kıvanır atlar seninle
çünkü sen
üstüne
gecenin siyah örtüsünden başka şey bürünmeyensin
korkunun cendere halini aldığı o saatlerde
sen bir akvaryuma nezaketle yaklaşansın
ah usanç
ah utanç
ah kalbinde bir ülkesi olanların
tuzdan ve nemden yontulmuş kuleleri
sonunda bir aşka çıkmayacaksa uzanmalar
varsın olmaz olsun bu uyanmalar
kuşların ve gökyüzünün diliyle
kısa şarkılar dinliyor
siyah beyaz resimler
elinden dökülen bir sarı safra eşliğinde
oturuluyor sofralara
bu kafiyesizlik
bu inayet
denize düşmüş bir elmadan kalmıştır bize
tuza bir adımdan fazla yaklaşmamalıdır o halde
sudan bir adım ötesine geçilmemelidir
kuşkudan uzak durmayalım
"göğe bakalım"
okunaklı bir dişi kırlangıçtır şimdi gök
"göğe bakalım"
suyun yanına senin
hüznünü
ve bıyıklarının dünyayla ters orantılı duruşunu bırakıyorum
atları kıvandırıyor
elmaya hüzzam bir anlam katıyor
urbalar biçiyorsun sesimize rengahenk
bize buğday tanesinden bile yakın duransın
kokumuzu ısmarladığımız kartalın
yeryüzüne doğru bakışısın
esamesiz namesiz dişleri kırık
koyu renklerle donatılmış ve oldukça da gececil
birer kızgınlık anıtıyız karşında
birer hüzün çağrışımıyız
birer ah yankılanması