?>

LGBTİ+++

Hayati YAMAN

2 yıl önce

Oğlumun mezuniyet töreni nedeniyle ona zaman ayırmam gerektiği için dün paylaşım yapamadım. Bu vesileyle üniversiteyi bitirip hayata atılmayı hedefleyen bütün evlatlarımıza, “yolları ve bahtları açık olsun.” diye dua ve niyazda bulunarak satırlarıma başlamak istiyorum.

Son dönemlerde torba yasa çıkarır gibi zihinlerimiz her şeyi aynı kefeye koymaya o kadar alıştırıldı ki, sapla samanı karıştırmamak gerektiğini çok iyi ayırt edelim diye günceli de arz ederek yoluma devam ediyorum! İstesem bu kadar denk düşmezdi ama “Allah” diyor ve tam gaz devam ediyorum. LGBTİ hak arayışının, en temel insan hakkı olan, ait olduğu toplumda dışlanmadan mutlu mesut yaşama isteği ile Sedat Peker’in ifşa ettiği ve edeceği iğrençlikleri çok iyi ayırt edin istiyorum! İkisi aynı şeyler değil…

Peker’in susturulmak istenmesinin nedenlerini anlıyorsunuz değil mi? Dün alçak, aşağılık, terör destekçisi, mealinde manşetlerle fetö darbe kalkışmasının finansörü diye suçladıkları BAE’nin önünde diz çöküp yalvar yakar olmak, ekonomik ve stratejik açıdan ülke kaynaklarını onlara peşkeş çekmek boşuna değil işte! Şahsi saltanat ve bekalarının üzerine -ülke bekası- maskesi takanlar,onların hedef gösterdikleri cihetiyle altında kaliteli LGBTİmadenleri(!) saklı mümbit bir araziyi gizlemek istiyorlar. Kuşkusuz o araziyi de imara açar veya Kanadalı şirket ortakları ile siyanürle LGBTİ çıkarma operasyonları için telef ederler ama Sedat Peker müsaade etmiyor işte! Yeni katılanlar, -ne diyor bu acaba?- diyebilir ama benim müdavim okurlarım, ironiyi anlayacak kıvamdadır Allah’ın izniyle…

 

Söz ne zaman LGBTİ’lerden açılsa, toplumsal baskı kurmanın temel nedeni olarak işaret ettiğim, sosyokültürel etkiler ve inanç bazlı sunumlar iddiamı temellendirmeye bakalım mı bugün de hah. Ne dersiniz?

Siz bakmayın öyle algıyı yönetmeye çalışanların hamaset nutukları eşliğinde üst perdeden beylik sözlerle bizi avlamaya çalıştıklarına! Ne avlanacağız, ne tavlanacağız, ne de aklımızın üzerini örtmelerine izin vereceğiz!..

Kendisini dindar, milliyetçi muhafazakar, değerlerine tutkuyla bağlı vs şekilde konumlandırmaya çalışan insanların kahir ekseriyetine;“LGBTİ bireylerden neden rahatsız oluyorsunuz?” diye sorsanız, orta yaşın üstündekiler hiç anlamaz ve pkk, dhkpc, kck türü yapılaşmalar zanneder. Konunun uzmanı gibi o yönde açıklamalar yapar.

Yetişkin taife konuyu ucundan kıyısında bilir. Ağzı laf yapanlar, “Onlar sapık. Batıdan bize bulaşıyor, örf ve ananelerimizi bozmak için dışardan bize bulaştırılıyor. Biz maneviyatçı mukaddesatçı bir milletiz, toplum ahlakını bozmak isteyen yerli işbirlikçiler aracılığıyla dış güçlerin oyunu bunlar. Bizim aile yapımız çok güçlüdür. Batı çökmüş durumda olduğu için bizi içerden, aile yapımızdan çökertmek istiyorlar. Neslimizi, gençliğimizi bozmaya, ahlaksızlaştırmaya çalışanların projesi…” şeklinde açıklamalar yaparlar.

(Gazla çalışan bir takımın taraftarlarını tribünde tutmak için o ifadeleri,o sözleri sosyal medya fenomenleriTuğrul Selmanoğlu, Abdurrahman Uzun, Tuğçe Kazaz gibi ve hatta onlardan daha fazla ballandırarak anlatmayı ben de bilirim. Ama yapmam, yapamam. Yapmamam gerektiğini bilirim. Herkes hükmünün gereğini icra ediyor zira!)

O taifenin ağzı laf yapmayı bilmeyenleri ise çok af edersiniz, “İbne, gavat, d.t veren,…” şeklinde başlayan argo sözcüklerle alaylı uzman bir şekilde olayı açıklar!

Z kuşağı denilen gençlere sorarsanız aynı soruyu onların çoğunluğu, “Niye karşı olayım ki! Bana ne, herkes özgürdür. İstediği gibi yaşama hakkına sahiptir. Kişinin kendi tercihidir, kimseyi bağlamaz!” der.

İşte bunun için eğitimciler olarak bizlere fevkalade önemli görevler düşmektedir. Gençlerimizi özgüvenli yetiştireceğiz ama sınırsız özgürlüğün bir özgürlük olmadığını, o şekilde yaşam sürerse mutlaka bir projeye köle olacağını öğretebilmeliyiz. Köle değil, kul olmayı isteyen Yüce Kudret’e râm olursak kimsenin hakkına girmeden özgürlüğün tadını çıkaracağımızı öğretebilmeliyiz. Çünkü ailede, toplumda, ülkede, dünyada ve evrende yalnız değiliz.

Birbirimize muhtaç ve eklemli ilişkiler yumağıyla varlığımızı sürdürüyoruz. Evren denilen bireyin dünya rahmine tutunmuş, ülke plasentası aracılığıyla ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Kimimiz bir diğerimizin oksijeni, kimimiz glikozuyuz. Kimilerimiz de o plasenta içinde amonyak, üre, ürik asit, karbondioksit vs. Hepimiz kusurlu ve hepimiz acziyet deposu varlıklarız.

Kusursuz ve noksansız olanı iyi anlayabilmemiz için yaratılmış her nesneyi kusurlu yaratanın yaratma eylemine kafa tutmanın din ile inanç ile ahlak ile namus ile insanlık ile biri bağlantısı yoktur! 

 

Şimdi gelelimsosyokültürel etkiler ve inanç bazlı sunumlar iddiamın açıklamalarına ve bakalım hamasetçilerin öve öve bitirilemedikleri sosyokültürel yapımıza ve içine doğduğumuz coğrafyaya! Geçmişten geleceğe nasıl bir kültüre sahipmişiz, ahlakımız nasıl pirüpak bir ahlakmış da, bozuluveriyormuş hemencecik? Genç okurlar koyu renkli ifadeleri taratıp araştırarak anlamaya çalışın lütfen. Aksi halde mevzu çok uzayacak!

 

-Sanki Osmanlı’da Yeniçeri Ocağı’ndaki askerlerin cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için eşcinsellerden oluşan bir civelek taburu yok muydu?

-Sanki Osmanlı’da Saraya özgü iç oğlan kavramının karşılığı yok muydu?

-Sanki Osmanlı Sarayı’nda sultanlara hizmetle konuşlandırılmak için çocuk yaşta hadım edilmiş, cinsel tercihleri başkaları tarafından belirlenmiş/yok edilmiş siyahi ya da beyaz ince sesli harem ağaları yok muydu?

-Sanki Osmanlı’da ve yakın geçmişe kadar Anadolu kültüründe de erkek çocuğu olmayan zengin ve eşraftan sayılan ailelere damat olanlara alaycı ve aşağılayıcı bir üslupla iç güveyisi denilmiyor muydu?

-Sanki Osmanlı’da henüz daha Cumhuriyet ilan edilmeden öncesine, yani yüz yıl öncesine kadar köle ve cariye pazarları yok muydu? Oralarda kavun koklar gibi, karpuz seçer gibi mıncıklanarak şaplak atılarak pazardan kadınlar ya da erkekler seçilmiyor muydu?

-Sanki düğün ve eğlencelerimizde köçek figürü hiç yok muydu? Edebiyat ve meddahlık gösteri sanat dallarında zenne karakterimiz yok muydu? Köçekler hayat hikayelerini anlatsalar en az Sedat Peker ifşaları kadar malzeme çıkmaz mı?

-Çok iyi bir halt işlercesine, -kaybolmaya yüz tutmuş oyunlarımız- diye yeniden hortlatılmaya çalışılan irfanı yüce(!) Anadolu’nun köy odalarında veya uzun kış gecelerindeki toplu eğlence mekanlarında oynanan resmen eşcinsellik temeline dayalı müstehcen oyunlar yok mu? Abarttığımı veya üfürdüğümü düşünüyorsanız eğer, YouTube’a yazın görün neler çıkıyor karşınıza?

-Askerlik çağı gelmiş gençler yoklama yapma aşamasında, insanlık onurunu rencide edecek şekilde, jüri önünde donunu dahi indirerek çıplak halde askerlik muayenesine tabi tutulmuyor mu?

-Normalde konuşurken insanların cinayet işlemesine neden olacak mahremiyette küfürlü sözleri büyük bir zevkle ve keyifle kullanan, o özellikleri ile nam salmış, toplumsal statü(!) kazanmış onbirli taifesi yok mu ülkemizin her köşesinde?

-Varoş ya da kenar mahalle kadınlarının kendi aralarındaki normal konuşmalarında veya kavgalarında insanı hayrete düşüren, fuhşun dibine dalarcasına küfürlü sözleri yok mu?

-Tasavvufî öğreti geleneğiyle erkekler arasında sevgi ve aşk bağı kurulmuyor mu? Şems ile Celalettin ilişkisi bunun en bilinen örneği değil mi? Celalettin’in Şems’e yazdığı mektupları okursanız, konumuzla ne derece örtüştüğünü anlarsınız. Ve -hoca da ayıp etmiş- diye ön yargıda bulunmazsınız diye düşünüyorum. Onların ilahi aşk, sıradan vatandaşlarınki gay ilişkisi değil mi? Yersen afiyet olsun…

-Yine tarikat, şeyh, mürit üçgeni öğretisi içinde müritlerine cinsel tacizde bulunan “Badeci şeyhlere yok mu? Bursa’daki meşhur şeyh ile müritleri arasındaki ilişkilerin iç yüzü mahkeme kayıtları ile ortaya dökülmüşken, onların eylemleri neden tepki verdikleri LGBTİ’den sayılmaz, anlayan var mı? Saksafon ilişkilerine nasıl abdest aldırarak güya cennete gideceklerine inandırıldıklarını İsmail Saymaz’ınŞehvetiye Tarikatı kitabını okuyarak bilgilenebilirsiniz.

-Kur’an Kurslarında erkek öğrencilerin maruz kaldığı cinsel istismarların üzeri ört bas edilerek neden kapatılır? Öyle yapılınca bu iğrençliklerin ardı arkası kesilebiliyor mu memlekette? Oralarda yaşananların onda biri ÇYD, TEV, Darüşşafaka gibi seküler öğrenci yurtlarında yaşansa;medyasından siyasetçisine, din adamından sıradan vatandaşına varıncaya kadar sözüm ona dindar, milliyetçi ve maneviyatçı kesim kıyameti koparmaz mı? Sudan bahanelerle, sosyal medyadan para topluyor(!) diye son derece absürt ve yasal dayanaksız bir şekilde itham ettikleri Nesin Vakfı’nın başına gelenleri biliyorsunuzdur eminim!..

-Küfür ve sövgülerimiz dahi cinsiyetçi temele dayanmıyor mu? Kafayı yememek elde değil; kızlar bile çok af edersiniz, -amk- diye sövüyor memlekette ya! Aracın her tarafından ahlaksızlıktan dökülüyor, ama tampondaki LGBTİ gözümüze batıyor öyle mi?

Sosyal doku ve toplumsal bakış açımızdaki onca defolu duruma rağmen, olaylara cinsiyet üzerinden değil de şahsiyet üzerinden yaklaşarak insan olma erdemlerimizin gereğini ön plana çıkararak yol almadıkça sonuçları tartışmaya daha çoook devam edeceğiz.

Yıllardır ülkemizin farklı kesimlerindeki kültürel yapıyla mücadele ederek medeniyet seviyemizi yükseltmeye çalışırken ve kademe kademe ilerlerken; o kazanımları elli yıl geriye taşıyan sığınmacı problemlerine neden karşı çıktığımızı şimdi daha iyi anlayabiliyor musunuz?

Yandaş ve foncu sosyal medyanın gazına gelerek, o meseleler üzerinde gram kafa yormamış, bir satır kitap okumamış troll taifenin etkisinde kalarak bizim gibi düşünenlere bir çırpıda ırkçı, şovenist ve faşist damgası vuranları hep birlikte gözlerinden öpelim(!) mi, hah ne dersiniz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI