Öncesi…
I. Dünya Savaşında Irak’ın İngilizler tarafından işgâli ve ardından Türkiye’den ayrılmasından sonra Irak Türkmenleri, İngiliz mandası olarak kurulan Irak’ın vatandaşları statüsünde kaldılar. Bin yıldan beri kendi topraklarında varlık gösteren Türkmen toplumu, böylece yeni kurulan düzene alışmaya çalıştılar. Irak vatandaşı Türkmenler günümüze dek ülke içinde zaman zaman katliam, sürgün, tutuklama ve işkencelere muhatap olmuşlardır. Özellikle 1924, 1939, 1946, 1954, 1959, 1970, 1980, 1991, 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında Türkmenler büyük baskı, tehdit, hapis, sürgün, katil, ölüm, idam ve teröre mâruz kalmışlardır. Türkmenlerin değişik tarihlerde mâruz kaldıkları tedhiş ve sindirme ve sindirme olayları arasında 14 Temmuz 1959 tarihinde yaşanan Kerkük Katliamı, bunların en korkuncu sayılır. Bu faciânın daha iyi anlaşılması için, katliam öncesi meydana bazı gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.
Monarşi’den Cumhuriyete…
Irak’ta 14 Temmuz 1958 tarihinde gerçekleşen yapılan askerî darbe kral devrilmiş, Kral II. Faysal ve ailesi ile birlikte Başbakan Nuri Sait Paşa öldürülmüş, eski dönemin bütün siyasileri tutuklanmış ve cumhuriyet rejimi ilan edilerek ülkedeki monarşi de sonlandırılmıştır.
Monarşi dönemindeki İngiliz nüfuzundan kurtulan Irak, bu kez de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği nüfuzu altına girmişti. Çok geçmeden Ruslar ve komünistler ülkede sayılarını artırmış, Irak Ordusu baştan aşağı Rus silahları ile donatılmış, Komünist Partisi Bağdat’a giden yolları kontrol etmeye başlamış ve birkaç ay içerisinde de üye sayısını 27 bine çıkarmıştır.
Darbe sonrasında ilan edilen cumhuriyet rejiminde, halka her türlü serbestliğin verileceği, demokratik düzen içinde sendika ve meslek birliklerinin kurulacağı, ülkede yaşayan bütün halkların millî ve kültürel haklara kavuşacakları duyurulmuştu.
Katliama uzanan süreç…
Ülkedeki farklı etnik kökenler sahip diğer halklar gibi bu açıklamalara sevinen Irak Türkmenleri de artık yıllardır özlem duydukları millî haklarına kavuşma heyecanı yaşamışlar; bundan sonra kendi dillerinde eğitim, basın yayın, radyo ve televizyon yayınları yapacaklarını zannetmişlerdir. Giderek ülkede kurulan meslek birlikleri ve sendikaların, önceleri sol ve sosyalist söylemlerle ortaya çıkan eğilimleri yansıttığı, daha sonra tamamen komünist sloganları dile getirdiği görüldü. Faaliyetine izin verilen Irak Komünist Partisi de kısa süre içinde artık açıkça Sovyet Rusya lehinde propaganda yapmaya başlamıştı.
Monarşi döneminde yurt dışına kaçan bütün siyasî suçlular, yeni rejim tarafından affedilmiş ve yurda dönmeleri için çağrıda bulunulmuştu. Bundan yararlanan Molla Mustafa Barzani, 11 yıl sürgün kaldığı Moskova’dan Irak’a dönmüş ve Bağdat’ta şatafatlı bir şekilde karşılanmıştır. Barzani’nin Irak’a dönüşü, Kürtleri büyük ölçüde cesaretlendirmiş, bu çerçevede Kürtler, petrol yatakları ile zengin Kerkük’ü kendi bölgeleri arasına katmayı planlamaya başlamışlardır.
İhtilâlin liderleri olan General Abdülkerim Kasım ile Yarbay Abdusselam Arid arasında çıkan anlaşmazlıklar giderek büyümüş, bağımsız kalmak isteyen Kasım’a karşı, Cemal Abdülnasır liderliğinde Mısır ve Suriye ile birleşme taraftarı olan Arif, sonunda Kasım tarafından tasfiye edilmişti. Kasım’ı destekler gibi görünen Moskova taraftarları da ondan yararlanarak faaliyetlerini arttırmaya başlamışlardı.
O tarihlerde Kerkük’te çok az sayıda Kürt nüfusu vardı. 22 Ekim 1958 tarihinde Süleymaniye’ye gitmek üzere Kerkük Askerî Havaalanına inen Mustafa Barzani, Kerkük’e organize bir şekilde gelen Kürt militanlarının tezahüratı ile karşılanmış, daha sonra Süleymaniye’ye geçip orada yaptığı iki günlük ziyareti sırasında Kürt ağalarıyla görüşmüş ve 24 Ekim’de peşine taktığı yüzlerce komünizm görüşlü Kürt’le birlikte Kerkük’e dönmüştür. Silahlı militanların Kerkük'e gelmesi hâliyle şehirde tansiyonu yükseltmişti. Türkmenlere karşı çeşitli sloganlar atan bu gruplar, taşkınlığı giderek arttırmışlar, daha o akşam Türk gençlerinin oturduğu Yıldız Kahvesine saldırıda bulunmuşlar ve bazı sürtüşmelere sebebiyet vermişlerdir. İkinci gün komünist göstericilerin, saldırılarına daha bir yoğunluk kazandırmalarıyla alışveriş yerleri yağmalanmış ve Türklere ait evler de saldırıya uğramıştır. Haklı olarak kendilerini savunmaya başlayan Türkler ile komünistler arasında yer yer çatışmalar olmuştur.
1959 başlarında Musul’da artan komünist faaliyetlerine karşı direnmeğe başlayan halk, zaman zaman sürtüşmelere, bazen de küçük çaplı kavgalara varan mitingler yapıyorlardı. Sendika, meslek birlikleri gibi komünist örgütlerinin elde ettikleri subaylarla planladıkları hareket, nihayet General Abdulvahap el-Şevvaf’ın 8 Mart 1959 tarihinde ayaklanmasına ve Musul’da çok feci kanlı olaylara yol açmıştır. Bütün Irak’ta geniş yankı uyandıran Musul’daki kanlı çatışmalardan sonra, Kerkük’te bulunan, bölgenin karmaşık yapısını çok iyi bilen ve gerçek bir Türkmen dostu olan 2. Tümen Komutanı Tuğgeneral Nazım Tabakçalı görevinden alınarak yerine komünistlerin ısrarı üzerine onlara müzâhir olan Tuğgeneral Davud el-Cenâbî tayin edilmiştir. Cenâbî’nin Kerkük’e gelişi ile komünist gruplar daha fazla cesaretlenmişlerdir. Cenabi’nin 2. Tümen Komutanlığına getirilmesinin ardından Kerkük belediye başkanlığına da Sovyetler Birliğinde eğitim görmüş Maruf Berzenci getirilmiştir. Kerkük’teki Türkmenler, komünist sendika ve dernek başkan adaylarına oy vermeyerek onlara seçimi kaybettirmişlerdir. Bu durum sonrası ise komünistler, Türkmenlere karşı harekete geçmişlerdir. Böylesi gergin bir ortamda Kerkük’te Türkçe yayın yapan Beşir, Afak ve Kerkük adlı gazeteleri kapatan Cenâbî, bu gazetelerin yazı işleri müdürleri ile başyazarlarını tutuklayarak, Irak’ın güney vilayetlerine sürgüne göndermiştir. Ardından avukat, öğretmen, doktor, mühendis, iş adamı gibi Türkmenlerin ileri gelen aydın, bürokrat, ticaret ve sanat erbabı bazı insanları hapse atılmış ve sürgüne gönderilmiştir. Bununla da yetinmeyen yönetim, ileri gelen Türkmenlere ait iş yerlerine ve evlere baskınlar düzenleyerek, sözde silah ve bazı suç belgeleri arama operasyonları yaptırmış, bu aramalar sonucu savunma amaçlı veya avcılık ile ilgili basit silahlar yanında, mutfaklarda bulunan iri bıçaklar bile, suç aleti sayılarak aile reisleri tutuklanmıştır. Bu arada Kerkük dışından kente akın eden Kürt militanları da kamyonlarla dolaşarak kentte Türkmenler aleyhine sloganlar atmışlar, kentin Türkmen halkını tahrik etmek ve çatışmalara yol açmak için her türlü provokasyonu denemişlerdir. Nitekim tahrik ve sataşma sonucu sabrı taşan Türkmen gruplar ile bu fanatik Kürt militanları arasında yer yer çatışma ve küfürleşmeler meydana gelmişti. Tüm bu gelişmeler Tümen Komutanlığının tarafsızlığını bozmuş, Türkmenlerin propaganda araçlarını azaltmış ve katliam için uygun zeminin hazırlanmasına sebep olmuştur.
Haziran 1959 ayına girilirken, komünistler ile Kürt militanlarının faaliyetlerinde azalma ve geri plana çekilme görülmüş ya da öyle bir hava yaratılmıştır. Bu arada sürgüne gönderilen Türkmenler geri dönmüş ve tutuklu bulunanlar da serbest bırakılmıştır. Bu durum aslında Irak’ta yaşayan Türkmenlerin geleceğinin kaygı verici boyutlara ulaştığını göstermeğe yetmişti. 14 Temmuz 1959 tarihine kadar Kerkük’e gizlice sokulan militanlar silahlandırılmıştır. Cumhuriyetin ilanının birinci yıl dönümü yaklaşırken, Kerkük’te durum bu şekilde olup Türkmenler de kutlama şenlikleri için hazırlık yapmakla meşguldü.
Kerkük Katliamı (14-16 Temmuz 1959)
14 Temmuz 1959 gününde monarşiyi deviren darbe sonucunda cumhuriyetin 1. yılının kutlama heyecanı tüm Irak’ta olduğu gibi Kerkük’ü de sarmıştı. Türkmenlerin kutlamalara bu denli coşkulu katılmasının sebeplerinden birisi de sürgüne gönderilen aydınların çoğunun geri dönmesiydi. Halk meskenlerini, esnaf ise iş yerlerini süslemiş ve bayraklarla donatmışlardı. Normal olmayan tek şey, militan Kürtlerin ellerinde ipler ve sopalar olduğu halde, kamyonlarla çevre köylerden Kerkük merkezine gelmeleriydi; Halk Ordusu mensubu komünistlerin ise beyaz güvercinli elbiseleriyle jiplere binmiş halde şehirde kol gezmeleriydi.
Kavurucu sıcakların biraz azalması üzerine, akşam saat 18.00’den itibaren halk cadde ve sokakları doldurmaya başladı. Resmî yürüyüşe katılanlar, Kerkük’ün Eski Yakası’ndaki Büyük Çarşı’nın giriş noktasında bulunan ve Atlas Caddesi’ne bağlanan köprüye doğru geçmeğe hazır hâle gelmişlerdi. Giyilen rengârenk millî kıyafetlerle halk, bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, millî oyunlar oynuyordu. Saat 19.00’da ise, resmî geçit başlamıştı. Diğer yandan resmî geçidin ön sıralarında yer alan resmî zevat arasında Belediye Başkanı Maruf Berzenci ve komünist olan resmî ve sivil zevat ile İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukâvemet Teşkilâtı gibi komünist kuruluşlar ve yüzlerce militan vardı. Bu arada, belirli bir plana göre hazırlanmış olan militanlar gericilik, Turancılık ve faşistlik ile suçladıkları Türkmenler aleyhine çeşitli sloganlar atıyorlardı. Saat 19.30 civarında ilk silah sesi duyuldu. Ardından otomatik silah art arda ateşlendi ve Türkmenler yer yer saldırıya uğradı. İlk olarak Türkmenlerin oturduğu 14 Temmuz Kahvesi’nin sahibi Osman Hıdır atılan kurşunlarla şehit edildi; ayaklarına ipler takılarak, bir motorlu araca bağlandı ve sürüklenmeğe başlandı. Silahsız ve sadece cumhuriyetin ilanının birinci yıl dönümünü kutlamaya çıkmış bulunan Türkmenler, otomatik silahların taraması ile dağılmaya başladı. Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmaya ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramaya koyuldu. Böylece 3 gün 3 gece süren ve tarihe Kerkük Katliamı olarak geçen soykırım başlamış oldu. Halkın panik içinde köşe bucak saklanmaya çalışması üzerine, 2. Tümen Komutanlığının emriyle sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak çok geçmeden, bu yasağın sadece Türkmenler için ilan edilmiş olduğu anlaşıldı. Daha sonra Türkmen toplumunun ileri gelenleri, 2. Tümen Komutanlığınca çağrıldıkları gerekçesiyle, evlerinden alınarak, Kerkük kışlasına götürüldü. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, beş-on dakika içinde yargılanarak, kurşuna dizildiler. Ordu, polis ve sivil teşkilâtlar ile komünist partinin üyeleri el ele vererek, evlere baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türkmen’i tutukladılar. Bir kısmını barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katlettiler. Evlerinden alınan bazı Türkmen liderleri, ailelerinin gözleri önünde makineli tüfeklerle şehit edildi. Daha sonra ayaklarına ipler takılarak, motorlu araçlarla cesetleri sokak sokak sürüklendiler. Irak Türkmenlerinin değerli evlâtları olan Ata Hayrullah ve kardeşi Doktor Yarbay İhsan Hayrullah’a da bu şekilde kıydılar. Bazı Türkmen evlatları da tutuklandıktan sonra, ayaklarına ipler takılarak, ters yönde hareket eden iki ayrı cipe bağlanmış ve böylece iki parçaya ayrılmıştır. Bazılarının cesetleri sokak sokak sürüklendikten sonra, üzerlerinden kamyon ve traktörler geçirilmiştir. Daha sonra isimleri tespit edilen diğer Türkmen aydınları da sırayla evlerinden alınmış ve aynı akıbete mâruz kalmıştır. Gözü dönmüş caniler, insanlık dışı bir vahşet göstermişler, kimi Türkmenleri diri diri toprağa gömmüş, kimi Türkmenleri elektrik direklerine asarak kızgın güneş altında bırakmışlar, kimi Türkmenlerin de gözlerini oymuşlardır. Ölenlerin yanı sıra, binlerce Türkmen, çeşitli biçimde yaralanmıştı. Bu vahşeti gören bazı kişiler, aklını kaybederek çıldırdı. Korku ve dehşet yüzünden bazı hamile kadınlar da çocuklarını düşürdü. Hastaneler yaralılarla doldu; tutukevleri ve hapishanelerde de yer kalmadığı için, birçok okul, cezaevi hâline getirildi. Bu vahşetler devam ederken, Türkmenlere ait mağaza, dükkân, ticaret merkezleri ve evler, çapulcular tarafından yağma edildi. Can güvenliğinin yanı sıra, Türkmenlerin mal güvenliği de kalmamıştı. Yağmacılar tarafından talan edilen ve toplanan Türkmenlere ait eşya ve malların, kamyonlarla kuzey bölgelerine taşındığı görüldü.
Katliamın sorumluluğunu iki taraf birbirinin üzerine atsa da Türkmenler açısından Barzani taraftarı Kürtler, Irak Komünist Partisi ve bunlara göz yuman General Abdülkerim Kasım katliamın faillerindendir. Irak Devleti’nin uyarıları dikkate almaması ve olaylara geç müdahale etmesi katliamın oluşumundaki en büyük etken olarak öne çıkmaktadır. Ölen insanlar 14 Temmuz günü ortaya çıkan arbedede değil, daha sonrasında uygulanan tutuklamalar sonucunda öldürülmüştür. Bu da gösteriyor ki; eğer devlet zamanında müdahalede bulunsaydı katliamın boyutu bu derece olmayacaktı. Ölen kişi sayısı ile ilgili net bir bilgi olmamakla birlikte en az yirmi altı kişinin öldüğü bilinmektedir.
Dünya Basınında Kerkük Katliamı…
Bu kanlı olayların duyulması, bütün Irak’ta büyük yankı uyandırmış ve şok etkisi yaratmıştır. Irak’ın dışında da duyulan bu soykırım haberi, dış basında ve radyolarda geniş biçimde yer almıştır. Şam, Kahire, Beyrut ve Londra’da da duyulan Kerkük Katliamının haberlerine Türk basını da geniş yer vermiştir. Kerkük Katliamının iç ve dış kamuoyunda tepki ve nefret uyandırması üzerine, General Kâsım 20 Temmuz’da Bağdat’taki Mar Yusuf Kilisesi’nde söylediği nutukta, soykırım hareketini lanetlemek ve sorumluları kınayarak, suçluların ağır biçimde cezalandırılacaklarını açıklamak zorunda kalmıştır. Kasım, katliamın maksatlı olarak tasarlanmış olduğunu ve sorumluların da mahkemeye verileceğini ilan etmiştir.
Katliamın amacı neydi?
Bir tarafta Komünistleri diğer tarafta ise Barzani etrafında birleşmiş Kürt milisleri bir araya getiren ortak amaç önemli tartışma konusu olmuştur. Komünist Parti açısından bakılacak olursa eğer; o dönemde iki kutuplu dünyanın getirmiş olduğu anti-komünizm ve anti-emperyalist tutum bunda en etkili sebeplerden birisidir. Türkiye’nin SSCB karşısında ABD ile birlikte hareket etmesi ve bölgedeki Türkmenlerin Türkiye’ye karşı olumlu yaklaşımı komünistlerin gözünde Türkmenleri “casus” konumuna getirmiştir. Türkiye’de Demokrat Parti’nin iktidarının ABD ile yakın ilişkileri şüphesiz komünistleri en çok rahatsız eden durumlardan biriydi. Aynı rahatsızlık Irak’ta da vardı. Çünkü Türkmenler için komünizm hiçbir zaman kabul edilecek bir ideoloji değildi.
Kürdistan Demokratik Partisi ise; lideri Molla Mustafa Barzani ile Kürdistan hayali doğrultusunda politikalar izlemiştir. Bu bağlamda Kerkük, kurulması planlanan Kürdistan kalbi olarak nitelendirilmiş ve oldukça önemli bir konuma yerleştirilmiştir. Bunun yapılmasında engel ise kuşkusuz Türkmenler olup bu kesim de mesnetsiz bir şekilde “Turancılık” ve “Türkiyecilik” ithamları ile sindirilmek isteniyordu. Bölgenin jeopolitik konumunu artıran petrol yatakları gelecekte kurulması hayal edilen Kürdistan’ın için önemli ekonomik gelir kaynağı ve kozu olması öngörülüyordu.
Sonuç…
Irak Türkmenlerinin bu katliam kapsamında bir yandan “Turancılık” ve “Türkiye’ye casusluk” gibi sözde suçlamalarla muhatap olurken diğer yandan Türkiye’den destek görememek de Türkmenler nezdinde ayrı bir acı olmuştur. Kerkük Katliamında büyük acılar yaşamış olan Irak Türkmenlerin kalbi kırılmış, gururu incinmiş, yalnız ve kimsesiz bir millet olduklarını öğrenmiş; Türkiye’ye kırılmış ama Türklüğe iman ve inancı ise bir kat daha artmış ve her şeyi kendisinin yapmak zorunda olduğunu anlamıştı. Kerkük Katliamı bu acı gerçeği de ortaya çıkarmıştır.
Bu olaylar neticesinde Türkmenlerde bir “seçilmiş travma” oluşmuştur. Bir olayın seçilmiş travma özeliğini kazanabilmesi için bu olayı yaşayan grubun ya da ulusun, bu olayı oluşturan bireylerin, olayla ilgili kayıp duygularını ve bununla bağlantılı olarak ortaya çıkması gereken yas duygularını yaşayamaması gerekmektedir. Bu seçilmiş travmalar yaşantısı psikolojik bir birikim göstererek nesilden nesile aktarılarak bugünlere dek taşınmıştır. Bugün Kerkük Katliamı, Irak Türkmenleri tarafından her yıl anılmaktadır. Kısacası 14 Temmuz 1959 yılında yaşanan katliam bir travmaya dönüşerek Türkmen kimliğinin bir parçası hâline gelmiştir.
Katliam, Türkmenlerde nesiller boyu hâfızalardan silinmeyecek nesilden bir etki de bırakmıştır. Bu katliam yapılırken Irak devleti yurttaşı olan Türkmenleri yalnız bırakmıştır. Bu nedenle Türkmenlerin, Irak’a aidiyet duygusu zayıflamış ve bir güven problemi meydana gelmiştir. Aynı güvensizlik bölgedeki Kürtlere karşı da oluşmuştur. Türkmenler bu acı olay sonrasında kendi savunma mekanizmalarını geliştirmek için meşrû zeminlerde girişimlerde bulunmuşlar, bu çerçevede dır1988 yılında Irak Türkmenlerin ilk siyasî organizasyonu unvanını taşıyan Irak Millî Türkmen Partisi kurulmuş; Irak Türkmenlerini, kurulan parti ve kuruluşları tek bir çatı altında toplamak üzere 1994 yılının Ekim ayında da Irak Türkmen Cephesi’nin kuruluş çalışmaları başlatılmış ve 24 Nisan 1995 tarihinde de resmî olarak kurulduğu açıklanmıştır.
74 yıldönümünde bu katliamın maktulü ve mazlumu olan soydaşlarımızı rahmetle yâd ediyorum.
© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
KAYNAKLAR
---; “Yarım asırdır dinmeyen acı: 14 Temmuz Türkmen Katliamı”, 13.07.2011, https://www.aa. com.tr/ tr/ dunya/yarim-asirdir-dinmeyen-aci-14-temmuz-turkmen-katliami/1202894, Erişim Tarihi: 26.06.2023.
Duman, Bilgay; “14 Temmuz 1959 Kerkük Katliamı ve Türkmenlerin Bugünü”, 18.07.2020, https://www.orsam.org.tr/tr/14-temmuz-1959-kerkuk-katliami-ve-turkmenlerin-bugunu/, Erişim Tarihi: 26.06. 2023.
Hazır, Tunahan; “14 Temmuz 1959 Kerkük Katliamı”, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 2019, Cilt: 1 Sayı: 2, https://dergipark.org.tr/tr/ download/article-file/871335, Erişim Tarihi: 26.06.2023.
Saatçi, Suphi; “Kerkük Katliamı (14 Temmuz 1959)”, Türk Yurdu Dergisi, Ağustos 2006, Yıl 95, Sayı 228.
Terzibaşı, Ata; “Kerkük’te 14 Temmuz Katliamının Bilinmeyenleri”, https://www.kerkukgazetesi. com/kerkukte-14-temmuz-1959-katliaminin-bilinmeyenleri/, Erişim Tarihi: 26.06.2023.
Zade, İnci; “14 Temmuz Kerkük Katliamı”, 16.07.2020, https://akademikarastirma.org/14-temmuz-kerkuk-katliami/, Erişim Tarihi: 26.06.2023.