Rabbimizin Rahman ve Rahim isimlerinin hep üzerimizde olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız deprem felaketinde daha ilk günden yardım kolisi hazırlayan, deprem bölgesine koşan, ineğini satan, umre parasını veren, harçlığını veren, maaşını veren, depremzedelere evini açan ve daha nice cömertliği sergileyen milletimizin gönlüne o merhamet hissini veren yine yüce yaratıcımızdır. Kendi milletimiz bir yana ebedi düşmanımız dediğimiz birçok ülke dahi ilk etapta yardıma koşanlar arasında oldu. Merhamet hisleri düşmanlığın ötesine geçti.
Bunlardan ziyade göçük altından çıkarılanların yaşadıkları ise bambaşka bir mucize. Günlerdir betonların arasında soğukta, aç, susuz ve farkında olmayan bir bekleyiş... Çoğu bebeğin ve yaşlının burnu bile kanamadan bilinci açık vaziyette çıktığına şahitlik ettik. Binlerce vatandaşımız kalacak ev konusunda da yardıma koştu. Şu aşamada depremzedeler farklı şehirlere yerleştiriliyor. Onlara kucak açan kişilerin kalbine merhameti yerleştiren yine yüce yaratanımızdır. Çok büyük bir yıkım yaşanmıştır fakat Rahman’ın merhamet eli her daim üzerimizdedir.
Onun her şeyi bilen ve gören ismi de her daim üzerimizdedir. İşini iyi yapmayan müteahhit, mühendis, işçi kim varsa elbette onu da görmektedir. Yan yana iki binadan birinin duvarı bile çatlamazken diğerinin yerle bir olması insan faktörüyle ilgilidir; insanın işini iyi yapmasıyla ilgili. Bu tür olaylarda ilk olarak sorumlu kişiler aranır. Onlardan da kaçarken yakalananlar oldu. Eminim biz yakalasak bu adamları ellerimizle parçalarız. Durum bu ama yakalayamadığımız bir mevzu var. Onu da önce kendimden anlatayım.
Bir kafeden çay alacakken elimdeki 20 TL’nin çok minik de olsa yırtık olduğunu gördüm. Şöyle ikiye katlayıp yırtık kısmını alta getirirsem anlamaz dedim. Sonra da bu fikir rahatsız etti beni. Yanıma başka para aldım. Adama sorayım, kabul etmezse bunları veririm dedim. Öyle de yaptım. Adama açıkça yırtık olan yeri gösterdim. Kabul eder misiniz dedim. Sorun değil dedi ve aldı. Bu şekilde olması içimi ferahlattı. Diğer türlü işin içine hile hurda karışmıştı. Ben elime geçen 20 TL ile böyle yapmaya kalkıştım. Başkası eline geçen 20.000 TL ile yapıyor bunu ya da bu imtihanı daha büyük meblağlarla yaşıyor. Başkasının yaptığı hatayı görmek, bulmak, ifşa etmek kolay. Kendimize gelince bu gerçekten zor ve daima imtihan halindeyiz bu konuda.
Kuran'da en güzel kıssa olarak geçen sureyi ve Hazreti Yusuf'un hikayesini hepimiz biliriz. Bu surede özellikle 22, 36 ve 56. ayetlere dikkat çekmek istiyorum. Bu üç ayet de “muhsin” kelimesi ile sonlanıyor. Mealde iyilik eden, güzel iş yapan olarak geçiyor muhsin kelimesi. Bunun yanında işini iyi yapan olarak daha özel bir anlamı da ifade eder. Hazreti Yusuf, muhsindi ve kardeşleriyle olan, kadınlarla olan, varlık ve yoklukla olan imtihanını verebildi. Hem güzel işler yaptı hem de o işleri güzel yaptı.
Bize hazreti Yusuf’tan bir şey düştü mü peki? En güzel kısa olarak niteleyip onu Kur’an yaprakları arasına mı emanet ediyoruz yoksa payımıza düşeni alıyor muyuz?
Peygamber efendimizin küçük yaşta vefat eden çocuklarından birini defnetmek için mezar yeri kazan sahabenin açtığı çukurun bir köşesinin düzgün olmadığını görünce, onu uyardığını okuyoruz kitaplardan. O acılı gününde bile nasıl olursa olsun dememiş, önemsemiş, yapılan işin iyi olmasını istemiştir.
Deprem; işini iyi yapmayanlar yüzünden yüreğimizde derin acılar bıraktı, tamiri zor kayıplar meydana geldi. Birçok kişi acaba benim oturduğum bina sağlam mı diye belediyelere koştu. Haklılar. Bina sadece bir kalem. Acaba yaptığımız diğer işler sağlam mı? Ben öğretmenim. Kendime iyi bir öğretmen miyim diye sordum mu? Bunun için neler yaptım şimdiye kadar? Üniversiteden mezun olduğum gibi mi duruyorum? Yazmaya gönül vermiş biriyim. Yazdıklarımın noktasına, virgülüne dikkat ediyor muyum? Başka yazarları takip ediyor muyum?... Bu liste uzar. Listenin başında da ben varım, ben olmalıyım. Çünkü iyileşme buradan başlayacak bence.