Tasarruf meselesi, Türkiye ekonomisinin yıllardır çözüm bulamadığı temel sorunlardan biridir. Gelin, bu hafta bu önemli konuya biraz daha yakından bakalım. Tasarruf neden bu kadar önemli? Kim tasarruf yapıyor, kim yapamıyor? Ve neden Türkiye tasarrufta hep sınıfta kalıyor ya da kalıyor mu?
Tasarrufu Kimler Yapar?Bir ekonomide tasarrufu bireyler, devlet ve özel sektör yapar. Basitçe ifade etmek gerekirse, tasarruf, gelirin bugünden harcanmayıp geleceğe saklanan kısmıdır yani ihtiyat akçesidir. Ancak şu da bir gerçek ki tasarruf etmek için öncelikle yeterli gelire sahip olmak yani giderlerinin gelirden fazla olmaması gerekiyor.
Türkiye’de asgari ücretle geçinmeye çalışan ya da kirada oturan birinin tasarruf yapması mümkün mü? Çok zor. Çünkü tasarruf, gelir seviyesinin bir fonksiyonudur; gelir artarsa tasarruf da artar. Ancak gelir düzeyi düşük ve gelir dağılımı adaletsiz olunca tasarruf yapmak bir lüks haline gelir hatta imkansızdır. Buna bir de yüksek enflasyon ve faiz oranlarını ekleyin. Böyle bir ekonomik ortamda tasarruf yapmak, bırakın birikim oluşturmayı, ay sonunu getirebilmek bile büyük bir mücadele gerektirir.
Rakamlarla Türkiye’nin Tasarruf Karnesine bakalımTürkiye’nin tasarruf oranları uzun zamandır tartışma konusu. 2010-2018 arasında ortalama %24 olan tasarruf oranı, 2022’de %28’e kadar yükseldi. Ancak bu oran hâlâ Asya ülkelerinin çok altında. Avrupa Birliği’ne kıyasla ise fena değil, hatta daha iyi durumda sayılabilir. Örneğin AB ülkelerinde hane halkı tasarruf oranı %12,7 seviyesinde, Yunanistan ve Polonya gibi ülkelerde ise negatif bile olabiliyor.
2023’e geldiğimizde Türkiye’nin toplam tasarruf oranı %26,6’ya gerilemiş durumda. Bu oran 2022’de %30’du. Hane halkının tasarruf oranı ise 2021’de %11,4 iken 2023’te %9,1’e düşmüş. Tasarrufların büyük kısmı özel sektör tarafından yapılırken, devletin katkısı ya yok denecek kadar az ya da bazı yıllarda negatif seviyede. Örneğin, 2020’de kamu tasarruf oranı -%0,8 idi.
Tasarruf Eksikliğinin Bedeli Tasarruf oranlarının düşük olması, yatırım ihtiyacını da yurt dışından karşılamak zorunda bırakıyor. Yatırım oranı, tasarruf oranından sürekli daha yüksek olduğunda, aradaki fark dış borçla kapatılıyor. Bu durum da Türkiye’nin kronik cari açık sorununu tetikliyor. Borç arttıkça faizler yükseliyor, faizler yükseldikçe enflasyon artıyor ve ekonomi kısır bir döngüye hapsoluyor.
Bir başka sorun da tasarrufların “yastık altında” saklanması. Türk halkı, döviz ve altın gibi birikimlerini bankalar yerine evinde saklamayı tercih ediyor. Yastık altındaki altınların parasal değeri 100-200 milyar dolar arasında tahmin ediliyor. Bu birikimler finansal sisteme dahil edilmediği sürece ekonomiye katkı sağlamıyor.
Tasarruf Etmek ŞartDüşük tasarruf oranlarıyla Türkiye’nin sürdürülebilir bir büyüme yakalaması mümkün değil. Mevcut oranlarla yıllık büyüme ancak %2-3 seviyesinde kalır ki bu da işsizliği çözmek için yetersiz. Yeni istihdam yaratmak, gelir düzeyini artırmak ve ekonomide istikrar sağlamak için tasarruf oranlarını artırmamız gerekiyor. Peki bu nasıl olacak? Öncelikle ekonomik istikrar ve öngörülebilirlik sağlanmalı. Tasarrufu teşvik eden, tüketimi cazip olmaktan çıkaran politikalar geliştirilmelidir. Ayrıca, yurtdışından gelen kaynaklar tüketim yerine üretime yönlendirilmelidir.
Son SözTasarruf yapmazsak “günü yaşa, günü kurtar ” felsefesiyle hareket etmeye devam ederiz. Ancak bu yaklaşım, bizi daha da geriye götürür. Ekonomide sürekli patinaj yapar, yerimizde sayarız. Eğer hedefimiz gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşmaksa, tasarruf yapmayı bir alışkanlık haline getirmek zorundayız. Aksi halde bir düşüp bir kalkarak yolumuza devam ederiz, ama hiçbir zaman hedefe varamayız. Tabi önce kendisine bütçe ayrılan kamu kurum ve kuruluşları sonra bu ödenekleri doğru yönetmesi gereken idareciler biz vatandaşlara örnek olacak ki vatandaşta şapkasını önüne koyup kendi muhasebesini yapacak diyor, yazımı burada bitiriyorum. Selam ve saygılarımla.