Amirim bana, sanki Osmanlı Sadrazamı imiş gibi, tek kelimelik “çekil” mesajları yolluyor, ben de ona sanki Osmanlı Valisi imişim gibi “Çekildim: 90 okka geliyorum” yollu pişkin cevaplar veriyordum. Neticede sevgili amirimle küçük bir tayini kabul etmem şartıyla uzlaştırıldık.
Böylece sevgili “istifa” makamı bir taraftarını kaybetmiş oldu.
Tamamen milli ve çok önemli endişelerden hareketle nefsi arzu ve beklentilerini hiçe sayarak istifayı ilgili merciin suratına şaklattıktan sonra kameralara “halkım sağ olsun, icap ederse yüz kere daha istifa ederim” diyebilen Bakanlara, Milletvekillerine, Belediye Başkanlarına, bürokratlara gıpta ediyorum.
Teamül gereği pek kısa tutulan istifa mektuplarının arka planındaki felsefi içtihat yoğunluğu karşısında huşu ile titrediğimi ilaveye gerek var mı bilmiyorum; “gördüğüm lüzum üzerine canım gibi sevdiğim ülkeme hizmete bir süreliğine ara veriyorum “ibaresinin taşıdığı icaz beni mahvediyor. Bütün istifacılara hayranım.
Bence Türkiye’yi kurtaracak mucizevi iksir, bizatihi kanımızı deli deli kaynatan istifa kurumunun baştan çıkarıcı cazibesinde mevcuttur: A’dan Z’ye herkesin küt diye istifa ettiğini tasavvur ediniz; ne darbe, ne devrim, ne seçim! Türkiye için taze bir bahar sabahı değil de nedir?
Var mısınız yarın sabah “alayımız birden” istifa edelim?
Çünkü istifa, iradenin ve şahsiyetin en keskin varoluş halidir:
İstifa etmek, aynen uçaktan paraşütsüz atlamaya benziyor; tabii uçağın pistten havalanmamış olması şartıyla.