İnsanoğlu, öğrenme yeteneğiyle Dünya’ya gelir. Daha anne karnında başlayan bu öğrenme süreci, ömür boyu devam eder. Konuya bütüncül bakıldığında okumak insanî bir eylemdir. İnsanı en mükemmel şekilde yaratan Yüce Yaratıcı, insan soyuna öğrenme ihtiyacını karşılamak üzere hemen her dönemde kendi katından kutsal kitaplar göndermiştir. Nitekim, kutsal kitabımızın “oku” emriyle başlaması asla bir tesadüfle açıklanamaz! Çünkü, insanın kendini bilmesi, Yaratıcıya ulaşması, gerçek ve doğru bilgiyi öğrenmesi ancak ve ancak kitaplar sayesinde gerçekleşebilir. Bu bağlamda okuma eylemi, hem bireysel, hem Tanrısal hem de yaşamsal bir konudur. Görüldüğü üzere, okuma ve öğrenme, hem fıtrî bir ihtiyaç hem de ilahî bir tavsiyedir. Konuya hangi açıdanbakarsanız bakınız, mutlaka okumak ve öğrenmek zorundayız. Hiçbir mazeret öne sürmeden her insanın okuma ve öğrenmeyi doğal bir ihtiyaç ve itiyat olarak kabul etmesi hayati bir gerekliktir.
Okumanın önemi ve gereği bunca açık olmasına karşın, insanlar niçin okumuyorlar? Bu sorunun cevabını irdelemeden okuma alışkanlığını kazanmak/kazandırmak zor görünmektedir. Günümüzde kendi toplumumuzda okuma alışkanlığının henüz oturmadığı ve hayatın önemli bir ihtiyacı kabul edilmediği ne yazık ki acı bir gerçektir. Böylesi bir ruh hâlinde okumaktan, bilgi öğrenmekten ve bilgeliğin erdeminden bahsetmek pek çok insana anlamsız gelebilir! Toplumun bu motivasyonda yaşıyor olması, yine de “okumayı öğrenen insanın iki cihanda mesut olacağı” gerçeğini gözardı ettiremez! Zira, insanın sahibi Allah’tır ve Allah okuyup öğrenmemizi, kendimizi ve Kendisini bilmemizi murat etmektedir. Allah insanlara elçi olarak seçkin insanları gönderirken onlara öncelikle okumayı ve eşyanın isimlerini öğretmiştir. Okuyup anlayanlar için bütün bunlarda büyük hikmetler vardır.
Okuyan, düşünen, sorgulayan, aklını kullanan nice nice büyük insanlar okumayı her daim yüceltmişlerdir. İşte bu yüce ruhlu insanların okuma konusunda söylediği bazı sözler:
“Kitaplıklar aklın tedavi yerleridir”
Scilus
"Bileği güçlü, bir kişiyi yıkar; bilgisi güçlü, bin kişiyi..."
Emir Timur
“Okumadan geçen bir gün, yitirilmiş bir gündür.”
J.P.Satre
“Okumayı öğrenmek en güç sanattır. Ademin hayvaniyeti yemekle, insaniyeti okumakla kaimdir”
Namık Kemal
“Ağır ağır ölürler; kitap okumayanlar, müzik dinlemeyenler, kalplerinde sevgi ve merhamet barındırmayanlar.”
Paplo Neruda
“Okumuş bir halk olmadan modern devlet olanaksızdır.”
Bertrand Russell
“Okumak özgürlüğe uçmaktır!"
Aliya İzzetbegoviç
“Oku, çünkü ilim fakirlikte servet, zenginlikte ziynettir.”
Cahit Zarifoğlu
Okumanın yararını ve erdemini yakalayan bahtiyar insanlar, kitaplarla hayatlarına anlam katarlar. Hayatlarının yüce bir gayesi olduğunu fark ederler. Sınırlı ömürleriniboyutlandırarak kendileri için yeni ve albenili yollar açarlar. Böylelikle okumanın aynı zamanda bir yüceliş eylemiolduğunu idrak etmenin mutluluğunu da yaşarlar
Okumak ve öğrenmek, yalnızca yeni bilgilere ulaşmak da değildir! Bilmek, yeni ufuklar açtığı gibi farkındalık ve bilgelik de ikram eder insanoğluna. Bu mertebeye yükselen yüce ruhlu insanlar, okumanın dönemsel bir heves olmadığını; aksine daimi bir yenilenme süreci olduğunu idrak ederler. Okumayı hayatın en anlamlı ve gerekli eylemi kabul edenlerinDünya’ya hükmedenler olduğunu ve olacağını söylemek hiç de kehanet olmasa gerektir. Okumayı, alışkanlıkların ve yaşam kültürlerinin en asil eylemi olarak gören birey ve toplumların tüm insanlığa nasıl yol gösterdiklerini anlamaları için tarihe bir göz atmaları yeterlidir!
Kitap okumak, gerçekte keyfi bir tutum da değildir! Nitekim, bu asil eylem, her bireyin kendini bilmekliği için çok gerekli bir iştir. Zira, kendini bilmeden yaşamak, yaşamak değil; sadece canlı kalmaktır belki. Öte yandan okumak, her bireyin insanlığa bahşedeceği bir vefa borcudur. Bu borç, hem en seçkin varlık olarak yaratılmışlığın bir kefareti hem de fani Dünya’ya bir eser bırakmanın gereğidir. İşin aslı bu noktada bir tavsiye var, zorlama da yok! Vefakat borcunu ödemeyenlerin iki cihandaki ahvalleri de belirsizdir!
Dünya’ya yön veren kitaplar ilkin gökten yere indirildi. Şimdi bizler de gökyüzüne yükselebilmek ve gök kubbede hoş bir seda bırakabilmek için yeniden yine kitap medeniyetine sarılmalıyız. Gönüllerimiz ve beyinlerimiz, hakikat ilmini ancak kitaplardan alabilir. Buluşlarımız ve icatlarımız da yine kitaplar sayesinde insanlığa hizmet eder ve ebediyete adım atarlar. Bütün imkân ve öngörümüzü kitaplar üzerine bina edebilirsek; evet, işte o zaman gerçek anlamda bir medeniyet ihya veya inşası mümkün olabilir.
Şimdi gelelim ana sorumuza! Yararlılığı, gerekliliği, önemliliği bunca açık olan okuma eylemine karşı birey ve toplumların bunca duyarsızlığı nasıl açıklanabilir? Bunca yararına ve hayati önemine karşın niçin ve neden okumuyoruz? Bu sorunun doğru cevaplarını bul(a)madan okuma alışkanlığını veya okuma kültürünü oluşturmamız son derece zordur.
Yapılan kimi araştırmalarda niçin okumuyorsunuz sorusuna yanıt olarak ortaya konan kimi gerekçeler şunlardır:
√ Ekran bağımlılığı
√ Okuma alışkanlığının olmaması
√ Geçim koşullarının ağırlığı
√ Kitapların pahalı olması
√ Öğrenci ödevlerini çokluğu
…
Yukarıda sıralanan maddeler, “niçin okumuyoruz?”sorusunu kısmen açıklamakla birlikte bize göre bu sorunun en gerçekçi yanıtı daha başka motivasyonlarda aranmalıdır. Bize göre okuma alışkanlığının kazanılmaması ve okuma kültürünün yerleşmemesinde en başat etmen toplumun değer yargılarındaki değişimlerdir. Nitekim eski dönemlerde okuyana yazana toplumca büyük bir değer ve itibar atfedilirken günümüzde okumak bırakınız değeri, bıyık altından küçümsenir bir eylem derekesine düşürülmüştür.
İkinci olarak küresel bir hipnozla hemen bütün toplumlar sadece para kazanmanın peşine düşürülmüş, daha da kötüsüinsanlar, parasız yaşanmayacağına ikna edilmişlerdir. Bu illüzyonun doğal sonucu olarak da insanların birçoğu yalnızca para kazanma, mal biriktirme, mülk edinme derdine düşürülünce okumaya karşı ilgi ve merak sönmüştür. Paranın her şey olduğu, en büyük güç kabul edildiği ve bütün ayıpları kapatacağı düşüncesi gittikçe alan kazanıyor. Bütün bunların doğal bir sonucu olarak fıtrattan uzaklaşma, kişilik ve karakter aşınması sendromları yaşanmaktadır.
Üçüncü bir sebep de “kalkınma” ve “gelişme”kavramlarının birbirine karıştırılmasıdır. Şöyle ki günümüzde devasa gökdelenler, akıl almaz köprüler, cazibeli arabalar, bol ışıklı AVM ve caddeler çoğaldıkça kalkındığımızı varsayıyoruz! Kalkınmaktaymışız gibi görünüyor, insan niteliğindeki gelişim önemsenmiyor ve doğal olarak aslında ilerleyemiyoruz. Eşya ve maddenin bunca yükselişine karşı,en değerli sermaye olan yetişmiş insan kalitesindeki düşüşü görmezden geliyoruz. Oysa, bu gidiş insanlığın ve Dünya’nın sonunu getirecek kadar tehlikelidir!
Okumaya karşı soğuk durmanın diğer bir sebebi de günümüzde bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmak gibi garip bir yolun açılmış olmasıdır. İnternetin getirdiği imkânlarla kitle iletişim araçları veya internet ağları üzerinden güncelolaylardan haberdar etmeye yönelik bilgi akışını gerçek bilgiyle karıştırmak, toplumu kitaplardan uzaklaştırmaktadır. Kolayca, zahmetsizce ve emek harcamadan yalnızca bir tuşa basarak olayları izlemek, bunun sonucunda bilgi değil ama fikir sahibi olmak, toplumları sorgulamaktan uzaklaştırıp hazırcılığa alıştırmıştır! Toplum katmanları dikkatlice incelendiğinde; çabuk öfkelenen, ön yargıları çok güçlü, aşırı inatçı, her konuyu bilen, düşünmeden konuşan, hemen her şeyi yanlış anlayan, konuşurken cesur, dinlemeyi sevmeyen, ileri derecede alıngan … bireylerin çok ciddi bir oranda olduğu rahatça görülecektir. Bu kitlelerin ortak özelliği ise, kitap okumayı sevmemeleridir!..
Yukarıda özetle vermeye çalıştığımız küresel negatif motivasyonlar sonucunda, bireyler ve toplumlar kitaptan uzaklaşma eğilimine girmekte ve okuma gibi son dereceerdemli bir eylemden soğutmaktadır. Günümüzde kitaba karşı oluşan olumsuzlukları görünce kitap okumayı kendilerine bir hayat biçimi olarak kabul edenlerin aşk ve şevklerine darbe vurmadığını söylemek zor ancak yine de bizim için bir deva olan okuma eylemini sürdürmekte sonuna kadar kararlıyız. Çünkü “Okumayanın kaybedeceği” ortadadır.
Bütün bu gerekçeleri dikkate alarak kitaptan uzaklaşma sorununu çözmek üzere atılacak ilk adım, günümüzde ekranlara esir olmuş insanları ekranlardan kurtarıp akranlarla buluşturmak ve insanları bilginin ana kaynağı kitaplarla tanıştırmak olmalıdır.
Ekran bağımlılığına çözüm olarak öngördüğümüz en önemli yol ve yöntem, çocuklara okuma akışkanlığı kazandırmaktır. Bu alışkanlık sayesinde hem olası bağımlılık prangaları söküp atılacak hem de bilimin ve aydınlanmanın en güçlü kaynağı olan kitaplara giden yol çocuklarımızın önüne tekrar açılacak ve okumanın bir alışkanlığa hatta bir kültüre dönüşmesi sağlanacaktır. Çocuklara okuma alışkanlığını kazandırabilmek ve onlara bolca kitap okutmak için en başta aile olmak üzere, okula, öğretmenlere, genel ve yerel yönetimlere büyük görevler düşmektedir: Okur-yazarlara değer vermek, kitapların basımını kolaylaştırmak ve kitapları en değerli ödül ve hediye kabul etmek…
Ülkemizde sosyo-ekonomik şartlar ve göstergeler iyileşmesine rağmen, kitap okuma alışkanlığının istenilen seviyelere çıkarılmaması okuma alışkanlığının bir kültür sorunu olduğunu göstermektedir. Bu sorunu kökten çözebilmek için, özellikle okul öncesi ve ilköğretim seviyesinde daha etkili uygulamalarla öğrencilere kitap okuma kültürünün kazandırılması gerekmektedir. Kitap okumak, toplumsal bir ihtiyaca ve bir yaşam tarzına dönüştürülmedikçe bu sorun tam anlamıyla çözülemez!..
Sorunun kaynağı belli olduğuna göre, çözümün yolu ve adresi de bellidir. Ülke olarak yeniden okumaya, öğrenmeye ve kitaplara değer atfedeceğiz. Okuyan, araştıran, sorgulayan, düşünen ve çözüm üreten insanlara çok daha fazla itibar göstereceğiz. Paranın araç, bilginin amaç olduğunu tekraren idrak edeceğiz. İdrak edeceğiz ki kurtuluş yoluna girebilelim!..
Prof.Dr.Ertuğrul YAMAN
(e.yaman@ahievran.edu.tr)