gaspıralı ile Yusuf Akçura, 1904-1908 yılları arasında Rusya Müslümanlarının taleplerine cevap verebilmek için birlikte çalışmışlardı. Yine bu iki Türk mütefekkiri 1911 yılından itibaren, Yusuf Akçura’nın “Tercüman’ın küçük kardeşi” dediği, Türk Yurdu’nu [4] yayımlamaya başlamışlardı.

Türk Dünyası tarihi ve uluslararası ilişkiler uzmanı, 20 ve 21. yüzyılda Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk halklarının geçmişi, bugünü, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapıları üzerinde değerli çalışmaları olan Merhum Prof.Dr. Nadir Devlet (1944-2021)’e göre Gaspıralı’da millî şuur oldukça yüksekti. Gaspıralı’nın ortaya attığı “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ilkesi sadece Rusya Türklerini değil, belki de bütün Türkleri birleştirmek arzusunu ifade ediyordu. Netice itibariyle kendini Türk dünyasına adayan Gaspıralı’nın, yayınlamış olduğu yayınlarıyla önemli bir sorumluluğu yerine getirdiği açık bir şekilde gözlenmektedir.

 

Birbirlerini tamamlayıcı unsurlar…

Gaspıralı’nın çalışmalarına bakıldığında İslâm’ın, Türk millî birlik ve bütünleşmesinde önemli bir yere sahip olduğu göze çarpmaktadır. Bunun yanında toplumsal değişimin çağın ihtiyaçlarına göre ve dinî değerleri koruyarak gerçekleşmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Gaspıralı, çalışmalarında Türklük ve Müslümanlığı birbirlerini tamamlayıcı unsur olarak kullanmıştır. O, Türklüğü sadece ırkî özelliklerine atıf yaparak değil dinsel boyutu ile birlikte ele almıştır. Birçok zorluğa ve imkânsızlıklara rağmen hedeflerinden vazgeçmeyen Gaspıralı, Türk milletine değerli bir miras bırakmıştır. Gaspıralı’nın Türklüğü, ortak bir dil (Türk dili) ve ortak bir din (İslâm) kimliği çerçevesinde temellenmiştir. Öte yandan Türk dünyasının dil üzerinde ortak bir noktada buluşmasını ve bunun da (Arapça ve Farsça bileşimlerden arındırılmış) İstanbul Türkçesi ile mümkün olacağını vurgulamıştır. Onun hedefinde sadece Rusya Türkleri değil Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türkleri de içine alan bütün Türk dünyası vardır. Özellikle farklı coğrafyalarda yaşayan Türk halklarının eğitimle kendilerini geliştirip modernleşerek kültür birliğini oluşturmaları gerektiğini sık sık dile getirmiştir.

 

Türk milleti…

Gaspıralı, Çarlık Rusyası tarafından bu ülke egemenliğindeki Türklerin (Kazak, Azerbaycan, Türkmen, Başkurt, Tatar, Kırgız, Tacik, Yakut, Özbek, Karakalpak gibi) çeşitli isimler altında sınıflandırılmasına karşı çıkmaktaydı. Ona göre “Türk Milleti” ifadesi bütün boylar için kullanılan yegâne ad olmalıydı. Bu durumun farkında olan Gaspıralı, Türk dünyasında birçok boy adının olduğunu fakat bunların Türk milletinin adı olamayacağını belirtmekteydi. Kendisi bütün boyların tek bir millet olduğunu ve bunun adının da Türk milleti olduğu görüşünü savunmaktaydı. Çarlar ve hükûmetleri Türk boylarının kendi aralarında iletişim kurmalarını engellemek için yerel lehçe ile edebiyatlarını işlemelerini ve geliştirmelerini önleyecek bütün tedbirlere başvurmuşlar, ayrıca misyonerler vâsıtasıyla da birtakım faaliyetlere girişerek bir misyoner yatağı olan Rusya’da en küçük Türk lehçelerine dahi vâkıf olan özel misyonerler yetiştirmişler, bu misyonerler de özellikle Türk diline Rusça kelime ve dil kurallarını yerleştirip dil asimilasyonuna sebebiyet vermek amacıyla faaliyet göstermişlerdir.

 

Cedîdciliğin Türk illerinde göreli yayılışı…

Gaspıralı’nın ortaya koyduğu ve başlattığı Cedîdcilik hareketi din, dil, kültür ve ideal birliğinden dolayı Rusya Müslümanları arasında süratle yayılarak Kazan, Azerbaycan ve Türkistan’da da etkisini göstermiştir. Cedîdcilik hareketi ve Usûl-i Cedîd mektepleri sanayi ve ticaretin nispeten geliştiği, görece şehirleşmiş olan Kazan, Kırım ve Azerbaycan’da büyük bir yaygınlık kazandığı hâlde kapalı tarım toplumu niteliğindeki Türkistan (bugünkü Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan) coğrafyası bu harekete başlangıçta tamamen ilgisiz kalmış, hatta Gaspıralı’nın bu ilgisizliği gidermek maksadıyla 1893 yılında buralara yaptığı seyahatten sonra bile bu coğrafyada 1900 yılına kadar kayda değer bir gelişme sağlanamamış, 20. Yüzyılın başından itibaren de Türkistan’da politik, ekonomik ve sosyal şartların elverişsizliğine rağmen Cedîdcilik sınırlı da olsa bir gelişme göstermiş ise de Türkistan’daki tutucu sosyal yapı sebebiyle kadîmci zihniyetin gücünü koruması yüzünden, Türkistan’da Cedîdcilik diğer Türk coğrafyalarındaki kadar başarılı olamamıştır. Nitekim 1910 yılına doğru Rusya’daki Müslüman Türk toplumlarında açılan Usûl-i Cedîd mekteplerinin sayısı 5.000’e ulaştığı halde Türkistan’da 100’ü bulmamıştı. Bahse konu coğrafyalarda basının gelişmesi de buna paralel olmuştur.

Cedîdciliğin karşılaştığı muhalefet …

Cedîdcilik hareketi bir yandan siyasî otoritelerin muhalefetiyle karşılaşırken diğer yandan da Rusya Türkleri’nin birliğini İslâm’da gören ve yenileşmenin Müslüman Türk halkın Ruslaşmasına yol açacağını ileri süren Kadîmciler’in muhalefetiyle karşılaşmıştır. Cedîdciler’e karşı olanların ihbarları üzerine bu okullar kapatılmış, buralardaki görevliler başka yerlere sürgün edilmiş, bu şekilde Rus millî eğitim teşkilâtı ve müfettişleri Usûl-i Cedîd mekteplerinde uyanan Türkçülük düşüncesini kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Buna rağmen Rus sosyalistleri ve Batıcıları tarafından desteklenen Cedîdciler ile bunlara karşı olan Kadîmciler arasındaki mücâdele Cedîdciler’in lehine kapanmış, ancak Kadîmciler’in muhalefeti de sistemin başarısını hayli yavaşlatmıştır.

 

Cedîdciliğin anlamında evrilme…

1905 yılına kadar ilkokulları ıslah çabasından ibaret olan Cedîdcilik, bu tarihten sonra sosyal ve kültürel hayatta da yeniliği savunan bir hareket hâline gelmiştir. Eğitim alanında medreselerin ıslahı, okuma yazmanın kolaylaştırılması, okuma oranının arttırılması ve kadının toplumdaki yerinin yükseltilmesi gibi konularda başarılı hizmetler segileyen Cedîdcilik, diğer alanlarda Rus idaresinin olumsuz tutumu ve diğer engeller sebebiyle yeterince başarı sağlayamamıştır.

 

Cedîdcilerin 1915-1917 dönemindeki siyasî faaliyetleri…

Bununla birlikte Cedîdciler 1905-1917 döneminde siyasî faaliyetlerde de bulunmuşlar, ancak bazılarının sol siyasî hareketler içinde yer alması, Kadîmciler’in onları dinsizlik ve sosyalistlikle suçlamasına ve Çarlık idaresinin de kendilerine karşı harekete geçmesine sebep olmuştur. Usûl-i Cedîd mekteplerini “ihtilâl ocakları” olarak görmeye başlayan Rus idaresi 1912 yılında pekçok Cedîdci öğretmeni tutuklamıştır. Ekim (1917) Devrimi’ne doğru Cedîdciler milliyetçilikten Bolşevikliğe kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde yer almışlardır. Bu şekilde başlangıçta bir “aydınlanma hareketi” olarak ortaya çıkan Cedîdcilik, kültürel tezlerine uygun olarak zamanla politik hedeflere de yönelmiş ve Rusya Türkleri’nin bağımsızlık mücadelelerinin siyasî ideolojisi hâline gelmiştir.

 

Cedîdciler ve Bolşevizm…

Cedîdciler, “bütün milletlere kendi kaderlerini tayin etme hakkının verileceği” vaadiyle ortaya çıkan Bolşevizm’den kendi gayeleri doğrultusunda faydalanma ümidine kapılmışlar, Bolşevizm’in gerçek niteliğinin henüz tam anlaşılmadığı bir dönemde birçok Cedîdci, Bolşevik Partisi’ne girerek Müslüman gruplar oluşturmuşlar ve parti içinde kendi idealleri doğrultusunda çalışmalar yapmışlardır.

 

Ekim Devrimi sonrasında Cedîdciler…

Cedîdciliğin Ekim Devrimi sonrasındaki kuşağından ve Stalin’in Milliyetler Halk Komiserliği yardımcılığına kadar yükselen Kazanlı aydın Mir Sultan Galiyev, Marksizm’in sınıf mücadelesi tezini yeniden yorumlayarak bu fikriyatı ezen milletler ile ezilen milletler arasındaki bir mücâdele tezine dönüştürmüş, Rus sosyalizmine karşı Turancılık ülküsünü savunmuş, her Türk boyundaki Cedîdciler’i bu amaç doğrultusunda bir araya getirmeye çalışmış, böylece Sovyetler’in yegâne partisi olan Bolşevik Partisi içinde örgütlü bir Müslüman grup oluşmuştur. Bununla birlikte eski Cedîdciler gibi ilk Müslüman komünistler de - Çarlık veya Sovyet farkı gözetmeksizin - Rus devletine, Rus halkına ve genel olarak Batılılar’a karşı derin bir güvensizlik duymuşlardır. Stalin, güçlendikten sonra özellikle 1930’lu yılların ortalarından itibaren Bolşevik Partisi’ndeki Müslüman gruplara karşı harekete geçmiş, “Devlet ve Komünist Partisi kadrolarını halk düşmanlarından ve milliyetçilerden temizleme” sloganıyla Cedîdizm’in, Sovyet idarî kademelerinde çalışmakta olan tüm temsilcileri (aydınlar) tasfiye edilmiş, hapsedilmiş ve bunların çoğu da kurşuna dizilmiştir. Bu şekilde başlayan tasfiye hareketiyle Rusya coğrafyasındaki Türk halklarının aydın tabakasını oluşturan Cedîdci binlerce aydın öldürülmek suretiyle Türk halkları millî aydın kadrolardan mahrum bırakılmıştır. Öldürülenler arasında Sultan Galiyev (1892-1940), Ekmel İkram (1898-1938), Münevver Kârî Abdürreşithanov (1878-1931), Abdülhamid Çolpan (1898-1938), Abdürraûf Fıtrat (1886-1938), Bekir Çobanzâde (1893-1937) ve Ahmed Cevad (1892-1937) gibi Cedîdciliğin en değerli temsilcileri de vardı. Rusya Türkleri’nin tarihine “Büyük Aydınlar Kırımı”, literatürde de yer yer “Repressiya” olarak geçen büyük ve kanlı tasfiye ve katliamda sadece Azerbaycan’da 20.000 aydın öldürülmüş veya sürülmüştür. Bu katliam sırasında Stalin, Merhum Gaspıralı’nın Bahçesaray’daki mezarını da tahrip ettirip mezarın da bulunduğu arazinin üzerine blok apartmanlar yaptırarak Cedîdciliğin bütün izlerini silmek istemiş, Cedîdciler’in eserlerinin kütüphânelerde bulundurulması yasaklanmış ve Türk okullarında Cedîdciler’in emperyalist ajanı, burjuva ve Pantürkist sınıf düşmanları olduğu telkin edilmiştir.

 

1990’lardan itibaren…

Her ne kadar Cedîdciliğin tarihi son derece trajik olmuş ise de bu çabalar hebâ olmamış, bu uğurda bir buçuk yüzyıldır merkezî idarenin her türlü zorluk, baskı, işkence ve zulmüne rağmen azimle sürüdürlen çabalar özellikle de SSCB’nin son lideri olan Gorbaçov zamanında (15.03.1990-25.12.1991) oluşan görece demokratik ortamda Rusya’daki Türk halkları bünyesinde meydana gelen millî hareketlerin fikir ve ilham kaynağını oluşturmuştur. Nitekim Sovyet coğrafyasındaki Türklerin 1990’lardan itibaren bu ikinci dönemdeki millî uyanış hareketlerinin hedeflerinden biri de Stalin tarafından mahkûm edilen Cedîdci önderlerin itibarlarının iadesini sağlamak olmuştur.

Sonuç …

Gerek SSCB döneminde, gerekse 1990’lı yılların başından itibaren SSCB’nin dağılmasına paralel olarak Kuzey Azerbaycan ve Türkistan coğrafyasında bağımsızlığını ilan eden Türk cumhuriyetlerinde gerekse (Kazan ve Kırım gibi) Rusya Federasyonu coğrafyasında kalmış Türk halklarında yaşanan millî uyanış hareketlerinin tarihî ve siyasî kökleri Cedîdciliğe dayanmaktadır.

"Dilde, fikirde, işte birlik" şiarıyla Türk dünyasında çığır açan, Cedîdcilik akımının öncüsü ve Türk dünyasının aydınlanma liderlerinden Gaspıralı İsmail Bey’in vefatının 109. yıldönümünde ve onun değerli şahsında Rusya coğrafyasında milletinin gelişmesi ve yücelmesi için gayret etmiş, bu uğurda nice zorluklara katlanmış, sürgün ve ölüm dâhil yüksek bedeller ödemiş cümle Cedîdci çizgideki aydınlara saygı ve rahmetle...

© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

SONNOTLAR

[1] Jön/Genç Türkler: Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde ortaya çıkan meşrutiyetçi ve Sultan II. Abdülhamit döneminde muhalif olan "genç ve aydın" kuşağa verilen isimdir.

[2] Çar: Rus imparatorlarının isimlerinden önce kullandığı ünvan/sıfat.

[3] Agâh Efendi (18321885): Mütercim, gazeteci ve devlet adamı. Âgâh Efen­di, 1860 yılında İbrahim Şinasi ile çıkardıkları ilk özel Türk gazetesi Tercüman-ı Ahvâl‘in sahibi olması dolayısı ile, gazetecilik mesleğinin de kurucusu sayılmıştır.

[4] Türk Yurdu, 1911 yılından beri yayını aralıklarla devam eden milliyetçi fikir dergisidir. Günümüzde Türk Ocakları Genel Merkezi aylık yayın organı olarak Ankara'da yayımlanmaktadır.

KAYNAKLAR

---; “Türk Dünyası'nın çınarı İsmail Beğ Gaspıralı”, 27.05.2025, https://www.dunyabulteni.net/hayata-dair/turk-dunyasi-nin-cinari-ismail-beg-gaspirali-h331091.html, Erişim Tarihi: 18.09.2022.

Akyol, Taha; "Cedicilik", TDV İslam Ansiklopedisi, C. 7, İSAM, İstanbul 1993.

Arslan, Mehmet; “Gaspıralı İsmail Beyin Eğitim Reformu ve Usûl-u Cedîd - Gaspıralı İsmail Beyin Yaşam Öyküsü ve Türk Fikir Hayatına Etkileri”, GAU Journal of Social and Applied Science, Volume 8, Issue 1,  file: /// C:/Users/User/Downloads/GASPIRALI_ISMAIL_BEYIN_EGITIM_REFORMU_VE.pdf, Erişim Tarihi: 18. 09.2022.

Devlet, Nadir; “Yusuf Akçura’nın Hayatı ((2 Aralık 1876 – 11 Mart 1935)”, 05.02.2019,  https://www.altayli. net/yusuf-akcuranin-hayati-1876-1935.html, Erişim Tarihi: 18.09.2022.

Ercilasun, Bilge; XX. Yüzyılın Eşiğinde Dört Türk Aydını: Gaspıralı Ġsmail, Hüseyinzade Ali, Akçuraoğlu Yusuf, Ağaoğlu Ahmet, Türkler Ansiklopedisi, (Editör: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca)   Cilt: 14, Yeni Türkiye Yayınları, İstanbul 2002.

Gül, Yavuz Ercan; “Türk Halkları Arasında Usul-i Cedid Mekteplerinin Ortaya Çıkışının Sosyo-Politik Sebepleri”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 7, Sayı: 44, Şubat 2020, file:///C:/Users/User/ Desktop/TURK_HALKLARI_ARASINDA_USUL-I_CEDID_MEKTEPLERININ_.pdf, Erişim Tarihi: 18. 09.2022.

Hekimoğlu, Vecihi Sefa Fuat; “İsmail Bey Gaspıralı ve Türk Birliği İdeali”, 27.01.2021, https://www. ergenekun.net/ismail-bey-gaspirali-ve-turk-birligi-ideali.html, Erişim Tarihi: 18.09.2022.

Paksoy, İrfan; Azerbaycan Aydınları, Alka Yayınevi, Trabzon 2020.

Toksoy, Ahmet; “XX. Yüzyıla Girerken Türk Dünyası ve İsmail Gaspıralı”, https://turkoloji.cu.edu.tr/ CAGDAS%20TURK%20LEHCELERI/toksoy_gaspirali.pdf, Erişim Tarihi: 24.09.2022.

Yücebaş, Ferit; “İsmail Gaspıralı’nın Türk-İslâm Birliğine Yönelik Faaliyetleri”, Türk Dünyası Araştırmaları, Mart - Nisan 2020, Cilt: 124, Sayı: 245.

Yalvar, Cihan; “Türk Dünyasının Sönmeyen Ateşi: İsmail Bey Gaspıralı (1851-1914)”, Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Araştırma Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Haziran 2017, https://dergipark.org.tr/en/ download/article-file/314422, Erişim Tarihi: 24.09.2022.

YAZARIN DİĞER YAZILARI