?>

İhracatta Rekor Kır, Gel Sonra Cari Açıkla Uğraş

Dr.Seyfi AKİL

2 yıl önce

Malum, son zamanlarda Türkiye ekonomisinin tadı kaçtı. “IMF’nin bizden borç istediği mi” söylenmedi, talimat verilmesine rağmen verdiğimiz parayı almadıklarını mı duymadık? Bu süreçte. Belki de o iş tam olarak öyle değildi ama neyse; söz ağızdan çıktı bir kere öyle anlatıldı topluma ve toplumda buna inandı. Tek sorun da bu değil üstelik. Cari açık mesela. Cari açık, geçen yıl temmuz ayında 300 milyon dolar seviyesindeydi. Bugün geldiğimiz noktaya bakın. Cari açığımızı milyar dolarla ifade eder olduk. Nasıl başladı bu hikaye derseniz anlatayım: Aslında her şey “Dış Ticaret Fazlası” vereceğiz masalının söylenmesi ile başladı. Kasım 2021 yılından bu güne kadar Türkiye ekonomisi cari açık vermeden geçirmediği gün kalmadı. Her şey o kadar hayal ürünü ki. Artık çare kalmayınca insanlara hayal satmaya başladılar. 28 Aralık 2021 atılan tweet aynen şöyle: “Cari fazla vermeye başlayacağımız günler yakın” O günden bu yana açıklanan verilere bakın bakalım hangi ayda cari fazla vermişiz?

Her ne kadar içi boş olsa da Kısa bir süre önce Orta Vadeli Program açıklandı. 2022 yılı geneli için hedeflenen cari açık 47.3 milyar dolar. Sahi bu hesabı kim, nasıl yaptı? Bunu yapan dört işlemden haberi var mı acaba? Hadi diyelim ki rakamlarla oynamanızda yeterli olmadı, hedefleri tutturamadınız peki ya sonra ne yapacaksınız? Bu arada merak eden olabilir bu cari açığı. Çok duyuyoruz ama nedir bu cari açık denen şey diyen varsa onu da söyleyeyim. Cari açık denen şey en basit ve yalın anlatımıyla, bir ülkenin ithal ettiği malların ihracat ettiği mallardan fazla olması durumunda oluşur. Ama durun. Burada küçük bir sorunumuz var sanki. Biz her ay ihracatta rekor kırmıyor muyduk? Peki ama her ay ihracatta rekor kıran Türkiye’nin cari açığı neden yüksek hiç düşündünüz mü? Ya da ekonomi yorumlayanlardan ne kadar sıklıkla duydunuz bunun gerçek sebebini? Bakın onu da şöyle anlatayım: Cari açık, yüksek döviz kuru, kontrolsüz ekonomik büyüme, yüksek enflasyon, aşırı borçlanma ve açığın kapatılması için heba edilen finansal akışlar nedeniyle ortaya çıkar. Bunlardan tanıdık gelen var mı size peki?

Son zamanlarda yine çok konuşulan ama arka yüzü çok az bilinen başka bir şeyden daha bahsedeyim o da TOKİ. Kısa bir süre önce TOKİ’nin en kapsamlı sosyal konut kampanyası açıklandı. Şöyle anlatayım onu da: Eğer istenilen koşulları taşıyorsanız gözünüzü kapatın başvurun. Biz ülke değerlerini inşaata gömmeyin dedikçe bunlar aynı kararlılıkta ısrar ediyorlar. Peki nerede? Kaç metrekare? Giriş katı ile en üst kat fiyatları aynı olacak mı? Mesela kura olacak mı? Yoksa kendileri mi açıklayacak seçilenleri. Bilen varsa buyursun açıklasın. “Yılbaşında inşaata başlayacağız. İki yıl içinde de bitireceğiz” sözü bile “Seçimde oyunuzu bize verin biz de size evi verelim” anlamı taşıyan seçim rüşvetinden başka bir şey değildir. Harcanacak para yaklaşık 900 milyar lira. Sahi, bu ülkenin o kadar kaynağı var mı? Eğer varsa neden çiftçiye, üretene değil de inşaata? Finansal olarak gelir ve giderler nasıl hesaplandı? Ya zarar ederse? Zarar nereden karşılanacak? Tahmin ettiniz mi zararın nereden karşılanacağını? Eğer öyle bir durum olursa yeni zamlara şimdiden kendinizi hazırlayın. Bak uyarmadı demesin kimse. TOKİ’ye gelirsek. İsmi “Toplu Konut İdaresi Başkanlığı”. Turgut Özal tarafından 1984 yılında kuruldu. Kuruluş amacı, dar gelirli vatandaşları ev sahibi yapaktı. Şimdi herkes kendine şu soruyu sorsun bakalım: TOKİ’nin orman arazisinde ne işi var? Buralara lüks konut, rezidans villa dikmek kimin aklına geldi acaba? TOKİ, ne zaman kupon arazi peşinde koşup yandaşlarla ortaklığa gitti işte o zaman TOKİ, TOKİ olmaktan çıktı. Tüm kamu kurumları gibi TOKİ’de tek kişinin çıkarları, egoları ve menfaatleri doğrultusunda kullanılmaktan nasibini aldı. Sizi üzmek istemem ama bu proje bundan 3 yıl önce Berat Albayrak tarafından da açıklanmıştı zaten.

Bir şeyi, bir olayı anlayabilmek için detaylarına hatta geçmişte buna benzer olayların olup olmadığına bakmanız gerekir. Son zamanlarda herkesin istinasız gündemi ekonomi. Aslında ekonomi hep öndeydi ama son zamanlarda artık öyle bir hale geldi ki olaylar; insanlar artık hayat pahalılığını, enflasyonu, yaşam kalitesindeki düşü, vergilerdeki artışla yaşadığı kaybı o kadar derin hisset ki ARTIK BIÇAK GIRTLAĞA dayandı. Bu hale nasıl geldik hadi son olarak da ona bir bakalım. Aslında her şey 1980 YILINDA NEO LİBERAL politikaların acımasızca uygulanmasıyla başladı ülkemizde. SERBEST TİCARET dendi. Ülke, üreten ülke olmaktan çıkarıldı. Sürekli tüketen bir ülke haline sokuldu. Hatta öyle bir hale geldik ki Batının mallarını Batı’dan kredi alıp ülkemizde Batı sermayesi ile kurulan işletmelere üretip yine Batı’ya satmaya çalışır hale geldik. Günün sonunda kalkıp İhracatta rekor kırdık bile denildi. Devlet piyasada çıkartıldı birkaç tane uluslararası kartelin pazarı hale geldik. Günün sonunda gördük ki; AVRUPA ORTAK, TÜKİYE UCUZ BİR PAZAR haline getirildi. Böyle olmalıydı. Çünkü; Türkiye Batının emperyalist düşüncelerine karşı çıkarak bağımsızlığını kazandı. Batı gözünde bu sürdürülebilir değildi. Ve geldiğimiz noktaya bakıyoruz maalesef istediğini de aldı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI