Mutluluk yaşama dair içimizde hissettiğimiz sevinçtir. Mutluluk hayatın en temel amaçlarındandır. Sevgi ise insanın bir kimseye ya da bir şeye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten içsel olarak hissedilen, sıcaklık ve huzur veren duygusal bir hazdır. Narsist kelimesi ise abartılı bir öz önem duygusuna sahip olan ve son derece ben merkezci olan kişileri tanımlamak için kullanılan bir kelimedir. Günümüzde sosyal medya sayesinde narsist kavramı çok popüler bir kavram haline gelmiştir. Ancak bir kişinin gerçekten narsist olup, olmadığını anlamak için narsistler hakkında alanında deneyimli bir uzman olmak gerekir. Konu hakkında sağdan soldan edindiğimiz yarım yamalak bilgilerle bir insanı narsist olarak yaftalamak narsist teşhisi koymak doğru bir yaklaşım değildir. Mutlu ve huzurlu bir hayat sürmek istiyorsak anı yaşamalıyız. Bizi seven insana gerçek bir irade ve doğru bir bilinçle yaklaşmalıyız. Robert Louis Stevenson’un dediği gibi “Gününü biçtiğinle değil, ektiğin tohumlara bakarak değerlendir.” Geçmişiniz sizi siz yapar ancak geçmişe odaklanırsanız anı yaşamanız imkansızlaşır. Kendinizi ve sizi gerçekten seven insanı gereksiz yere üzerek, yorarak mutluluğunuzu sabote edersiniz. Bu sebeple her kavgada, her tartışmada geçmişi tekrar, tekrar irdelemek yerine geçmişi tamamen unutun ve ana odaklanın, sadece bu ana ve sadece sizin sevdiğiniz ve sizi gerçekten seven insanlara odaklanın, çünkü geçmiş mazide kaldı. Gelecek henüz yok, senin için elinde kalan tek şey içinde bulunduğun şu andır.
Sevdiklerimize karşı hoş görülü olmalıyız. Çünkü sevdiklerimiz bizim en büyük servetimizdir. Bazen sevdiklerimizi anlayamayız. Anlamakta zorlanabiliriz. Sorunlar yaşayabiliriz. Kendimizi ayrılığın, mutsuzluğun derin çukurunda bulabiliriz. Bu bir süreçtir. Geçecektir. Sorunlarımızı çevremizdeki insanlara anlatarak ya da sosyal medyada popülerlik ve para kazanmak için ilişkilerinizde şu sorunlar varsa siz bir narsistle yaşıyor olabilirsiniz. Şeklinde açıklama yapanlara ya da kendisine bile faydası olmayan ve zamansız zamana niyet ederek sözlerime başlıyorum. Bu kişi size şunu yapmış, arada üçüncü kişiler olabilir şeklinde hikayeler uyduran insanlara inanarak anladım ben zaten bir narsistle yaşıyormuşum, bu beni zaten aldatıyormuş diye vaz geçmek yerine öncelikle konusunda yetkin bir uzmana bir terapiste başvurmalıyız. İlişkilerimizde, evliliğimizde sorunlarımız elbette her zaman olacaktır. Bunu eşe dosta anlatarak çare bulamayız. Herkesin yaşadığı hayat kendini ilgilendirir. Sizin evliğiniz ya da ilişkiniz bittiğinde herkes kapısını kapatır. Kendi evine girer olan size olur. Ayrıca bir ilişkide sorun yoksa, her şey günlük güneşlik ilerliyorsa esas bu noktada bir sorun olabileceği düşünülmelidir. Unutulmamalıdır ki her ilişki, her evlilik inişli çıkışlıdır. Sevdiklerimiz bir eşya değildir. Tıpkı bizim gibi ve bizi çok seven duyguları olan ve hatta bizim gözümüzün içine sevgiyle bakan bizden sevgi bekleyen çok özel bir insanlardır. Bu insanları anlamadan sen narsistsin, sen kötüsün, sen şunları yapmadın, sen, sen... diye suçlamalarla sorunlarımızı karşımızdaki insanın omuzlarına bırakmamalıyız. Gerçekten böyle bir davranış hem sevgiye hem geleceğimize hem de kendimize karşı yapılacak en büyük kötülük olacaktır. Sen, zaten benim isteklerimi ben dedikten sonra yapıyorsun, ben sana söylemeden kendin düşünüp, bir çıkarımda bulunup yapmalıydın, beni hiç anlayamadın ki, zaten aramızda bir telepati bile oluşturamadık, bu sebeple artık yaptığın her ne varsa o şeyin hiçbir anlamı kalmadı demek o insanın içinde yaşattığı hevesleri, geleceğe ve ilişkiye dair tüm hayallerini yıkıp, kırmak onu bir balkon boşluğundan aşağıya bırakmaktan farksızdır. Hayat sevdikçe güzelleşir. Seven, sevilen insan mutludur. Sevmediğimiz bir insanı oyalamak ve onu sevmediğimiz halde seni seviyorum demek büyük bir hatadır. Büyük bir vebaldir. Sevmek, sevilmek oyun değildir. Bir insanı ya seversin ya sevmezsin. Bu yazımızda her ne kadar da bir narsistin kollarında son bulan bir sevdadan bahsediyor olsak da bizler hayatımızdaki insanların narsist olup, olmadığını anlayacak kadar bilgi sahibi olmadığımızı bilerek hareket etmek zorunda olduğumuzu da unutmamalıyız. Hayatımızdan gitmeye mecbur bıraktığımız insanların kıymetini kaybetmeden anlamak olasıdır. Mümkündür. Zor gibi görünse de iletişime açık olmak mutluluğun yegâne anahtarıdır. Mutluluk nedir? İnsan neden mutlu olur. Neden sever, sevmek nedir? Sevgi satın alınabilir mi? Sevgi beynimizden bedenimize uzanan duyguları ifade ederken kullandığımız gizli bir dil midir? Nedir sevmek, kime göre, neye göre seviyoruz? Peki sevgi nerede saklı? Peygamberimizin bizlere çok güzel bir nasihati var. Seven sevdiğine sevdiğini söylesin, demek ki sevgiyi sözlerimizle, beden dilimizle ve her hâlükârda yaptıklarımızla hissettirilebiliriz. Seven insan imkanları ölçüsünde bazı özel günlerde sevdiğine hediyeler alabilir. Ancak alınan hiçbir hediye sevginin ölçü birimi değildir. Çünkü en güzel ve en doğru sevgi karşılıksız olandır. Bir insana alabileceğimiz en büyük hediye yine o insana göstereceğimiz şefkat, anlayış ve kalbimizde açan çiçeklerden oluşan gerçek sevgidir. Oysa sevmek her şeyi kendi içinde görmek ve kendini her şeyin içinde görmenin de adıymış, sonsuzlukmuş, sevgiyi göstermekte bencil olmamakmış, kayıtsız, şartsız ona güvenmekmiş ve bir de soğukta kalan kibritçi kızın sıcağı hissetmek için yaşadığı anlardaki kadar özlemekmiş o sıcaklığı, kibritleri avucunun içinde ardı ardına yakıp, yine o sıcaklığı kalbinin her zerresinde hissetmekmiş, sevmek onun yokluğunu iliklerine kadar duyumsamak, her hücrende hissetmekmiş ve sevgi hayatın anlamında saklıymış aslında, sevgi yalnızca insanların değil, tüm canlıların yaşama sebebiymiş. Sevgi tüm canlıların yaradılışında yaradan tarafından verilen en güzel hediyeymiş oysa anlayana, Şemsi Tebrizi, derki kapımıza değil, kalbimize vuran buyursun. Sevgiyi hakikati yazan kalem değil ki, kitaplarda bulasın. Halil Cibran da sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka diyor. Mevlâna da derki Gönül hissetmezse kulak duymuş neylesin, kalp sevmedikçe el dokunmuş neylesin. Peki kalp sevmiyorsa neden seviyormuş gibi yapar ki insan? Fuzuli’ye sormuşlar, sevmek mi daha güzeldir, sevilmek mi? Sevmek elbette demiş. Çünkü, sevildiğinden hiçbir zaman emin olamazsın şeklinde cevap vermiştir. Yine Nazım Hikmet, ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim, aklıma gelişlerini seveyim senin, sen ne de güzel darma duman ediyorsun beni ah diyor. Dizelerinde, Yine Dostoyevski sevgi için der ki, sevmek çok güzel birinde aşkı aramak değildir. Sevdiğin o kişide bilmediğin bir zamanın beklenmedik bir anında kendini bulmaktır. Can Yücel de tabaklarda kalan son kırıntılar gibiydi sana olan sevgim der. Sen beni sevmiş gibi yaptın ve hep yalnız bıraktın, bense hep arkandan ağladım diye bahsediyor dizelerinde büyük usta. Seven sevgisini ne kadar gösterirse göstersin sevgiyi almaya niyeti olmayan bir duvar misali duran kişi asla sevildiğini anlayamaz ki! Hani bir söz var bu duvarda belki beni seviyor olabilir. Aslında seven ve sevilen kalpler aynı anlayış, aynı algılayış düzeyine sahip olmalıdır ki, seven sevdiğini, sevilen de sevildiğini anlasın. Bir çocuk düşünün beklenti yok, sevgi çok, sevgi beklentilere, asla engellere ve maddi ölçütlere gebe değildir. Yoksa mutluluk koşarak uzaklaşıp gider ardına bile bakmadan bizse bakakalırız koşarak giden sevginin ardından ölesiye. Sevgi popülist ekonomik yaklaşımların bizlere sunduğu şekliyle değerli olmayı, sevilmeyi sevgiliye alınan tektaş bir yüzük ve benzeri parasal değerler olarak ifade edebilir ve bizlere bu şekilde yansıtabilir. Bu tamamen topluma verilen ekonomik algı düzeyiyle alakalıdır. Oysa mutluluk sevdiğinizin kollarında onun aldığı nefesi nefesinizde hissedip, kalp atışlarında bulmaktır. Mutlu olmayı bilmeyen, verdiğiniz değeri görmeyen anlamayan birine alacağınız hiçbir hediyeyle birini asla mutlu edemezsiniz. Alacağı hediye onu anlık olarak mutlu edebilir. Ancak sonrasında daha büyüğünü bekler. Sen bana hiçbir hediye almadın ki ben nasıl mutlu olayım diye sizi suçlayıp, serzenişte bulunup sizi gerçek dışı derin üzüntüler denizinde bırakabilir. Karşınızdaki kişinin size verdiği değeri gözlerinizin içine sevgiyle gülümseyerek bakan bir çift gözde görürsünüz. Mutluluğu, uzun zamandır ziyaretine gitmediğiniz yaşlı bir insanın ziyaretiniz esnasında sevgiyle yansıttığı bakışlarında bulursunuz. Elbette sevdiğimiz insanlara hediyeler almalıyız. Ancak bu hediyenin değeri gelir durumunuza göre değişiklik göstermelidir. Hediye sevgi dili değildir. Ben seni çok seviyorum demek için bütçenizi zorlamanız gereksizdir, anlamsızdır. Sevgi bu şekilde hissettirilemez, bazen sevgiliye fısıldanan güzel bir söz, sunulan bir çiçek ve sevgi dolu bir bakış bile anlatabilir duyulan o hissiyatın anlamını. Sevgiyi, mutluluğu menfaatler peşinde koşarak asla bulmayız. Etrafımıza baktığınızda en çok da çocukların sevildiklerinde nasıl mutlu olduklarını gözlerimizle görürüz. Çünkü çocuklar sevgi dilinden çok iyi anlarlar, çocuklar menfaat peşinde koşmazlar. Mutlu olmak ve sevgiyle yaşamak çok zor olmasa gerek, hayatı, sevgiyi ve hissettirilen duyguyu, değeri görmek ve anlamaktır aslında ve sevgiyi istemeyen biriyle mutluluğun bize gelmesini ve hayatın güzelleşmesini beklemek nafiledir. Kör olmaktır. Bilinmeyen çukurlarda yapayalnız anlamsızlıklarla mücadele etmektir. Oysa mutluluk aşkın yolunda sevgi, ilgi ve aşktır ve bu aşk yolumuzu aydınlatan çok parlak bir ışıktır. Mutluluk, bir kedinin, bir köpeğin başını okşamak ve sarılıp, kalmaktır. Hayvanları sevdiğinizde size karşılığını misliyle verirler. Hayvanlar sevgilerini içlerinde saklamazlar, hissedersiniz sevgilerini hiçbir zaman gizlemezler. Hayvanlar sevgide bonkördür asla insanlar gibi davranmazlar. Asla sizi sevgi dilencisi yapmazlar sizi sevgi için yormazlar, seven bir kalbi incitip sevginizi görmezden gelmezler. Sevmeyen bir kalp, mutlu olabilir mi? Sevmeyen bir insan, sizin ona verdiğiniz değeri anlayabilir mi? Ya da şöyle diyelim kendini sevmeyen bir başkasını sevebilir mi? Sevmediğiniz bir insanın sevgisini, size verdiği değeri görüp, hissedebilir misiniz? Sizi mutlu etmek için sevgi dolu kalbiyle çırpınan birinin karşınızda nasıl eridiğini ve yok olduğunu anlayabilir misiniz? O kocaman gönülde sizin için yere göğe sığmayan sevgiyi, deryayı ve denizleri yok edip, tekrar, tekrar seven kalpte açan tüm çiçekleri kuruttuktan sonra o seven gönül size döner mi? Mevlâna derki Aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki. Maalesef seven gönül ne kadar kırılsa da her gün yerden yere vurulsa da anlamaz. Sürekli çabalar, bitmesin diye uğraşır ve her yeni gün de sevilmediği kalbi mutlu etmek için yine ona koşar, yorulsa da acaba mutlumu diye tekrar tekrar döner ve çabalar uğraşır. Çoğu zaman sevilmediğini anlasa da yok ben yanlış anladım. O beni muhakkak seviyor diye geçirip içinden tekrar, tekrar gider ona. Mutluluk için, sevgisi için her seferinde sevilmediği kalbin peşinden yine de yeniden gider. Geçen onca uykusuz gecelere rağmen gider. Ancak, sonraları kararır her yer, yok olur tüm umutlar. Sonunda anlar ki elinde saf sevgisinden başka hiçbir şey yok ve gelmiyor sevdiceği ve yürütmeye çalıştığı ilişki tek taraflıdır. İstikamet artık mecburidir ve tek yöndedir tüm yollar ayrılık istikametine doğru çıkar, bomboş kalan kalbinde sessiz bir çınlama ile kulakları yırtarcasına sadece kendisinin duyduğu bir çığlık ve boş bir kalp eşliğinde sessiz bir yolculuk başlar. Bu aslında herkesin bildiği ancak onun kabullenemediği acı bir sondur. Hiç mutlu edilmemiş ve hiç değer görmemiş, sürekli masallar anlatılarak uyutulmuş bir bebek gibi ninniler eşliğinde ve o büyük sevgisini yüreğindeki mezarlığa gömmek zorunda bırakıldığını anlamışlığın derin boşluğunda kulaklarında kalbinin sessiz çığlığını ve nedenini anlayamadığı bir son buluşu deneyimlediği ve kalbini tir tir titreterek üşüten buz gibi bir ayrılıkla yüzleşir. Neşet Ertaş'ında dediği gibi Elini kalbine götürüp der ki; Burası var ya burası, taşa toprağa gerek kalmadan insanın gömüldüğü tek yerdir der.
Narsistse bu son da bile hala kendini haklı görerek, sen beni sevmedin, sen beni sevmediğin gibi hiçbir değer de göstermedin sen beni ... sen beni ... diye başlayan daha bir çok suçlamalar eşliğinde ayrılığı hediye ettiği o sevgiliyi ölümlere bedel çukura atıp öylece yoluna devam eder. Ancak unutmayınız ki, her katil mutlaka olay yerine döner çünkü merak eder o öldürdüğü kişinin gerçekten ölüp, ölmediğini anlamaya çalışır. Kendisini kuyulara atıp gidenin her kontrol edişini ise bir geri dönüş sanan yaralı gönül acaba bana mı geldi? Bana mı döndü? diye bakakalır ardından tekrar tekrar. Oysaki her gelişin esas sebebi sen orada öylece kal emi, kimseleri bulamazsam belki geri döner oynarım yine senin o masum kalbinle demek içindir.