?>

Peki Ya TCMB Faiz İndirmemiş Olsaydı ?

Dr.Seyfi AKİL

3 yıl önce

     Son dönemde hem küresel ekonomi hem de Türkiye ekonomisi zorlu bir süreci yaşıyor. Özellikle pandemiyle birlikte küresel ekonomiler ve dolayısıyla ülke ekonomileri ciddi zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldı. Acaba yaşanan bu sıkıntıların tek nedeni pandemi  mi? Olaya geniş çerçeveden bakıldığında şunu görebilmek mümkün. Yaşanılan süreç aslında 1980’den bu yana uygulanan Neo liberal politikaların hatta bir adım daha ötesi kapitalist sitemin daha da açmaza girdiğini gözler önüne seriyor. Olaya küresel baktığınız da bu sıkıntının lokomotifinin ABD olduğu çok açık. ABD’nin yaşadığı bu süreç aslında yıllardır uyguladığı genişlemeci politikaların sonucu. Bu süreç aslında ilerde olacakları şimdiden bize tahmin etmek için kolaylık sağıyor. Hiç şüphe yok ki ilerde uygulanacak ekonomik politikalara ama özellikle de para politikasına yön verecek unsur FED’in politikaları olacak gibi görünüyor.

   Bu ortamda gözümüzü Türkiye ekonomisine çevirdiğimizde benzer taraflar görsek de elbette farklılıklar var. Her şeyden önemlisi Türkiye’nin yaşadığı sorunların büyük çoğunluğu kronik yani yapısal sorunlar. Ancak öyle bir uygulama var ki bırakın yaşanılan sorunu azaltmayı tam tersine krizi daha da derinleştirdi.  Bu sorunu derinleştiren en önemli etken elbette TCMB’nin kararları… Şimdi filmi biraz geriye saralım. Türkiye yıllardır cari açıkla büyümeye çalışan,  bütçe açığı veren, sermaye hareketliliğini kontrol edemeyen ve sıcak paraya ihtiyaç duyan bir ekonomik dinamiğe sahipti. O ortam da bile bugün olduğu gibi TCMB’nin kararları bu kadar belirgin olarak konuşulmuyordu.  Ancak; ekonomideki yanlış uygulamalar ve politikalar “FAİZ - ENFLASYON ARASINDA” kurulmaya çalışılan yanlış mantık ve elbette sürekli ve ısrarla iktisat bilimi ile ters düşen para politikaları neticesinde Türk Lirasında sürekli değer kaybı, farklı etkenler olsa da özünde genişlemeci politikaların varlığı ile birlikte artan dolarizasyon ve hala ısrarla uygulanan genişlemeci  para politikaları... Şimdi gelelim asıl sorulması gereken en temel soruya. Küresel kriz ortadayken hemen hemen tüm dünya merkez bankaları faiz artırırken TCMB neden faiz indiriminde ısrar ediyor? Geriye dönüp baktığımızda görülen tablo şu:  Merkez Bankası faizin neden enflasyonun sonuç olduğu tezini kabul ederek yola çıktı ve yüzde 19 olan politika faizi Eylül 2021’de yüzde 18’e düşürerek faiz indirimine başladı. İlk indirim sonrası piyasa ciddi bir tepki vermedi. Çünkü piyasa, Merkez Bankası’nın faiz indirimine devam edip etmeyeceğinden emin değildi. Piyasa tepkisine bakarak faiz indiriminden vazgeçeceğinden emindi. Ancak öle olmadı. Piyasasının beklentilerinin aksine TCMB siyasi mekanizmaya boyun eğdi ve faiz indirimine devam etti. Aralık 2021’de Para Politikası Kurulu toplantısında faizi yüzde 14’e düşürdü. O tarihten bu yana da bu oranı değiştirmedi. Bu karar sonrasında Dolar / TL kurunda, CDS priminde, enflasyonda ve diğer göstergelerde devamlı olarak bir bozulma oldu.

  Geldiğimiz ve içinde bulunduğumuz süreç bize şunu net olarak gösterdi: Tüm bu değişkenler asında birbirine bağlı olgulardır. Başka bir ifade ile kur yükselir enflasyonu artırır. Bunların etkisi ile riskler yükselir. Riskler yükseldikçe kur  tekrar tırmanışa geçer o da enflasyonu artırır.  Bu aşama hangisinin neden hangisinin sonuç olduğu ayırt etmek başarılamamışsa neden – sonuç ilişkisi de karmaşık hale gelir. Alınan ya da alınacak önlemler sorunu çözmek bir yana tam tersine işleri daha da karıştırabilir ve yanlış önlemler de riskleri artırılabilir. Türkiye ekonomisi özelinde konuşmak gerekirse risklerin ve makro dengelerin bu kadar bozuk olduğu bir dönemde riskleri nasıl azaltılabilir, bu politikalara ağırlık verilmeli. Eğer amacınız enflasyonu düşürmekse ilk önce riskleri düşürmelisiniz. Eğer Türkiye’de olduğu gibi enflasyonun yükseliş gösterdiği bir dönemde siz faizi düşürürseniz riskleri artırmış olursunuz. Yani atılan yanlış adım faiz indirimi oldu. Bu durum ilerleyen süreçlerde TL’deki kaybın da hızlanmasına neden oldu.

  Türkiye ekonomisine ve yaşadığı krizlere baktığımızda iki temel başlık karşımıza çıkıyor. İlk olarak yaşanılan krizlerin arkasında yatan olgu Türkiye’ye özgü olan dinamikler. İkincisi ise Türkiye’nin ithal ettiği krizler. Adı ne olursa olsun alınan önlemler hiçbir zaman uzun vadeli ve kalıcı olmadı. Tarih tekrardan ibarettir sözü aslında tekrar karşımıza çıktı. Şöyle ki; yaşanılan bu sorunları çözmek için bir program açıklandı ve bu politikalar bütününe de bir isim verildi. Asında yapılmak istenen şuydu:  Faizi düşürünce kur yükselecek, kur yükselince ihracat artacak ithalat azalacak. Kur yükselişi ile ithalat pahalı hale geleceği için yerli üretim onun yerini alacak. Cari açık cari fazlaya dönüşecek. Yerli üretim ithal ürünlerin erini almaya başlayınca da enflasyon düşecek. Bu düşünce ile Merkez Bankası faiz indiriminde ısrar etti. Ancak beklenilen olmadı. Faiz düşünce kur fırladı ve arkasından enflasyonu çekip getirdi. Uygulanan model bu anlamda ekonomide tam anlamıyla faciaya neden oldu.  Merkez Bankası politika faizinin düşürülmesi tahvil faizlerinin düşmesine değil tam tersine ciddi oranda yükselmesine neden oldu. Merkez Bankası bankalar yüzde 14 faizden borç veriyor bankalarsa aldığı bu parayı yüzde 20’lerin üzerinde Hazineye borç veriyor ve biz buna “Türk Tipi Ekonomi Modeli” diyoruz.

   TCMB politika faizi yüzde 19 seviyesindeyken USD /TL kuru da enflasyonda hafif bir yükseliş içindeydi. Bu dönemde faiz indirimi değil de artışı olsaydı bir nebze düşüş olabilirdi. Eylül ayı içinde Merkez Bankası “FAİZ ENFLASYONUN NEDENİDİR” yaklaşımı çerçevesinde faiz oranlarını düşürdü. Bunun ilk yansıması ise kurlarda meydana geldi. Bu dönemde yaşanılan göreceli artış enflasyonda ciddi artışa neden olmamıştı bunun sebebi ise kur artışının ilk etkisinin TÜFE’de değil ÜFE’de görülmesi. Daha sonraki dönemlerde bu yaklaşımda ısrar edilince kur yeniden yükseldi bunu engelleyebilmek için rezervlerden ve kamu bankalarından satışlar oldu, yetmeyince swaplar devre girdi ve en son olarak enflasyon hızlı bir yükseliş trendini girdi. İzlenen politikalar ve sonrasında gelinin nokta ize “FAZİ, ENFLASYONUN NEDENİDİR” tezinin ne kadar yanlış olduğunu açıkça göstermektedir. Uygulanan bu yanlış politikalar sadece bunla da sınırlı kalmadı özellikle kamu bütçesini çok derinden etkiledi. Faiz indirimi sonrası artan risklerle birlikte borç bulmayı kolaylaştırmamış tam tersine daha da zorlaştırmıştır. Durum bu şekilde olunca buradaki açığı kapatmak için vergi artışı ve zamlar da ardı ardına geldi. İşin kamu maliyesine baktığımızda ise tablo şöyle: Kamu kesiminin yeni borçlanmalar yapmaya, Merkez Bankası’nı karşılık oranlarını artırmaya ve yeni swap anlaşmaları yapmaya özelikle özel kesimi ise varlıklarını satmaya zorlandığı bir sürece tanıklık ettik ve biz bunu “Türk Tipi Ekonomi Modeli” diyoruz öyle mi? Gerçekten de bu tip uygulamalar ancak bizden çıkabilirdi          

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI