?>

Peygamber Soyu - 3

Hayati YAMAN

1 yıl önce

İslam’ın sınıfsal ayrıma kapı aralamadığını, ruhbanlığın din üzerinden geçinmek, dini siyasete ve ticarete alet etmek olduğunu beyan eden ayetleri açıklamıştım. Kaldı ki, Kur’an’da o gerekçeyle din adamlarını rab edinmemek gerektiği ve tebliğ karşısında ücret istemeyenlere uymamız gerektiği özellikle beyan edilmesine rağmen günümüz Müslümanlarının hal-i pürmelali de ortada!

Komple İslam coğrafyasında hal böyle iken, ülkemizde de durum pek farklı değil. Hele hele son dönemlerde aşırı özgüvenli ve organize bir şekilde devletimizin ve milletimizin kılcal damarlarına nüfuz etmekteler!

-Neden böyle oluyor?

+Siyaset, ticaret ve tarikat üçlüsü; günümüzün lat, menat ve uzza’ları haline getirildiği için!

Mutualist ilişki ile birbirine sarmaş dolaş olmuş bu yapılar, birlikteliklerinden beslenmekte ve ayrıldıklarında hepsi de zarar görecek pozisyona evrilmiş vaziyetteler! Onları besleyen verimlilik ise yazın soğuk, kışın sıcak, ara mevsimlerde ise serin esintilerle halkı efsunlayan cehalet klimasının üfürüklerinden gelmektedir. Çünkü ne inandım diyen pek çok insanımız, inandığı Kitabı anlayarak okuyor ve hayatına tatbik ediyor, ne de dini yapılaşma unvanıyla faaliyet gösteren resmî ya da gayri resmî kurumlar insanımızı Kur’an’lı Müslüman yapma gayreti gösteriyor!

Oysa Rabbimiz Yunus-100. Ayette “Aklını kullanmayanların üzerinden pisliğin eksik olmayacağını” buyurmaktadır.

Peygamber soyu özelinde genel olarak şeyh, mürşit, evliya, Allah dostu, gavs vs sahte unvanlarıyla türetilen ruhbanlara itaat ve bağlılık sonucu Allah katında paye elde edeceğini zannetmek, bu ayette geçen pisliği bir paratoner gibi coğrafyamızın üzerine çekmek değil de nedir Allah aşkına?

Cehalet, sapkınlık, geri kalmışlık, bağnazlık, ahlaksızlık, şiddet sağanak şeklinde bu coğrafya üzerine neden yağıyor dersiniz?

Yine Yüce Rabbimiz Rad-11. Ayette “Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah o toplum üzerindeki hükmünü değiştirmez!” buyurmasına rağmen, biz kendimizi değiştirmek yerine kurtarıcı bekliyoruz!

Kur’an böyle buyurmasına rağmen onu bozamayacak ve değiştiremeyecek olan zevat, ona asker yetiştiriciler olarak kendilerine de paye çıkarmak koşulu ile mehdi inancını geliştirdiler! İsrailiyat kaynaklı mesih inancını abdest aldırılıp güzelim İslam dini içerisine boca ederek Müslümanları kurtarıcı bekleyen asalak ve tembeller sürüsüne dönüştürdüler!

Oysa Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, kurtarıcı beklemenin insan onuruna yakışmayan bir tutum olduğunu beyan ederek; sürü mantığı ile hareket etmek yerine, fert fert değişim ve gelişim neticesinde toplumsal kurtuluşun vuku bulacağını işaret etmiştir. Onun için Saltanat ve Padişahlık yerine, Türk Milletinin karakterine en uygun model olan Cumhuriyeti tercih etmiştir.

Şimdi soruyorum size:

-Hangisi Kur’anî, İslamî ve insanî? Hangisi Yaratıcının fıtratımıza yüklediği kodlara uygun?

+Zaman zaman “Cumhuriyetin kazanımlarına topyekun sahip çıkalım.” vurgusunu boşuna yapmadığımı anlıyorsunuz değil mi?

Ömrünün kahir ekseriyetini savaşlarda geçirmiş ve Kurtuluş Savaşı neticesinde kurduğu Cumhuriyetin ardından, “Bundan sonra gerçek savaşımız cehaletten kurtuluş mücadelemiz olacaktır!” mealinde sözler sarfederek ve son derece kıymetli sayısız eğitim hamleleri gerçekleştirerek milletini cahillikten, şirkten, sürü olmaktan kurtarmıştır.

Oysa o dönemde müstemleke güçleriyle birlikte olan din tüccarları, kendi geleceklerinin ve saltanatlarının tehlikeye girdiğini sezdikleri için merdiven altı yapılaşmalar ve gizli faaliyetlerle Mustafa Kemal’i İslam düşmanı lanse etmişlerdir. Günümüzdeki uzantıları da aynı damardan beslenmekte ve özellikle körpe beyinler başta olmak üzere kendilerine intisap edenleri de maalesef sözde İslam şerbetli zehirle doyurmaktalar!

-Neden?

+Çünkü Mustafa Kemal tarikatları kapatmış, ruhbanlığı yasaklamış, imtiyaz ve torpilin ana damarlarını kurutmuş. Ve “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” demiş. O da yetmemiş “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz!” demiş…

Hay ağzına sağlık. İyi ki yaşamış ve Yüce Rabbim onu, iyi ki bize bahşetmiş! Bugün ısrarla çekilmek istendiğimiz Ortadoğu bataklığından uzak kalabilmenin reçetesinin ne olduğunu anlayabiliyorsak eğer, onu Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz.  Allah ondan razı olsun.

Üzülerek belirtmek gerekirse, Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün dediği gibi “İlk emri -oku- ve temel ibadeti -okumak- olan dinimizin inananları, bu emirleri yerine getirmekten fersah fersah uzaktalar.”!!!

Onun için pek çok vatandaşımız halen bile tarikat ve cemaat yapılaşmalarını dine, İslam’a hizmet eden yapılaşmalar olarak görmekteler. Dolayısıyla halk arasında sırf bu gerekçeden dolayı Cumhuriyet karşıtlığı ve Neo-Osmanlıcılık köpürtülmektedir!

Oysa Kur’an ayetlerinde topluca hesap verme ve topyekun kurtuluş asla söz konusu değildir. Bilakis Allah’ın huzuruna önderlerimiz eşliğinde topluca sunulacağız (İsra-71. Ayet). Ancak tek tek yaratıldığımız gibi, şefaatçi beklentisi içinde olduğumuz zatlardan uzak bir şekilde yapayalnız bir şekilde yargılanacağız ve herkes kendi hesabını verecek. O kadar ayet var ki, hiçbirini diğerinden önemli görmemek kaydıyla Allah’ın affına sığınarak, çarpıcı olarak seçtiğim iki tanesini vereyim, lütfen kendiniz okuyun (En’âm-94. Ayet), (Kehf-48. Ayet).

Kimsenin kimseye yardımı ve faydası olmayacak. Hatta herkes korku panik, dehşet içinde birbirinden kaçacak (Abese-33 ile 37. Ayetler)! Hatta yargılama neticesinde mahşerdeki azaptan kurtulmak için insanların can parelerinden, en yakınlarından başlamak koşulu ile tanıdıklarını, ilişkili olduğu insanları fidye vermek isteyeceğinden bahsedilir (Mearic-11 ile 14. Ayetler).

Öyle boş beleş kurtuluş yok. Kisvesi, kılığı kıyafeti, soyu sopu ne olursa olsun her kim aksini söylüyor ve “Bizimle olun kurtulursunuz.” diyorsa, biliniz ki masal anlatıyor demektir.

-O halde kurtarıcı beklemek niye?

-Neredeyse Allah’a gözdağı verecekmişçesine sürü mantığı ile hareket etmenin, çoğunlukla övünmenin anlamı ne?

Kur’an hiçbir ayetinde çoğunluğu övmez. Hatta insanların çoğunun inanmayacağını (Yûsuf-103. Ayet), inananların çoğunun ise şirk içinde inanacağını (Yûsuf-106. Ayet) açıklar. Asla çoğunluğun hakikati temsil ettiğini bildirmez. Zira öyle olsa; yaklaşık 3 milyar nüfusla Hristiyanlar, Müslümanlardan daha kalabalık! O durumda onlar mı hakikati temsil etmiş oluyor? Buna rağmen Yüce Rabbimiz İbrahim Peygamberimiz için Nahl-120. Ayette “O, tek başına bir ümmetti.” buyurmaktadır.

Onun için çok Tanrılı Pagan kültürünü yerle yeksan eden Hz. İbrahim, dik duruşun ve Hanif dinin kurucusudur. Hal böyle iken Ülkemizi yeryüzü tanrıları ile dolduran, sözüm ona ne yaptığını ne ettiğini bilmeyen Müslümanların bu tersine gidişi hangi menzile doğru? Arap kültürünü din edinenlerin kendi hayatını gözden geçirmesi için Â-li İmran-144. Ayet, muhteşem bir uyarı ile sarsar bizi!

“Peygamber ölür veya öldürülürse, gerisin geriye topuklarınız üzerine mi döneceksiniz?”

Hafîz olan Allah’ım Sen bizi muhafaza eyler misin?

YAZARIN DİĞER YAZILARI