?>

Kurban/Yakınlaşma

Hayati YAMAN

2 yıl önce

Akraba, kurbiyet ve kurban aynı kökten gelir. Yakınlık, yakınlaşma anlamları içerir. Hatta kariyb=garip, yalnızlığından kurtulmak için yakınlaşmanı bekleyen demektir. Kurban Bayramı güncelinde sıklıkla duyduğumuz söz ne idi, hatırlayın lütfen!

Kurban, -Allah’a yakınlaşmadır.- Bu söz, Kur’an’da geçmez ayet değildir, bir çıkarımdır. Hatta Yüce Mevla Hac-37 ile “Kurbanlarınızın ne eti, ne de kanı Allah’a ulaşır? Ona ulaşan sizin takvanızdır.” der. O halde Allah’a yakınlaşma çıkarımının altı ya iyice doldurulmalı, ya da doğrudan o cümleyi söyleyip geçmektense hiç söylenmemelidir, derim. Çünkü aynı kişiler; “Allah’ın bize şah damarımızdan daha yakın!” olduğunu da söylerler. Kaldı ki bu, Kur’an’da Kaf-16 ayeti ile geçer. Bu durumda “Zaten bize yakın olanına, ne diye yakınlaşalım ki!” çelişkisi doğmuş olmuyor mu?

Yine benzer şekilde; Allah’ın kulu ile kalbi arasına girebilecek derecede içtenliğini ve yakınlığını (Enfal-24) ve kısık seslerle dua etmemizi (Araf-205) Onun bize yakın olduğunu ve bizi işiteceğini (Bakara-186) de söyler. “Kurban, Allah’a yakınlaşmadır!” çıkarımının altı iyice doldurulmazsa, bu ayetler de sanki Kur’an’da çelişkiler varmış gibi sonuç ortaya çıkarır. 

O halde olaya nasıl bakmalıyız? 

Bir kere Kurban, insanlık tarihi boyunca gerçekleştirilen bir ritüel ibadetlerdendir. İnsanın fıtratında yüceliğini kabul ettiği değerlere karşı bağış, adak, nezir, kurban adı altında hayvan kanı akıtmak vardır. Hatta vatan, din, bayrak, ezan, namus vs gibi kavramlar uğruna canını bile adak olarak sunmak olan şehitlik de söz konusudur. Dolayısıyla haram olan ve yenilmesi yasak olan şeyler arasında kan, leş, domuz eti ve Allah dışında başkaları adına kesilmiş, kurban edilmiş yiyecekler sayılır birkaç ayette. (Örneğin; Maide-3) 

Kişi kendi tercihleri doğrultusunda biriktirdiği kurban parasını daha elzem gördüğü başka hayır hasenatta kullanabilir. Onu anlamak da mümkündür. Sadece yılda bir kez kurban kesip dağıtarak görevini tam anlamıyla yerine getirmiş olduğunu düşünmek de yanlış. Hali vakti yerindeyse açları, fakirleri, yetimleri ihtiyaç duyulan her zamanda doyurmalı ve o amaçla kurban kesmelidir insan! Lakin komple yok saymanın, bir gereği ve anlamı yoktur. 

Hayvan haklarına saygı çerçevesinde bu ibadetin eleştirilmesi, uygulamadan kaldırılmasının talep edilmesi, olayın vahşet ve barbarlık olarak gösterilmesi son derece yanlıştır. Klasik cevaplarla İspanya’daki boğa güreşlerini, Uzak doğudaki canlı köpek yakma festivalleri vahşetini, Kuzey ülkelerindeki fok, yunus balıkları katliamlarını, Noel’deki çam katliamını ve yine yılbaşına hindi eti yiyerek girilmesi geleneğindeki hindi kesilmesi olaylarını gündeme taşıyarak kontra sunumlar yapmak istemem. Hayvan severler ve hayvan haklarını savunanlar biz onlara da karşıyız, onlar da olmasın diye bir argüman geliştirmekle, haklı konuma gelmiş olurlar. 

Dünyada hayvan sayısında %40 azalma olduğu, azımsanmayacak ölçüde hayvan türünün ise yok olduğu, biyologlarca tespit edilmektedir. Yayınlanan makaleler ve raporlarla bu durumun insanlık için bir tehdit oluşturduğu açıkça ortaya konmaktadır. Bitkiden hayvana ve son olarak zincirin son halkası insana besin ve enerji akışı bağımlılığı söz konusudur. Doğrudan besin olarak tüketmesek bile onların bize muhtaç olduğundan daha çok, bizim onlara muhtaçlığımız söz konusudur. İşte bu yönüyle olaya bakıp, ekolojik dengenin bozulmasına ve sistemin sekteye uğraması gerçeğine dikkat çekmektir. 

Esas buraya yoğunlaşmak gerekli ve bu hususun tüm insanlarca sahiplenilmesi gerekirken; kurban vahşettir, medeni insanın yapmaması gerekir gibi sığ ve basit söylemlerin de altı boş kalmaktadır. Çünkü İnsanlık tarihi boyunca kurban ibadeti gerçekleştiriliyor olmasına rağmen kurbanlık hayvanların nesli hiç tükenmemiştir. Ancak kurban kesimlerindeki nezaket, nezahet ve zarafet büyük ölçüde ortadan kalktığı için haklı olarak yeni nesiller bu uygulamaları insanlığa, vicdana ve fıtrata aykırı gibi görmeye başlamışlardır. Oysa Hac Suresi’nde kurbanın boynundaki süsten, ona eziyet vermemek gerektiğinden, kesim öncesi nasıl yatırılması gerektiğine varıncaya kadar, oldukça detay bilgiler veren Kur’an’ın burada da devre dışı bırakılmış olması, bu ibadeti sadece et kesme şekilciliğine indirgememize neden olmuştur. O nezahet ve nezaket unsurlarını yeniden kazanmak zorundayız.

Kurban ve onunla yakınlaşmak; fakir, yoksul ve garipleri koruyup kollamak, onlara ulaşmak, onlarla akraba olurcasına yaklaşmak ve onların ihtiyaçlarını gidererek sahipsiz olmadıklarını hissettirebilmektir. O şekilde hissettirerek bu ibadetin içini doldurmak ve içeriğini yerine getirmiş olmaktır. Yoksa Allah zaten bize yakın. Önemli olan bizim o yakınlığı unutmamamız ve daima hatırda tutmamızdır. Kardeşlik hukukumuzu akrabalık hukukuna çevirmek ve malımızı paylaşmak, kardeşlerimizle yakınlaştığımız ölçüde Allahlı yaşama bilincimizi diri tutmuş olmaktır. Bu sayede Allah cephesinden bize yakın olan Rabbimize, kendi cephemizden bizim de yakın kalmamızı sağlamaktır.

Paylaşma ve dağıtma ahlaki düsturunu canlı tutmak gibi insani ve sosyolojik, ticareti ve ticarete dayalı olarak tarım ve hayvancılık üretimini canlandırmak gibi ekonomi ve iktisat konularını da kapsayan Kurban ritüeli başlı başına sistemler manzumesi iken, sadece et kesimine indirgenince doğal olarak olmaması daha iyi ve vicdani gibi sunulmaya başlanmıştır. 

Oysa kurban ritüeli; kurbanlıkların üretiminden taşınmasına, barınmasından beslenmesine, kesiminden paylaşımına kadar bizim değerlerimize uygun şekilde gerçekleştirilebilseydi, onun güzellikleri insanlığı mest edecektir. Fakat şu an kapitalizmin tutsağı olmuş Müslümanlar ve İslam coğrafyası kendi değerlerimizden ve Kur’an kodlarından kopuk olarak yaşamaya son vermedikçe bu tartışmalar da uzayıp gidecektir…

Rivayet olunur ki Hz. Peygamberimiz;

-Ya Aişe bize Kurbandan ne hisse bıraktın?

Ailenin beslenme ve yemek sorumluluğunu iliklerine kadar üzerinde hisseden annemiz kadın olmanın merhametiyle;

-Bir ön kol but eti bıraktım sevgili eşim der.

-Desene ön kol dışında hepsini bize bıraktın, seni kutluyorum ya Aişe. Zira geriye bıraktığımız değil, dağıttığımız bizim. Dağıtarak kardeşlerimizin gönlüne açtığımız tüneller sayesinde onlara yakınlaşmamız bizim takvamız=duyarlılığımızdır. İşte Allah’a ulaşan ve bizim ona yakın kalmamızın tezahürü de budur ey müminlerin annesi, şeklinde beyan edebileceğimiz muhteşem örnekliği bize rol model olarak sunar.

Oysa biz bu duyarlılıktan uzak kalarak Kurbanı -etlik kesme-ye indirgediğimiz için yıllık et ihtiyacımızı yılda bir kez Kurban Bayramı’nda yapıyor ve etleri de derin dondurucuda saklıyor olduk artık. Baksanıza şu sıralar TV’lerde yatay-dikey, 5-7 çekmeceli derin dondurucu reklamları dönüp duruyor!

Biz Kurbanın her şeyini değerlendirebilmeliydik. Maalesef onu da başaramıyoruz ve sadece ete odaklandığımız için Kurban döneminde anormal israflar da yaşanmaktadır. Zaten bağırsaktan “katgüt denilen ameliyat iç ipliğini” yapmak biz Müslümanların aklına hiç gelmiyordu. Antrikod, pirzola, incik gibi etin değerli kısımları parça pinçik edilerek ziyan oluyordu. O en değerli kısımlarını dağıtmaya kimse yanaşmıyordu. 

Yeniden kendi kültür kodlarımıza dönme bilinci aşılayan bir bayramı olması temennisiyle, www.eura24.com ailesi olarak tüm okurlarımızın Kurban Bayramını kutlarım/z.

Bir de yazarlarımızdan Nurdoğan Aktaş Bey’in; “Yaz tatilini geçirme, sıla hasretini dindirme, bayramlaşma vesilesiyle ülkemize gelen yurttaşlarımızın empatisini yapmak, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere yurtdışında uzun yıllar yaşayan vatandaşlarımıza ‘gurbetçi’ diye hitap etmenin onları ne derece üzdüğünü anlamak!” üzere müthiş bir farkındalık oluşturan yazısını aşağıdaki linkten okumanızı öneririm. 

https://www.eura24.com/mobil/yazi/gurbetci-almancilar-sila-icin-yollarda-987.html

İyi Bayramlar, selametle kalın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI