?>

Üniversite – 3

Hayati YAMAN

2 yıl önce

Üniversite sayılarımızın ve üniversite mezunlarımızın çokluğuyla övünmenin yersiz ve anlamsızlığına dayanan sunumdan sonra bugün de akıbetin sonuçta nerelere vardığına dair izahlarımla konuyu tamamlamak istiyorum.

Çok gerekli bir hamle ve hizmetmiş gibi sunulan -herkesi üniversiteli yapma- hayali kaliteyi düşürdüğü gibi başarı dilimi yüzdesi yüksek olan okulların sıralamaların da aşağı çekti. Bakın 2022 YKS sonuçlarına göre Tıp fakülteleri 30 binlerden, Diş Hekimlikleri 43 binlerden, Eczacılık 59 binlerden, Hukuk 58 binlerden, Hemşirelik 212 binlerden, Sınıf öğretmenliği 165 binlerden, PDR öğretmenliği 228 binlerden, Okul öncesi öğretmenliği 33 binlerden, Özel öğretim öğretmenliği 20 binlerden, Psikoloji 204 binlerden öğrenci alarak kapattı sezonu… 

Mühendislik ve Mimarlıklar bölümleri ise üst düzey üniversiteler haricinde çok düşük sıralamalarla öğrenci aldılar. Çünkü mezun olanları, istihdam için üniformalı meslek edinmenin peşinden koşuşturmak zorunda kalıyor. Hatta öğretmenlik mezunları, Fen ve Edebiyat Fakültelerinin bölüm mezunları, işletme ve iktisat mezunları da öyle…

Polis devleti olma yolunda hızla ilerleyen ülkemizde, her yer mobese kamaraları ile izlenmesine rağmen, tarihe mal olmuş -bekçilik- mesleğini geri getirerek istihdam sorununu çözdüler!

Türkiye’de uluslararası saygın bilim dergilerinde bir tane dahi bilimsel yayını bulunmayan, bir yayına dahi bilimsel anlamda atıfta bulunulmayan rektörler, prof.lar var. 

Üniversite sayımız arttıkça hoca açığı doğmakta, istihdam alanı olarak görülen üniversitelerde bu açığı kapatmak için sürekli hoca(!) alımı gerçekleştirilmektedir. Bu durum liyakatsiz ve yeterli donanımdan yoksun üniversite hocaları(!) alımına neden olmaktadır. Özerk yapıya sahip olan üniversitelerde yöneticiler, hiç de etik olmayan bir anlayışla kendi hısım akrabasını kadrolara yerleştirmektedir. Onun gereği olarak ise üniversitelerin etrafını da tez yazan ofisler sarmaktadır.

Takdir edersiniz ki, yazılan akademik tezlerin çoğu intihal! Yök Ulusal Tez Merkezi resmi kayıtlarına Yüksek lisans tezlerinin %36’sı, Doktora tezlerinin % 26’sı intihal olarak girmiştir. Ulusal Tez Merkezince incelenen 600 tezin benzerlik oranı %28.7 iken, intihal oranı %34.5’tir. Her üç tezden biri yüksek intihalli olarak istatistiklere girmiştir. 

Özellikle kurum içi yükselme veya maddi manevi olanaklarını arttırma amacında olanlar bu yönteme sıklıkla başvurmaktadır. Öyle ki, o alanda hizmet(!) veren kurumlar “Tezinizi prof yazarsa, en pahalısından olmak koşuluyla, şu kadar ücret; doçent yazarsa şu kadar ücret; doktor yazarsa şu kadar ücret” şeklinde kademeli fiyatlandırma yapmaktadır. “Bünyemizde şu kadar prof, şu kadar doçent, şu sayıda doktor akademisyen var!” diye; ayrıca “Ödemede kolaylık ve kredi kartına taksit imkanı sunuyoruz.” duyuruları ile reklam dahi yapmaktalar!  

Özellikle Öğretmenlik mesleğinde kariyer basamakları sınavı adıyla yapılması planlanan sınavda; yüksek lisans mezunu öğretmenler uzmanlık sınavından, doktora mezunu öğretmenler de başöğretmenlik sınavından muaf tutulacakları bilgi kaydından dolayı sadece öğretmenlerde tez sayısı patlama yapmıştır. 2022’nin ilk dokuz ayında 51 bin 136 yüksek lisans, 10 bin 227 doktora tezi yazılmıştır! Bu bir tesadüf değildir.

Bilimsel makalelerin yayınlandığı Uluslararası Bilim dergileri yerine ücret karşılığı yayınları kabul eden fason kurumlar mevcut olup, genellikle oralarda makalelerini yayınlatan akademisyenler de mevcuttur. Ayrıca bu yöntem bir fetö taktiğidir. Hatırlayın, onlar cici ve insanlık hayrına çalışan bir cemaat olarak sunulduğu dönemlerde, Türkiye’den öğrenci, öğretim görevlisi, üniversite bazında sürekli dereceye giren ve ödül alan kişi(!) ve kurumlarımız(!) olurdu. Samanyolu televizyonunda neredeyse hafta içi her gün haber kuşağında -yurt dışında göğsümüzü kabartan haberler- başlığı ile ballandırılarak sunulurdu! Ne oldu şimdi onların ardı arkası kesildi! Çünkü onlar kendi şebekelerince kurulmuş uluslararası fason firmalar tarafından adrese teslim dağıtılan dereceler ve ödüller idi. Aynı taktikle şimdi Akademia Publishing.org dergisi sözüm ona bilimsel makaleler yayınlamaktadır.  Academia Journal of Scientific Research 8(/):235-238, July 2020 Makalesinin konusu ne idi biliyor musunuz? Sıkı durun!

“Pokemon, Pikachu ve Moleküler Onkoloji.” 

Tıp Fakültelerinden mezun olan doktorlarımız çalışma hayatındaki dezavantajlar ve “döner sermaye gelirinin performans ücreti olarak” ekonomik getirisi olmaması nedeniyle beyin cerrahisi gibi bölümleri seçmemektedir. Eskiden TUS’da en yüksek puanla o bölümlere gidilirken, şimdi uzman aile hekimlikleri en yüksek puanla gidilen bölümler oldu! Tıp Akademiası o alanda geleceği planlama öngörüsünden uzak kalmaktadır. Zaten horlanan doktorların bir de bu boyutta yaşadıkları sorunları görmezden gelinemez.

Her üniversitede olması zorunlu olan fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi doğa bilimleri fakülteleri mezunlarına iş bulma sıkıntısı yaşattıkları için içlerinden birkaç kişinin akademik alanda eğitimini devam ettirecek diğerleri diplomalı işsiz olarak hayatlarına devam etmek zorunda kalacak bölümler olarak her zaman sorunlu olmuştur.

Son derece anlamsız bir şekilde son yıllarda İlahiyat Fakültelerinin sayıları anormal artış göstermiştir. Çok mu gerekli idi? Yeni vahiylerle Din’in hacmi mi genişledi? Onların mezunlarına iş bulmakta şimdilik sorun yaşanmıyor ama ileride mutlaka sorun yaşanacaktır.  Çünkü her alana ilahiyatçılar yerleştirilebilmektedir. Gerek kurumlar arası nakille Diyanet’ten kadro boşaltılıp onların yerine, gerekse her hangi bir istihdam alanı veya mesleğin önüne “manevi” kelimesi monte edilerek ilahiyatçılar çok rahatlıkla kendi alanları dışında kadrolara dahi yerleşebilmektedirler. Hatta iş bulamayan bazı üniversite mezunları ilahiyat bitirerek devlette kadro alabilmiş ve alabilmenin planlaması doğrultusunda ilahiyat okumaya başlamıştır! Sonuçta bu durum ilanihaye böyle gitmeyeceği için ileride onların sayısında ve mezunlarının istihdamında daraltma yaşanmasına neden olacak her türlü adım, bu defa din düşmanlığı olarak algılanacaktır! Bu durum, ilerleyen süreçte başlı başına bir ayrıştırma problemi olarak karşımıza çıkacaktır. 

Devlet kadrolarında yer almayı, masa başı memur olarak istihdam edilmeyi hedefleyen mimarlık ve mühendislik fakülteleri mezunlarının içler acısı durumundan söz etmek insan kaynaklarımızı ne denli heba ettiğimizin açık bir göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.

Fetö’den boşalan kadrolardan dolayı Hukuk Fakültelerine son yıllarda rağbet artmış olsa da artık o alandaki istihdam da SOS vermeye başlamaktadır. Ayrıca hukukun bağımsız olmaması kendi içinde başlıca bir sorun olarak durmaktadır.

Son yıllarda Psikoloji alanına ilgi ve alaka artmışsa da nitelikli üniversitelerin mezunları dışında psikologlar da memur olup devlette kadro almak için gayret sarf etmektedirler.  Sosyoloji, Felsefe gibi Sosyal Bilimler ve Edebiyat alanında oldukça kısır bir mecrada temsil edilmekteyiz. Akademik anlamda en vasat veya başarısız gibi kabul edilen kimselerimiz o alanları tercih etmektedir. İstihdam alanındaki sıfır etkisi, matematikteki çarpmanın yutan elemanından daha fazla etkiyi sosyal bilimler alanında hissettirmektedir. Oysa çok iyi sosyolog, psikolog, filozoflara ihtiyacımız varken…

Biraz da üniversitelerimizdeki insan yolsuzluklarına dikkat çekeyim:

Aksaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümüne Prof olarak atanan Zulal Atalay Laçin’in diploma ve referans evraklarının sahte olduğu hasbelkader ortaya çıkmadı mı? 

Pamukkale Üniversitesi Rektörü Hüseyin Bağ eşi için adrese teslim kadro açmadı mı?

Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Süleyman Baykal üç kızı, bir damadı ve bir yeğenini üniversitesine öğretim elemanı olarak almadı mı?

Batman Üniversitesi Rektörü Aydın Durmuş eşini ve oğlunu öğretim elemanı olarak kendi üniversitesine almadı mı?

Gaziantep Üniversitesi rektör, dekan, müdür pozisyonunda yöneticilerin eşlerine akademik kadro açmaları ile çalkalanmadı mı?

Mersin Üniversitesi Rektörü Ahmet Çamsarı’nın yeğeni Sena Karakuş Eğitim Fakültesi’nde göreve başlatılmadı mı?

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörlüğünde uzman olarak görev yapan Ömer Faruk Alacahan, öğretim elemanı Osman Alacahan’ın oğlu değil mi? Eğitim fakültesi Dekan yardımcıları Taner Çiftçi’nin eşi Mehtap Çiftçi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’na, Ahmet Turan Orhan’ın eşi Alev Orhan Yıldızeli Meslek Yüksekokulu’na öğretim görevlisi olmadı mı? Rektör Yardımcısının oğlu Tıp Fakültesi’nde asistan olmadı m ı? Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Raci Kılavuz’un eşi Neval Kılavuz Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’na öğretim görevlisi olmadı mı? Rektör Danışmanı Öğretim Üyesi Dr. Enis Baha Biçer'in eşi Dr. Derya Fatma Biçer, Cumhuriyet Meslek Yüksekokulu Müdürü olmadı mı? 

Çorum Hitit Üniversitesi dekan ve prof.ları öğretim elemanı olarak işe alınan personelle aynı soyadı taşıyınca dedikodular ayyuka çıktı. Rektör soru yağmuruna tutulunca, “Karı koca aynı kurumda çalışamaz mı? Evlenmeyin de gelin mi diyeyim?” şeklinde son derece absürt açıklamalar yapmadı mı?

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde Rekreasyon Bölümünde açılan Araştırma Görevlisi kadrosu mülakatını geçen tek kişi Bölüm Başkanı Osman Gümüşgül’ün eşi olunca ve o detay medyaya yansıyınca işlemler iptal edilmedi mi? Acemiler birkaç kadro daha açıp araya kutsal eşi sıkıştırıverselerdi işlem tamam olmayacak mıydı?

Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nde eski rektör Prof Yücel Acer’in eşi Aysun Acer Sağlık Daire Başkanlığı’na memur olarak atanmadı mı?

Bir de bu eşlerin arka planı incelendiğinde, kaç tanesinin hocaların öğrencileri oldukları da ayrıca ortaya çıkacaktır. Resmen çiftlik kuruyorlar…

Geçmişte Abbas Güçlü’nün bu konudaki araştırmaları son derece ses getirirdi. Şimdilerde ise Gazeteci Sultan Uçar ve Ali Ekber Ertürk bu alanda çarpıcı paylaşımlara imza atmaktadır. Bilişim çağında olmamıza rağmen, “Bilgi edinme kanunu” gereği resmi bilgiye erişimin sağlanması için Cimer diye bir kurum kurmuş olmaklığımızla övünüyoruz ama bilgiye erişim çok kolay olmamaktadır maalesef! Ancak belli alanlarda isim ve ün yapmış kişilere devletin resmi kaynaklarından gizli veri akışı sağlanması sonucu bilgi edinilmektedir. 

“Sonumuz hayır olsun.” diyelim de, güzel bir temenni ile eğitimin her kademesindeki sorunlarını ve kısmen çözüm önerilerini kendimce dile getirdiğim dosyamızı sonlandırayım. Umarım faydalı bir dosya olmuştur. 

Bir sonraki sunumumda diğer arkadaşların yazılarına da atıfta bulunarak ve linklerini paylaşarak kapanış yapmak istiyorum. Selametle kalın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI