Ben Tekirdağ Şarköylüyüm. Halen sarı-siyah formalı futbol takımlarına sempati duyarım.
Ne alaka yahu dediğinizi duyar gibiyim. Bekleyin bağlayacağım.
Çocukken İstanbul’dan Şarköy’e giderken yapılan o otobüs yolculuklarında en sevdiğim anlar uçsuz bucaksız Ayçiçek tarlalarına bakmaktı. Siyah ile sarı o kadar güzel bir ahenk oluşturuyordu ki büyüleniyordum adeta. Gurur duyardık. Türkiye’nin yağını bizim memleket karşılıyor diye! “Kızartma yapıyorsanız bizim sayemizde” diye hava atardık.
İlkokulda sosyal bilgiler derslerinde “Türkiye bir tahıl ambarıdır” derdi hocalarımız.
Mesela Konya. Yüzölçümü dünyanın tarım harikası Hollanda kadar olan bir ovadır Konya. Gerçek bir tahıl ambarıdır.
Doğu Anadolu’da hayvancılığın en iyisini yapabilirsiniz.
Buğday kıyı bölgeleri hariç her yerde yetişir.
Zeytin cennetidir kıyı bölgeleri…
Şeker pancarı, mısır, arpa, pamuk, fındık, üzüm, turunçgiller, pirinç, tütün, çay, muz, fıstık…
Daha neler neler…
Dört mevsimin yaşandığı bu topraklarda dünyadaki yenilebilir ürünlerin yüzde 90’ı yetişir.
Daha doğrusu yetişirdi.
Biz tarımsal alanda kendi kendine yetebilen bir ülkeydik.
Mantıktan yoksun ithalat yapılmasaydı, döviz kuru düşük tutulabilseydi bu ülkede 1000 küsür liraya 18 Litre Ayçiçek yağı satılmayacaktı.
Türk Lirası kutsal görülüp korunsaydı, benzine, motorine her gün 1 lira zam gelmeyecek benzinin litresi 20 lirayı geçmeyecekti.
Akaryakıt zamlarının sonucu olarak yediğimiz her şey zamlanmayacaktı.
Ülkeyi yönetenler bilim adamlarını hiç dinlemediler. Uyarıları dikkate almadılar.
Sonuç domatesin kilosu 40 lira. Ayçiçek yağı kuyrukları var. Vatandaş elektrik faturalarını ödeyemiyor. Sütün litresi 10 liraya dayanmış. Çiftçi kan ağlıyor. Üretim maliyeti karşılamıyor.
Tahıl ambarı ülke başka ülkelerin çiftçilerine para kazandırıyor.
Kapsamlı bir tarım politikası yok. “Yahu bu ülkede tohum neden İsrail’den alınıyor” diye isyan eden, çıldıran yok.
Herkes hipnotize olmuş gibi.
Yazık…
Bu intihara göz yuman herkes tarımın ölümünden sorumludur.
Yazık…