Bir tekerlemenin başını başlık yaptım. Bilmiyorum kimler başlığın devamını getirerek “Beşleri misafir” etti? İlkokul çağında anonim olarak hala bu tekerleme öğrenilir mi onu da bilmiyorum!
Dilerseniz ben devamını getirerek bizim kuşakla nostalji yapalım, gençlere de yeni duyuralım.
Mini mini birler
Çalışkan ikiler
Tembel üçler
Koca kafa dörtler
Misafir beşler.
Altılar altınımı çaldılar
Yediler yemeğimi yediler
Sekizler seke seke gittiler
Dokuzlar doktor olup gittiler
Onlar bizi okutanlar!
Bu tekerlemede dikkat edilecek noktaları vurgulamak istiyorum.
İlkokul eğitimi beş yıl olduğu için dikkat edin beşlerin mezun statüsü var ve misafir kabul ediliyorlar.
Sınıflar yükseldikçe okuldan kopmayanların meslekleri de ortaya çıkıyor!
En sonda ise onlar var ve öğretmen vurgusu ile eğitimciye verilen değer göstergelenmiş oluyor!
Konumuz gereği ben beşler üzerinde duracağım.
Kişinin Eğitim ve Öğretim hakkının temel dayanağı Anayasa’nın 42. Maddesidir. Bu madde, Temel Eğitimin ilk kademesini öğretim çağına girmiş olan kız ve erkek her vatandaşına zorunlu kılar. Her vatandaş bu haktan, İlk ve Orta öğretime ait Devlet Okullarında, parasız olarak yararlanır. Özel okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet Okullarıyla erişilmek istenen düzeye uygun olarak yasayla düzenlenir…
Bu madde gereği yıllarca ilkokuldan sonrası zorunlu eğitim kapsamına girmediği için okumak niyetinde olmayan çocuklar, usta-çırak ilişkili olarak meslek edinmeye doğru kayar ve topluma ara eleman olarak yetişirdi. Ayrıca öğretmen veliye rahatlıkla “Bu çocuğun okumakta gözü yok. Siz bunu alın bir berber çırağı veya sanayide usta yanına verin ki, koluna altın bilezik taksın!” diyebiliyordu.
Temel Eğitim’de zorunlu olan ilk kademe ilkokuldu ve 5 yıl eğitim süresi vardı. Ta ki 1997 yılına gelindiğinde “ilkokul” kavramı yasa ve yönetmeliklerden çıkarıldı. Temel Eğitim’de onun yerine “İlköğretim” kavramı getirildi. Bu kavram içerisine 5 yıllık eğitim faaliyeti ile ilkokul, 3 yıllık eğitim faaliyeti ile ortaokul dahil edilip toplam 8 yıl kesintisiz olarak zorunlu eğitime tabi tutulmuş oldu. Haklı olarak çocukların çırak olma kabiliyet ve yaşları zorunlu eğitim kapsamı içinde kalacağı için ülkede ara eleman sıkıntısı yaşanacağı dile getirildi. Yapılan düzenleme 28 Şubat Dönemi uygulamalarıyla gerçekleştirildiği için açıkça dile getirilmese de, İHL okullarının önünü kesmek için yapılmıştı. Çünkü düzenlemelerin bir diğer maddesi İHL öğrencilerine Üniversite Sınavlarının sınav puanı hesaplamasında kat sayı eşitsizliği de getiriyordu! Hedefledikleri o gizli amaca ulaşmışlardı. Ancak bu tırpanlama hadisesi diğer meslek liselerine de zarar vermişti. Kaldı ki günümüzde o sorunlar ortada olmamasına rağmen İHL dahil diğer meslek liselerinin öğrenci profili içler acısı durumdadır. Konuya liselerin sorunlarına geldiğinde açıklık getirilecektir.
2012 yılında yapılan değişiklikle Temel Eğitim’in ilk kademesi ve kesintisiz olarak gerçekleştirilen sekiz yıllık eğitim yeniden ilk ve ortaokul şeklinde kademeli zorunluluk kapsamına alındı. Fakat bu defa Lise öğretimi de zorunlu eğitim kapsamına alındı. Ve 4+4+4 şeklinde 12 yıllık eğitim zorunlu hale getirildi!
8 yıl zorunlu eğitime ara eleman yetişmiyor diye karşı çıkan kesim bu defa; yetmez ama evet doyumsuzluğu, ‘en’ler fetişizmi gereği zorunlu eğitimi 12 yıla çıkararak, ara eleman geçişinin önünü komple tıkamış oluyordu! Aslında bakıldığında halk arasında ‘çıraklık eğitimi’ diye adlandırılan mesleki eğitim, açık lise uygulamaları ile ara eleman açığının doğması ortadan kaldırılmış olarak gösteriliyordu ama realitede çok ciddi sorunlar vardı. O konu da lise düzeyine bırakılarak ilkokul seviyesinde devam edelim…
-Beş yıllık ilkokul süresinin dört yıla düşürülmesi çok mu gerekli idi?
-Ayrıca yapılan o tek kalemlik müdahale ile binlerce sınıf öğretmeni adayının işsiz kalmasına zemin hazırlanmış olmadı mı?
-O gençlerin üniversitede sınıf öğretmenliği bölümünü tercih ederken açıkta kalmamak için tercih etmesine rağmen onlardan habersiz bir şekilde oyun içinde kural değiştirerek genç öğretmen adaylarının geleceği ile oynamak ne derece etik oldu? Halen o sorun devam etmektedir.
-İlkokulun dört yıla indirilmesi ile yine kadrolu binlerce sınıf öğretmenini ek branş adı altında diğer branşlara kaydırarak o alanlarda atama bekleyen öğretmen adayının önü kesilmedi mi? Yığılma artarak devam etmiyor mu?
-Günümüzde inşaattan düşen, dolmuş şoförü ve pazarcı olarak çalışan hatta intihar ederek hayatına son veren atanamayan öğretmenler toplum vicdanında derinleşen yaralar açmıyor mu?
-Atanamayan öğretmen kavramının belleklere kazınması, neredeyse bir meslek sınıfı olarak gündeme yerleşmiş olması ne kadar ahlaki, ne kadar vicdani ve ne kadar sorumluluk bilincine sığan bir eylem?
-İlkokula başlama yaşının 72 aydan 60 aya düşürülmesi çok mu gerekli idi? Sırt çantaları boylarından büyük çocukları okullu yapmak omurgası eğrilmesin diye velileri ilkokul çağındaki çocukların yanında yeniden okullu yapmak ve özgüvensiz nesiller yetiştirilmesine zemin hazırlamak ne kadar pedagojik?
-Adeta ebeveynler öğrenci ve çocuğu yerine onlar, “ödevimiz, görevimiz, dersimiz,…” kelimelerini kullanarak sürece dahil edilmiş oluyorlar. Bu durum, çocukların sorumluluk bilincinden uzak olarak yetişmesine çanak tutmuş olmuyor mu? Öyle el bebek gül bebek yetişen çocuklar, bu defa liseye geldiğinde bile anne babaya bağımlı kalmıyor mu? Hatta bazı aileler daha da ileri giderek üniversitede dahi çocuklarının peşine gitmek zorunda kalmıyor mu?
-Çocuğun muhakeme ve kavrama bilişsel düzeyinde bırakın bir yılı, aynı yılda doğmuş ama ay farkıyla büyük olanlar arasında dahi farklılıklar gözlenirken, bu düzenlemeler çok mu pedagojik idi?
-Eğitim sorunları dahi çözüme kavuşturulurken, neden ideolojiden ve siyasetten uzak durularak olaya yaklaşılamıyor? Kimden ve ne adına öç alınıyor? Taraflı yaklaşımlarla mahvolan nesillerimizin acı faturası yıllar sonra ortaya çıkıyor ama iş işten çoktan geçmiş olmuyor mu?
-İHL okullarının tırpanlamasını ortadan kaldıralım derken her okulu İHL gibi müfredata boğmanın anlamı ne oluyor? Böyle yapınca çok mu dindar oluyoruz?
-Dört yıla indirilen ilkokul eğitim süresi ile özellikle kız çocuklarının erken ergenliğe girenlerine yönelik güya tedbir alınarak o çocukları ortaokulda dışardan eğitime tabi tutarak veya -haremlik selamlık tarzında eğitim veren tarikat cemaat okullarına kaydırmaya zemin hazırlanmış oluyor- tezi doğrulanmış olmuyor mu?
-28 Şubat İHL okullarına yönelik operasyon yaparken gizli amaçlarını açıklamadığı gibi, şimdi de haremlik selamlık uygulamasına zemin hazırlamak için yapılan bu değişiklik de gizli amacın bir sonucu mu? Öyle ise şeffaflığa ne zaman kavuşacağız? Gizli emeller ve tuzaklardan ne zaman kurtulacağız?
-Haremlik Selamlık gerçekten Allah’ın gönderdiği indirilmiş dinin gereği mi? Yoksa geleneğe boğarak uydurulmuş olan İslam soslu atalar dininin gereği mi?
-Neden eğitim alanındaki sorunlara üretilen çözümler, devletin içine sızmış veya siyaseti kuşatmış tarikat ve cemaat müritlerinin arzu ve istekleri doğrultusunda kararlar alınarak çözüme kavuşturulmaya çalışılıyor?
-Yakın süreçte yaşanan 15 Temmuz Kalkışmasından hiç ders alınmamış olması eğitimcileri ve bu hususlara kafa yoran kişileri üzmekte ama neden sorumlular üzerine düşen paya hiç hissedar olamamaktadır?
-MEB’in STK bünyesinde yer alması nedeniyle, neredeyse ortak faaliyet yürütmediği dini yapılaşma kalmamış durumda. O kadar din eğitimi veren kurum, seçmeli dersler adıyla o kadar din içerikli derslerin müfredata yayılmasının yanında, bir de o uygulamalar insanı dinden daha da soğutmuyor mu?
-Zorlama ve dayatmalarla insanın gözünün içine sokarcasına bu denli uygulamalar, iyi niyetli dahi olsa, bilimsel olarak ters tepen bir gerçek değil mi? Neden bilimsel kriterlere uyulmuyor?
-28 Şubat’ın dayatma ve zorlamalarına karşı insanlar inadına cemaat ve tarikatlara sarılmışken bu defa da inadına dinden uzaklaşmıyor mu?
Bunu görmemek en hafif tabirle aymazlık değil mi?