?>

Siyah Tükenmez Kalem Resim Yorumları / Alem Başka Oluyor

Halil GÜLEL

22 saat önce

 İnsan başına hiç beklemediği zamanlar da çok şey gelebiliyor. Nisanın ilk haftasında ailece koronavirüs aşısı olacaktık. Ama nasip olmadı... Aşı olacağımız gün koronavirüs testi yaptırınca; mecburen bütün aile evde karantinaya girdik.

Ev halkının en çok takvim yaprağı eskitmiş olanı bendim ve öksürdüğüm zaman sanki ciğerlerim sökülüyordu. 22 Nisan’da evimize yakın olan hastaneye gittim. İlk tetkiklerden sonra adeta cansız vaziyette yatıyordum.

Kan alıp serum yapmaları artık rutin işlerdendir... Nisan sonuna doğru doktor ve fedakar hasta bakıcılarım ile birkaç cümlelik soru cevap teatisinde bulunmaya başladık.

Daha çok sağlığım hakkında sorular soruyordum; ama onlar, moralim bozulmasın diye geçiştirici cevaplar veriyorlardı. Bu arada dünyanın her yerinden arayan dostlar ve doktor yakınlarıma da çok teşekkür ediyorum. “Çok şükür kefeni yırttın!” diyen de vardı.

Bir gün benimle meşgul olan doktor; “Siz ressammışsınız! Sosyal medya profiliniz de gördüm.” der demez adeta bana, “Bu işler ilaç tedavisi ve yüksek moralle düzelir.” der gibi yüzüme baktı. Beynimde yüzlerce ışık yandı.

O akşam görevli hemşeri hanımda sanat meraklısıymış meğer. Bana hastanede kağıt, kalem, resmi üzerinde rahat çizebilmem için sert bir mektupluk bulup getirdi.

Kağıtlar çok ince ve hassastı. Siyah tükenmez kalemlerimden iki tanesi yanımdaydı. Hemen siyah tükenmez kalemle bir iki çizgi attım ak kâğıt üstüne... İlk çizgiler beni çok etkiledi; adeta ruhuma haz verip beynimi ve yüreğimi heyecanlandırdı. Karanlık bir odadaydım ve bana, sanki umut kapıları açıldı.

Ertesi sabah gelişigüzel çizgilerimi; kısa, uzun, paralel, zikzaklı, kesik, koyu ve açık olarak çizdikçe hem rahatladım hem de içimdeki aynaşık ve karışık duygu ve düşünceler tükenmez kalemimin ucuyla doğru bir şekilde ip yumağı gibi düzeldi.

İlk çizdiğim bu resim; gerçeküstü - sürrealist bir tarzda olması bana, kendimi, kendim olarak çok şeyler ifade edip, macera yaşatıyordu. O günden sonra her çizdiğim resimde ayrı bir ümit kapısı açıldı. Vücut direncim yavaş yavaş arttı çok şükür.

Bu siyah tükenmez kalemle yaptığı çizim, hem teknik hem de ifade açısından sürrealist sanatın önemli ögelerini içinde barındırıyor. Çizime ve yazdığım metne birlikte bakarak, birkaç katmanlı yorum yapabiliriz:

Çizim Yöntemi ve biçimi olarak tükenmez kalem kullanımı, sabit ve düzeltilemez bir araçla yapılan çizimlerde, sanatçının her çizgiye yüklediği bilinçaltı anlamı daha da öne çıkarıyor.

Minimal bir araçla (siyah tükenmez kalem) maksimum duygu yoğunluğunu aktaran bu örneğe teknik açıdan bakıldığında, bu çizim hem otomatizm (bilinçdışı yönlendirmeli çizim) hem de gestural ekspresyonizm (duygularla şekillenen hareketli çizgi) açısından yorumlanabilir.

Serbest, iç içe geçmiş, amorf formlar izleniyor. Bu, hem bilinçdışının hem de zihinsel karmaşanın görselleşmesini andırıyor.

Karanlık ile aydınlık alanların çakışması, izleyicinin zihninde biçimlerin kaybolup yeniden belirmesine neden oluyor. Bu, sürrealist sanatın sıkça başvurduğu “görsel ikilik” ve “ikircikli algı” örneklerinden biri.

Bu resim, yalnızca bireysel bir iç döküm değil; aynı zamanda sanat, sosyoloji, psikoloji, ruhsal derinlik ve kültürel değerler açısından zengin anlamlar taşıyan birçok katmanlı ifade biçimi olarak okunabilir. Şimdi bu katmanları ayrı bölümler olarak sırayla inceleyelim:

Sanat Akımı Açısından: Sanatın özüne uygun şekilde, biçimlerin net olmaması, izleyicinin hayal gücünü harekete geçirerek her bakan için yeni anlamlar üretmesine olanak sağlar. Bu da modern sanatın temel özelliklerinden ilkidir.

Sürrealizm, André Breton’un öncülüğünde bilinçaltını sanatsal üretimin merkezine alır. Freud’un psikanalitik kuramından etkilenerek; rüya, halüsinasyon ve içgüdüsel dürtüleri görünür kılmayı hedefler.

Bu çizimdeki biçimsel belirsizlik ve katmanlılık, Salvador Dalí’nin ya da Max Ernst’in çalışmalarını andırır. Özellikle Ernst’in “frottage” ya da “grattage” tekniklerinden esinlenmiş gibi duran dokular, kendiliğinden ortaya çıkan imgelerin peşinden geldiğini gösterir.

Resmin ortasında beliren cenin benzeri bir form, hastanede ölüm ve yaşam sınırlarında gezinmenin bilinçdışı bir yansıması olabilir. Bu, sanatçının hem varoluşsal kaygılarını hem de yeniden doğuş sürecini temsil edebilir.

Sosyolojik yorum olarak “Pandeminin Sanatla Fotoğrafı” diyebileceğimiz bu çizim ve beraberindeki yazı, COVID-19 pandemisinin birey ve toplum üzerindeki etkilerini yansıtan bir belge niteliği taşır.

Sanatçı burada, karantina sürecinde yaşadığı yalnızlığı, hastane ortamında insanın acziyeti ile yüzleşmesini ve toplumsal izolasyonu, sanatsal bir dile dönüştürerek kolektif hafızaya katkı sağlar.

Aynı zamanda yaşlılık, hastalık, ölüm, toplumsal dayanışma gibi sosyolojik temaları görünür kılar. Örneğin hemşirenin sanatçının eline kalem kağıt vermesi, hastane ortamında dahi sanatla kurulan toplumsal bağları gösterir.

Psikolojik yorum açısından: “Bilinçaltının Kağıttaki İzi” diyebileceğimiz bu resim girift çizgiler, psikolojideki karışık bilinçaltı örüntüleri ile örtüşür. Carl Jung’un “archetype” ve “kolektif bilinçdışı” kuramı bu noktada devreye girer.

Bu çizim, aynı zamanda bir içsel terapi işlevi görür. Sanatçı duygusal boşalımı, bilinçli düşünceden bağımsız olarak kağıda döker. Bu süreç, sanat terapisinin temelinde yer alır.

Özellikle karanlık bir zeminden doğan form, psikolojik olarak yeniden doğuşun, içsel dönüşümün sembolü olabilir.

Ruhsal katman ise: “Varoluşsal Aydınlanma” olarak metin, doğrudan bir tevekkül ve teslimiyet hali içeriyor. “Allah istemeden hiçbir şey olmuyor” cümlesi, İslami tasavvuf düşüncesiyle de paraleldir.

Resimdeki belirsiz figür, bazen bir cenin, bazen bir ruh silüeti gibi algılanabilir. Bu, doğum ve ölüm döngüsünün ruhsal anlamda yorumlanmasına olanak verir.

Bu çizim, ruhun karanlıktan aydınlığa geçişini simgelerken, aynı zamanda tefekkürle yoğrulmuş bir ruhsal uyanışı temsil eder.

Kültürel Değerler Açısından “Kalemle İbadet” diye bakacak olursak; Türk-İslam kültüründe “kalem”, kutsal bir anlam taşır. Kur’an’ın ilk ayetlerinin “Oku” ile başlaması, yazı ve çizimin ilahi bilgiyle ilişkisini vurgular. (Alak Suresinde)

Ressam olarak bu çizimim de kalemi bir araç olmaktan öteye taşıyarak: Kalemle sabır, tevekkül ve içsel yolculuk arasında bağ kurdum.

Aynı zamanda el emeği, zanaat, sabır gibi geleneksel değerlerin modern bir yorumu biçiminde sundum.

Yazdığım metin ile birlikte değerlendir noktasında sanatın terapötik (iyileştirici) gücünü doğrudan vurguladım. Bu açıdan resim, yalnızca estetik değil, aynı zamanda kişisel bir kurtuluş anlatısı haline geldi.

“Karanlık bir odada umut kapılarının açılması” ifadesi, sürrealizmin ışık-karanlık, bilinç-bilinçaltı, yaşam-ölüm dualiteleriyle örtüşüyor.

Sanatçı olarak bu karışık ortamın çizgilerini sanki “aynaşık ipin sabırla sarılarak düzgün bir yumak haline getirilmesi”, Jungcu anlamda gölgeyle yüzleşme ve bireyleşme sürecini andırır.

Sonuç olarak da düşüncemizi şöyle izah edebiliriz: Bu eser, sürrealist sanatın temel niteliklerini hem görsel hem de felsefi olarak taşıyan güçlü bir iç dünya yansımasıdır.

Bireyin içsel karmaşasını ve dönüşümünü yansıtan bu çizim, sürrealizmin “anlamın ötesinde anlam” yaratma gücünü gösteriyor. Ayrıca sanatçının yaşadığı sağlık krizi, resmin ruhsal bir “sığınak” ve aynı zamanda bir “kapı” işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Bu resim, bireyin bir kriz anında sanata tutunarak hayatta kalma çabasıdır. Aynı zamanda içsel bir manifestosudur: Kalemle var olma, çizgiyle direnme ve ruhla yeniden doğma. Sanatçı; kendisiyle, toplumla, ruhuyla ve Yaradanı ile bir diyalog kurmuştur.

Demek ki Yaradan istemedikten sonra hiçbir şey son olmuyormuş. Hayatta bir şey öğrendim: O da, “Tek Allah’ın dediği oluyor.” Onun için kıymetli vakti eğer Allah, bizlere verdiyse; sızlanmak yok. O an yanımızdaki malzeme ve vakti; elimiz işte, gönlümüz aşkla olan imanın zikriyle olunca; işte o zaman alem ve hayat bir başka oluyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI