Bilemiyorum sizin açınızdan seçimlerin ateşi ne ölçüde söndü? Yoksa “Amma da yaptın hocam, asıl ateş bundan sonra harlanacak!” mı diyorsunuz?
Seçmene kızanlardan mısınız? Yoksa “Aman çok da umurumdaydı, ben ülke ekonomisinin kaymağını yiyenlerden olmasam da iyi kötü çarkımı döndürüyorum. Koşulları daha kötü olmasına rağmen zafer sarhoşu olanlar düşünsün!” mü diyorsunuz?
Ya da hiçbir zaman o ateşe kapılmadım demeyi başaran mutlu taifeden misiniz?
Hangi kategoriye girerseniz girin, çoğu siyasiler kadar profesyonelce davranmayı bir türlü beceremeyeceksiniz! Çünkü onlar bırakın ateşi, goygoycularının çat ayazında piştikleri için “O ateş hiçbir zaman olmadı ki, yangını siz çıkarıyor ardından körüklüyor, bir de karşı tarafa geçip ateş söndü mü?” diye soruyorsunuz. Havalarında ve pişkinliğindeler!
“Sandık” kavramının bir an önce seçim sandığından çıkıp, çeyiz sandığına dönmesini istiyorlar. Malum, insanlar en akıldışı kararlarını duygu yoğunluğunun zirvede olduğu mutlu anlarda veya üzgün anlarda alır. O nedenle varlık sebebi seçmen kitlesi ve oy sayısı olan siyasetçi, iki duygu yoğunluğundan üzgün olanı değil, mutlu olanı seçecektir. Bir nevi sandığa benzeyen hatta yatırlarda türbelerde sanduka diye de adlandırılan tabuta geçiş yerine, çeyiz sandığına geçişi yeğleyecek demektir.
Daha da olmadı bu iki tercih arasında biraz daha gri tonlardaki yardım sandığı, köy ya da muhtar sandığı, takım sandığı gibi kavramlara geçişi benimseyecektir.
Baksanıza bu seçimin kaybedeni yok, herkes kazandı onlara göre! Koşulların bütünüyle lehine gerçekleştiği bu seçimde kazanamayacaksa muhalefet, ne zaman ve hangi koşullarda seçimden galip gelecek?
Lütfen adil bir seçim olmadığı, devletin bütün kaynaklarının iktidarca kullanıldığı, bakanların siyaset yaptığı, medya iletişim araçlarının seçmeni tek taraflı yönlendirdiği vs gibi mazeretlerin arkasına sığınılmasın! Zira onlar bilinmeyen ve ilk defa yaşanan şeyler değildi. “Her türlü tedbiri aldık, halkımız rahat olsun ve sandığa giderek oyunu kullansın yeter.” mesajını verenler de muhalefet idi…
Pişkin pişkin koltuklarına tutundular kalkmak istemiyorlar! Ne kadar ayıp, ne kadar ahlaksızlık ve ilkesizlik içinde olduklarını anlamak dahi istemiyorlar! Ya da onları oraya oturtan güç, gizli el, derin yapılar, adına ne derseniz deyin, kendilerine in demedikçe orada kalmak zorundalar! O zaman biz ne olmuş oluyoruz? Simülasyon oyununun figüranları!
Utanmadan millet için, halkın menfaatleri için ülkemizi daha müreffeh seviyeye çıkarmak için siyaset yaptıklarını iddia ediyorlar ve partilerin milletin malı olduğunu, demokrasinin ana unsurlarından biri olduğunu, partilerde yer almak ve uzak durmamak gerektiğini beyan edip durmaktadırlar. Biz de aptalız ya yedik!
Genel başkanlar, kendi şahsi malı gibi olmuş partilerde neredeyse ölene kadar koltukta oturmak durumunda! Kendi oligarşik düzenini kurarak saltanat sürmektedirler. Böyle bir durumda kaliteli, şeffaf, liyakatli ve adaletli siyaset üretmek mümkün müdür? Tek adamcılıkla suçladıkları iktidardan muhalefetin farkı ne? O zaman niye seçim yapılıyor ki memlekette?
Baksanıza Sayın Kılıçdaroğlu başta olmak üzere Akşener hadi bana eyvallah diyemiyor! Demokrasi sadece seçim demek ve sandığı vatandaşın önüne getirmek midir? İran’da, Irak’ta, Suriye’de, Rusya’da, Azerbaycan’da, … da seçim yapılıyor! Hatta bizim de övündüğümüz gibi oralarda da seçime katılım oranı bir hayli yüksek!
Her iki seçimde de sandık başkanlığı görevim vardı. Yirmi dokuz yıllık öğretmenlik hayatımda onlarca seçim görevinde bulundum! Sizi temin ederek söyleyebilirim ki sandık kurulu olarak, hiç bu kadar gergin bir genel seçim yaşamamıştık. Genellikle yerel seçimler gergin bir atmosferde geçerdi. Kutuplaşma o kadar üst boyutlara taşınmıştı ki, bu seçimde resmen parti merkezlerinde müşahitlerin sandık kurulu başkanı ve memur üyesine karşı kışkırtıldığını anlamış oldum. “Oylar çalınıyor, oy çalınacak” sloganları ile seçim atmosferine girildiği için müşahitler neredeyse bizi düşman görmekteydi!
Oldukça kalabalık seçmeni olan bir sandıkta görevliydim. Yaşlısı, engellisi, hastası, akli dengesi yerinde olmayanı ne varsa toplanmıştı sandığımda! Tecrübeli öğretmen olduğum için böyle bir sandıkta şahsıma görev verilmiş olmalı diye düşündüm. Çünkü okulumda benden hariç iki sandık daha vardı ama onlar gerek seçmen sayısı, gerekse görevlilerinin hizmet yılı sayısı yarımda kalan sandıklardı.
Doksan yedi yaşında oy kullanmaya getirilen seçmenimiz vardı. Yürüyemeyen ve sandalyenin dört bacağından partililerin tutarak kucakta getirdikleri ve şenlikli bir şekilde kabine girdirdikleri ama oyunu kullandıktan sonra kabinden çıkarmaya yardımcı olacak kimseyi bulamayan, yine yaşlı yakını ile baş başa kalan seçmene tanık olduk! Orada da ifade ettiğim gibi -particilerce kişinin kendisinin değil, oyunun her şeyden kıymetli olduğunu- yaşayarak görmüş olduk! Kabinin boşalması ve oy verme işleminin devam etmesi gerekiyordu. Maalesef yakını sağdan soldan yardım talep ederek hasta vatandaşı zoraki sandık mahallinden uzaklaştırmayı başarabilmişti.
İster istemez sorgulamak zorunda kalıyorum! TC kimlik numarası yazması ve on sekiz yaşını doldurmuş olması oy kullanmak için yeterli şart olarak kalmalı mı?
Tek başına oy kullanma yetisi olmayan, çarşaf gibi oy pusulasında oy vereceği partiyi, ittifakı veya adayı bilemeyecek, bulamayacak veya seçip ayırt edemeyecek vatandaş, neden “seçmen” unvanı alır ki ülkemde? Bu onun vatandaşlık hakkı mı, vatandaşlık hakkını yakını da olsa bir başkası refakati ile kullanmaya kalkması ve ona devretmesi demek olmuyor mu?
Muhtarlara bizzat görev tevdi edilmiş olmalı ki, sandık müşahitleri, oy vermeye gelmeyen seçmenleri listelerden bulup tespit ediyor ve muhtarlar aracılığıyla oy kullandırılmaya getirtiyorlardı. Acaba o esnada muhtar fişlenmekten korkmayabilir mi? Veya tersini düşünelim, partici olmak/gözükmek adına daha çok seçmeni sandığa getirmek için sosyal yardımların kesileceği korkusuyla seçmeni korkutmaz mı?
Demokratik hakkını adayları beğenmeme ve oy kullanmama şeklinde açığa vurmak söz konusu olamaz mı? Seçimlere katılma oranının yüksekliği ile övünmek yerine bunlara kafa yorulmalı ve oy kullanma yaşında, alt sınır olduğu gibi üst sınır da olmalı diye düşünüyorum. Ayrıca tek başına, bireysel olarak oy kabinine girip oyunu kullanamayacak kişilerin de oy kullandırılmaması yasaya bağlanmadır diye düşünüyorum. Gençlerin umut ve hayallerinin önüne bariyer çekilmemeli!
Oylar çalınıyor yaygaraları ile müşahitleri sandık kurullarının patronu, seçim kurulunun temsilcisi gibi bir hava ile sandık mahalline kışkırtılmış şekilde göndermenin de bir alemi yok. Sandık kurullarında yetkili olan ve seçim kurullarınca görevlendirilmiş olan her partinin üyesi var.
Onlarla birlikte yürütülen oy verme, oy sayma ve teslim işlemlerinde nasıl bir hırsızlık yapılabilir ki? Bunu bir türlü anlayamıyorum! Üstelik ıslak imzalı sonuç tutanakları isteyen partili üyelere imza karşılığı verilmekte. Daha sonra YSK’nın resmi sitesine yüklenince karşılaştırma imkanı da var. O ki, oy çalınması söz konusu neden resmi itirazlar yapılmıyor? Olay, sosyal medya üzerinden köpürtülmeye devam ediyor? Bunu da anlayabilmiş değilim.
Devletin kurumlarına güvenilmemeyi doğuran adımlara atarak, bu güvensiz ortamın doğmasına neden olan iktidar uygulamalarını da temize çıkarmak gibi bir niyetim yok. Meramım yanlış anlaşılmasın. Her şeye rağmen muhalefetin yanlışları üzerinde durmaya ve muhalefetin iktidarın payandası gibi bir görev üstlenmiş olduğu algısının güçlü şekilde ortaya çıkmış olmasından söz etmek istiyorum. Muhalefet içinde görevlere çöreklenmiş, tuzu kuru kitle ve gücünü kaybetmek istemeyen muktedirlere dikkat çekmek istiyorum.
Gerçekten partili olan, adam gibi sandık görevlisi bulundurulan sandıklarda oy çalınması mümkün değil. Bizzat seçimlerde görev almış ve almakta olan birisi olarak bunları bilmenizi istiyorum. Dijital ortamda oy aktarımı ve havuzda toplanması sırasında bir sahtekarlık varsa onu da siyasi partilerin bilişim uzmanları tespit edecek.
Diğer taraftan göçmen ve kaçaklara oy kullandırılacağı, seçimler öncesinde dile getirilmiş ve seçmen kütüklerindeki isimlerin yabancılığı afişe edilmişti. Meclise yasa teklifinde bulunulması için Ümit Özdağ yalvarmıştı. “En az on yıl ülkemizde ikamet etme şartına göre oy kullandırılsın. İki milyon üzerinde sığınmacı ve yabancı uyruklu vatandaş oy kullanacak. Tehlikenin farkında mısınız?” Dediği dönemde kendisini ırkçı ilan edenler, şimdi de utanmadan sıkılmadan iki milyona yakın sığınmacı oy kullanmış diye feveran ediyor!
Değişimi arzu eden insanlar, sadece CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na hayranlıkları yüzünden muhalif olarak oy kullanmadı! İktidar partisinin ve liderinin yıpranmışlığından değişim istedi, gücü eline alarak adalet terazisini şaşırmış olmalarından bıktığı için onlara oy vermedi, yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma, ekonomik buhran ayyuka çıktığı için beceremiyorlar, değişim olursa rahatlama olur diye muhalif oldu ve ona göre oyunu kullandı. Lakin gel gelelim değişmeyen, değiştirmek istemeyen, statüko heveslisi ve kaybetse de koltukta kalan muhalefete çattı kaldı!
Değişim isteyen seçmen, değişimi gerçekleştireceğini sandı ama sandıkta kaldı!