?>

Ya İstiklal Ya Ölüm

Dr. İrfan PAKSOY

1 yıl önce

Şanlı Millî Mücâdele’ye ışık tutan önemli kararların alındığı

Sivas Kongresi’nin104. yıldönümünde

başta bu kutlu mücâdelenin dirayetli lideri Gazi Mustafa Kemâl Paşa olmak üzere

cümle kahramanları ve hissedarlarına saygı, minnet ve şükranla...

Sivas’ta millî bir kongre yapılması kararı…

9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemâl Paşa’nın öncülüğünde hazırlanan ve yayımlanan Amasya Genelgesi (22.06.1919), Millî Mücadele adına bir yol haritası, stratejik belge ve manifestoydu. Bu genelgenin maddelerinden biri de “Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikede olduğu, İstanbul’daki Hükûmetin, sorumluluğunun gereklerini yerine getirememekte odluğu, bu durumun ise milletimizi yok durumuna düşürdüğü, milletin durumunu ve davranışını göz önünde bulundurarak haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir millî heyetin varlığı gerektiği bunun için her taraftan meydana gelen teklif ve millî istek üzerine Anadolu’nun en güvenilir yeri olan Sivas’ta millî bir kongrenin acilen toplanmasının kararlaştırıldığı, bunun için, bütün vilâyetlerin her sancağından [1] parti ayrılıkları dikkate alınmaksızın liyâkatli ve milletin güvenini kazanmış üçer kişinin acilen yola çıkarılması gerektiği, her  ihtimâle karşı bunun bir millî sır hâlinde tutularak ve delegelerin gereken yerlere kimliklerini gizleyerek gelmeleri gerektiği” şeklindeydi.

 

Bölgesel kurtuluş çabaları…

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndan çekilirken imzaladığı Mondros Mütarekesi (30.08.1918) ile birlikte tüm ülkede olduğu gibi Erzurum ve çevresinde de millî hareketler oluşmaya başlamıştı. Mütâreke’nin hemen ardından (İtilaf Devletlerinin, Osmanlı ülkesinde güvenliklerini tehdit edecek herhangi bir stratejik noktayı işgâl etme hakkına sahip olacaklarına ilişkin 7. maddesi kapsamında) Türk toprakları mesnetsiz gerekçelerle yer yer işgâl edilmeye başlanmıştı. Türk topraklarını kendi aralarında paylaşmış olan İtilaf Devletlerinin Batı Anadolu'yu Yunanlılara, Doğu Anadolu'yu da Ermenilere verme ve Doğu Karadeniz'de de yönetiminde Rumların başat durumda olduğu bir Pontus [2] Devleti oluşturma fikir ve faaliyetleri Türk milletinin büyük tepkisini de beraberinde getirmiş, bunun üzerine ülkenin diğer bölgelerinde olduğu gibi Doğu Karadeniz’in ve Doğu Vilâyetlerinin anavatandan koparılma ihtimâline karşı bölgesel savunmayı amaçlayan Müdafaa-i Hukuk-u Milliye (Millî Hukukun Müdafaası) Cemiyetleri (MHMC) kurulmuştu. Bu cemiyetlerden birisi de İtilaf Devletleri tarafından Doğu Anadolu'nun Ermenilere verilmesi ve anavatandan koparılması ihtimâline karşı merkezi İstanbul olmak üzere 2 Aralık 1918 tarihinde kurulan (ve sorumluluk sahası Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Van, Bitlis ve Elazığ’dan oluşan) Vilâyât-ı Şarkiyye-i (Doğu Vilâyetleri) Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti (MHMC) idi. Bu Cemiyetin Erzurum şubesi de 10 Mart 1919 tarihinde Erzurum'da açılmıştır.

Mütâreke sonrasında meydana gelen bu önemli gelişmeler esnasında Güneybatı Kafkasya’da Elviye-i Selâse (Kars, Ardahan ve Batum) ve bu coğrafyaya mücâvir alanlarda da önemli gelişmeler oluyordu. Mütâreke’nin (Kuzeybatı İran’da ve Güney Kafkasya’daki Osmanlı kuvvetlerinin ivedi  1914 yılındaki savaş öncesi sınırlarına çekilmesine yönelik ) 11. maddesi gereği Elviye-i Selâse bölgesi Osmanlı Devleti’nin elinden çıkacak olmakla birlikte bölgenin en azından Türklerin elinden çıkmaması için bölgedeki Türkler tarafından bu bölgede isimlerinde “Şûra” kelimeleri yer alan değişik hükûmetler kurulmuş, 2 Aralık 1918’ta Kars’ta (Ordubad, Nahçıvan, Kamerli, Sürmeli, Serdarabad, Doğu Şuregel, Ahılkelek, Ahıska, Kars ve Ardahan topraklarını içerecek şekilde)  “Millî İslam Şûrâsı Hükûmeti” kurulmuş, adı geçen hükûmet 17 Ocak 1919 tarihinde “Güneybatı Kafkas Geçici Millî Hükûmeti” olarak ismini değiştirmiş ve aynı gün “Güneybatı Kafkas Cumhuriyeti” de ilan edilmiş, bu genç Cumhuriyet, bölgede, İngilizlerin de kendilerine destek verdiği Gürcülere ilaveten Ermeniler ile de mücadele etmiş,  12 Nisan’da Kars, İngilizler tarafından işgâl edilerek adı geçen Hükûmet ve Cumhuriyet yıkılmış, 30 Nisan’da da Kars’ın yönetimi İngilizler tarafından Ermenilere devredilmiştir.

 

Bölgesel bir kongre…

Kars’ın Ermeniler tarafından işgâli, Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC Erzurum Şubesinin çalışmalarını daha da kamçılamış ve şehir içindeki teşkilatın sancaklara ve kazâlara yayılarak, savunma fikrinin köylere kadar götürülmesine, bütün şark vilâyetlerinin aynı fikir etrafında birleştirilmesine ve mutlaka ordudan da yardım alınmasına karar verilmişti. Nisan ayında yapılan toplantıda Hoca Raif (Dinç) Efendi, Cemiyetin Erzurum Şubesinin Yönetim Kurulunun başkanlığına getirilmiş ve yeni bir teşkilat nizamnâmesi oluşturulmuş, hazırlanan bu yeni nizamnâme ile İstanbul’daki cemiyetin amaçları aşılmıştı. Zira, İstanbul’daki cemiyet Ermeni iddialarını çürütmeyi ve fikrî mücâdeleyi öngörürken, Cemiyet’in Erzurum’daki Şubesi tarafından alınan kararlarla Millî Mücâdele hedeflenerek, bu amaçla 50 kişilik de Heyet-i Faale (Aktif Heyet) oluşturulmuştu. Böylece Erzurumluların iradesi tek bir noktada toplanmış bulunuyordu. O da “düşmana hiçbir şey vermemek ve düşmanı ülkenin her yerinden atmak”tı. Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC Erzurum Şubesi 31 Mayıs’ta Erzurum’un komşu illeri ile Erzincan’a, Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin   de vâkî teklif üzerine Trabzonlu kardeşleri ile birlikte yapmayı düşündükleri kongre için çağrıda bulunularak Ermeni zulmüne mâruz kalıp mahvolmamak için birleşme ve iş birliği yapılması talep edilmiştir.

Kâzım Karabekir’in Erzurum’a gelişi ile birlikte, Cemiyetin Erzurum Şubesinin faaliyetlerinin daha aktif hâle getirilmesi açısından aranılan lidere de kavuşulmuştu. Diğer yandan Mustafa Kemâl Paşa, daha Anadolu’ya geçmeden İstanbul’da Ali Fuat Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa ile buluşarak, Anadolu’da bir millî direniş kurulması için bazı esaslar üzerinde görüşmüş ve Doğu Anadolu’da bir millî hükûmet kurmak suretiyle vatanın kurtarılması konuları üzerinde düşünce birliğine varmıştı. Mustafa Kemâl Paşa esasında Anadolu’da başlatacağı millî hareketi halka mal etmek ve bunu bir halk hareketi olarak göstermek isterken planını hatasız bir şekilde tespit etmişti. Bir yandan 21 Mayıs’tan itibaren kolordu komutanları ile temas kurarken diğer yandan da ülkedeki millî teşkilatların durumunu tespit etmeye çalışmıştır. Müfettişlik bölgesindeki valiliklerden ve mutasarrıflıklardan Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC hakkında bilgi isteyerek, Cemiyetin teşkilat kurduğu yerleri, belli başlı kurucularını, temsilcilerini ve birbiriyle olan irtibatlarını tespit etmeye çalışmıştır.

Mustafa Kemâl Paşa bütün bu ön hazırlıkları gerçekleştirirken, Cemiyetin Erzurum Şubesi, 30 Mayıs’ta alınan karar gereğince, Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC’nin Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Van, Bitlis ve Elazığ şubeleri, Erzurum Belediye Başkanlığına bir telgraf göndererek, karşılıklı ve eşzamanlı yapılan teklifler gereği Trabzon Vilayeti ile Vilâyât-ı Şarkiyye’nin ortak bir kongre yapmalarını teklif etmiştir. Yapılan koordine ve hazırlıklardan sonra Erzurum Kongresi'nin 23 Temmuz 1919 tarihinde toplanması kararlaştırılmıştır. Kongre açılış tarihinin 23 Temmuz olarak seçilmiş olmasının sebebi aynı zamanda 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet'in ilan edilmiş olmasıydı.

Kongre’nin başlangıç tarihinin 23 Temmuz’a ertelenmesinin ardından Mustafa Kemâl Paşa’nın Erzurum’a gelişi büyük bir ümitle beklenmeye başlanmıştı. Samsun’daki görevini tamamladıktan sonra 25 Mayıs’ta buradan ayrılan Mustafa Kemâl Paşa; Havza, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan ve nihâyet Erzurum’a uzanan yolculuğu sırasında bir yandan gerekli incelemelerde bulunarak halkı Millî Mücâdeleye teşvik etmeye çalışmış, bir yandan da Erzurum ve daha sonraki Sivas Kongreleri için gerekli hazırlıkları yapmıştır. Nihayet Mustafa Kemâl Paşa, maiyetinde ve refâkatinde bulunan şahıslarla birlikte 3 Temmuz’da Erzurum’a gelmiştir.

Mustafa Kemâl Paşa, Erzurum’a gelişinin ertesi günü Erzurum MHMC Şubesini ziyaret ederek kongre hazırlıkları hakkında görüşmelerde bulunmuş, vilayet kongresinde tespit edilen esasların büyük kongrede nasıl savunulacağı ve kimlerin hangi konularda konuşacağı kararlaştırılmıştır. Mustafa Kemâl Paşa’nın Erzurum’a gelişi ve yaptığı ilk toplantılarıyla birlikte Millî Mücâdele ve kongre hazırlıkları daha da anlamlı hâle gelmiştir.

8 Temmuz’da İstanbul Hükûmeti, Mustafa Kemâl Paşa’nın 3. Ordu Müfettişliğinden azlini açıklamış ve bu göreve 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın vekâlet edeceğini bildirmiştir. Aynı günün gecesi Mustafa Kemâl Paşa da sadece 3. Ordu Müfettişliğinden değil askerlik mesleğinden de ayrıldığını ve sine-i millete döndüğünü ilan etmiştir. Bunu da bir beyannâme ile Vilâyât-i Şarkiyye-i MHMC’nin Erzurum Şubesi Başkanlığına bildirmiştir. Alınan bu önemli karar yine bizzat Mustafa Kemâl Paşa tarafından askeri ve mülkî amirler ile millete de duyurulmuştur.

 

Temsil Heyeti…

Elli yedi delegenin katılımıyla 23 Temmuz’da açılan Kongre, 7 Ağustos’ta da çalışmalarını tamamlamıştır. Kongre kararlarının takibi ve yürütülmesi için icra makamı hüviyetini taşıyan Temsil Heyeti oluşturulmuş ve Mustafa Kemâl Paşa da bu yeni heyetin başkanı seçilmiştir. Vatanın parçalanmak ve yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu kabul etmiş olan ve sonuç bildirgesini de 7 Ağustos’ta yayımlamış olan Kongrede kabul edilen kararlardan biri de “Doğu illerinin ve bütün vatanın bağımsızlığının, Osmanlı Hükûmeti tarafından sağlanamaması hâlinde geçici bir hükümet kurulacağı, bu hükümetin millî bir kongre tarafından seçileceği, kongre toplanmamışsa millî hükûmetin seçimini Temsil Heyetinin yapacağı” şeklindeydi.

Tam bir Millî Mücâdele hareketi ve onun başlangıç noktası olan Erzurum Kongresi’nde, millî birliği sağlama, milletçe teşkilatlanma ve silahlanma, iç düşmanlara karşı koyma ve gerektiğinde çatışma, ülke savunmasını gerçekleştiremeyen hükûmete karşı başkaldırma, ayaklanma, vatanın ve milletin tümü uğrunda savaşı göze alma, Mustafa Kemâl Paşa’nın da ülkenin geleceği hakkında neleri planladığı açıkça ortaya konulmuştur.

Erzurum Kongresi’nin sona ermesinden sonra Mustafa Kemâl Paşa yirmi gün kadar daha Erzurum’da kalarak bir yandan ülkenin dâhili ve hâricine bu kongre kararlarına uygun tebligat yaparak mevcut vahim durumu ve bu durumun ülke insanına yüklediği görevleri yaymaya ve benimsetmeye çalışmış, diğer taraftan da Sivas Kongresi’ne ait çalışmaları hızlandırmıştır.

 

Sivas’a geliş…

Kongreden sonra bir müddet daha Erzurum’da kalan Mustafa Kemâl Paşa, Amasya Genelgesi ile Sivas’ta yapılması planlanan millî kongre için gerekli hazırlıkları yürütmek ve katılım sağlamak üzere 29 Ağustos’ta Erzurum’dan Sivas’a hareket etmiştir. 2 Eylül 1919’da Sivas’a varan Mustafa Kemâl Paşa, Vali Reşit Paşa, Kolordu Kumandanı Selahattin Bey ile asker, öğrenci, sivil halk tarafından coşkuyla karşılanmış, ardından da arkadaşları ile birlikte kongre binası olarak kullanılacak olan Mekteb-i Sultanî’ye geçmişlerdir.

Kongre’nin toplanması …

Amasya Genelgesi kapsamında yapılan vâkî davet üzerine ülke genelinde vilâyetlerden seçilmiş temsilcilerin Sivas’ta bir araya gelmesiyle 4 Eylül 1919 tarihinde (Amasya Genelgesi ile öngörülen) millî kongre de toplanmış olur.

 

Kongre delegeleri…

Kongrede doğu illeri adına delege olarak Erzurum Kongresi'nde seçilen Temsil Heyeti üyeleri bulunuyordu. Batı ve Orta Anadolu illerinden gelen diğer temsilcilerin de katılımı sayesinde Sivas Kongresi, millî bir kongre niteliği kazanmıştı.

Kongreye katılan delege sayısı tartışmalı bir konu olup Ankara gibi bazı illerde vâlilik baskısı ile delege seçimi gerçekleşememiş, bazı illerden seçilen delegelerin ise yola çıkması engellendiğinden kongreye katılamamışlar veya kongre çalışmaları bittikten sonra Sivas’a gelebilmişlerdi. Bu itibarla sonradan katılanlarla birlikte Kongrenin delege sayısının 41'i bulduğu söylenebilir. Kimi kaynaklara göre de 31, 33, 38 katılımcı vardır.

 

Nutuk’ta yer alan Kongre’nin açılışı ve Kongre başkanlığı konusu…

Bu konu Nutuk’ta şu şekilde yer almaktadır:

Sivas Kongresi, 1919 Eylülünün 4'üncü Perşembe günü saat 14.00 te açıldı. Öğleden önce temsilciler arasında bulunan ve öteden beri şahsen tanıdığım Hüsrev Sami Bey yanıma gelerek şöyle bir haber getirdi: Rauf Bey ve diğer bazı kimseler Bekir Sami Bey'in evinde özel bir toplantı yapmışlar ve beni başkan yapmamaya karar vermişler. Arkadaşların, özellikle Rauf Bey'in böyle bir davranış içine girmesine asla ihtimâl vermedim. Hüsrev Sami Bey'e itiraf edeyim ki, biraz ciddî olarak, böyle anlamsız sözleri bana getirmemesi uyarısında bulundum. Verdiği haberin aslı olmak imkân ve ihtimâli bulunmadığını, arkadaşlar arasında, yanlış anlaşılmalara yol açabilecek sözler sarf edilmesinin doğru olmadığını da ekledim.

Efendiler, ben bu kongrede başkanlık meselesine önem vermiyordum. Başkanlığa, belki yaşlı bir zâtın getirilmesinin uygun olacağını düşünüyordum. Bu maksatla, bazı arkadaşların da düşüncelerini yolladım. Bu arada, kongre salonuna girmeden önce koridorda Rauf Bey'e rastladım. (Ve ona) “Kimi başkan yapalım? dedim. Rauf Bey, âdeta heyecanlı bir sesle, zaten söylemeye hazırlanmış olduğu o anda hâlinden anlaşılan bir tavırla ve keskin bir dille: “Sen başkan olmamalısın.” dedi. Derhal Hüsrev Sami Bey'in verdiği haberin doğruluğuna inandım ve doğrusu üzüldüm. Gerçi, Erzurum Kongresi'nde de benim başkanlığımı sakıncalı görenler vardı. Fakat onların nasıl kimseler olduklarını belirtmiştim. Bu defa en yakın arkadaşlarımın aynı zihniyeti açığa vurmaları beni düşündürdü. Rauf Bey'e: “Anladım, Bekir Sami Bey'in evinde aldığınız kararı bana bildiriyorsun.” dedim ve cevabını beklemeden yanından uzaklaşarak kongre salonuna girdim.

Kongrenin açılmasından sonra ilk söz alan bir yüksek zâtın (İsmail Fâzıl Paşa’nın) kongre zaptına aynen geçmiş olan şu konuşmasını dinledik:

- Efendim, şimdi tabiî başkanlık meselesi söz konusu olacak. Bendeniz başkanlığın birer gün veyahut birer hafta devam etmek üzere sıra ile yapılmasını ve üyelerin veya temsil edilen il ve sancak adlarının baş harfleri esas alınarak alfabe sırasına uyulmasını teklif ediyorum.

Efendiler, garip bir tesadüftür ki, bu teklif sahibinin temsil ettiği ilin adı elif (A) ile başladığı gibi, kendi adının ilk harfi de (A) ile başlıyordu. Ben davet sahibi sıfatıyla bir konuşma yaparak kongreyi açtıktan sonra, geçici olarak başkanlık makamında bulunuyordum. (Teklif sahibine) “Buna neden gerek duyuluyor, efendim?” diye sordum. Teklif sahibi (de): “Bu şekilde işin içine şahsiyat karışmamış olacağı gibi, eşitlik ilkesine uyulduğu için dışarıya karşı da olumlu bir etki yapmış olur.” dedi.

Efendiler, ben, vatanın, teklif sahibi ile birlikte bütün milletin ve hepimizin bir felâket çıkmazında bulunduğunu göz önüne getirerek, kurtuluş çaresi olduğuna inandığım teşebbüsleri, sonsuz güçlük ve engellere rağmen, maddî, manevî bütün varlığımla bir sonuca ulaştırmaya çalışırken, benim en yakın arkadaşlarım daha dün İstanbul'dan gelmiş ve tabiî olarak işin içyüzünü bilmeyen, saygı duyduğum yaşlı bir zatın diliyle, bana şahsiyattan söz ediyorlar.

Bu teklifi oya koydum. Çoğunlukla reddettiler. Başkan seçimini gizli oyla yaptırdım. Üç olumsuz oya karşı, beni başkan seçtiler.

Sivas Kongresi’nde seçilen Temsil Heyeti Üyeleri…

Kongrede seçilen temsil heyetini üç grupta toplamak mümkündür. Bunlar; Erzurum Kongresi’nde seçilen Temsil Heyeti üyeleri, Erzurum’da seçilen Temsil Heyeti tarafından seçilen bir üye ve Sivas Kongresinde seçilen Temsil Heyeti üyeleri şeklindeydi. Bunlara gruplar hâlinde ismen bakılacak olunursa şu şekildeydi:

 

- Erzurum Kongresi’nde seçilen Temsil Heyeti üyeleri:

   ** (Müstafi 9. Ordu Müfettişi) Mustafa Kemâl Paşa,

   ** (Eski Bahriye Nazırı ve Müstafi Deniz Albayı) Hüseyin Rauf (Orbay) Bey, 

   ** (Eski Erzurum Mebusu) Hoca Raif (Dinç) Efendi,

   ** (Eski kaymakam ve mebus) İzzet Efendi, 

   ** (Eski Trabzon Mebusu) Servet Bey,

   ** (Eski Bitlis Mebusu) Sadullah Bey,

   ** (Erzincan Nakşibendi Şeyhi) Fevzi (Baysoy) Efendi,

   ** (Eski Beyrut Valisi) Bekir Sami (Kunduh) Bey,

   ** (Mutki’de Aşiret Reisi) Hacı Musa Efendi.

 

-  Temsil Heyeti tarafından seçilmiş olan bir üye:

   (Müstafî 3. Kolordu Komutanı ve Kurmay Albay) Refet (Bele) Bey.

 

-  Sivas Kongresi'nde seçilen Temsil Heyeti üyeleri:

   ** (Gaziantep delegesi ve emekli kurmay Albay) Kara Vasıf Bey,

   ** (Eski mutasarrıf ve Hakkari delegesi) Mazhar Müfit (Kansu) Bey,

   ** (Emekli Subay ve Eskişehir delegesi) Hüsrev Sami (Kızıldoğan) Bey,

   ** (Eski Ankara Mebusu) Ömer Mümtaz Bey,

   ** (Eski mutasarrıf ve Ankara delegesi) Ömer Mümtaz Bey,

   ** (Bursa delegesi) Hakkı Behiç Bey,

   ** (Niğde delegesi) Ratıpzâde Mustafa (Soylu) Efendi

Kongre’deki Müzâkereler

Açılışı 4 Eylül’de gerçekleşen Kongre’de Mustafa Kemâl Paşa ilk gün bir açılış konuşması yapmıştır. “Tam istiklâl / bağımsızlık” yerine mandacı politika takip edenlerin her ne kadar kongre sürecinde ağırlığı ciddî anlamda hissedilse de Sivas Kongresi’nin toplanma amacı ve Mustafa KemÂl Paşa’nın Samsun’a çıkmasından itibaren takip ettiği yol, bu açılış konuşmasındaki kendi ifadelerinde de açık bir şekilde ortadadır: Gerek Mütâreke sonrasında İtilaf güçlerinin ülkeyi yer yer işgâl ederek parçalamaya yönelik çabaları gerekse de İstanbul’daki merkezî hükûmetim bu vahim gelişmelere rağmen tam bir acz içinde olması nedeniyle milletin kendi geleceğini tayin hakkını tesis etmek, bu amaç doğrultusunda da gerekirse silahlı savunma ve meşru müdafaa yapmaktı.

Sivas Kongresi’nde Manda, İttihatçılık, kongre delegelerine ait Yemin Metni, Beyannâme gibi oldukça önemli konular gündeme gelmiştir. Kongrede İsmail Fâzıl Paşa, Bekir Sami Bey, Vasıf Bey ve özellikle kaleme alan İsmail Hami Beyler tarafından bir muhtıra şeklinde hazırlanan Manda [3] fikri uzun süren tartışmalara konu olsa da yine de kabul görmemiştir.

 

Yemin…

Gerek İstanbul’daki merkezi idare ve bu idareye müzâhir basın organlarının Kongre’yi İttihatçı bir oluşum olarak gösterme çabası gerekse de o dönemde kamuoyunda I. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkılmasının ve yaşanan sıkıntıların sorumlusu olarak görülüyor olması nedeniyle İttihat ve Terakkî ile bir bağları olmadığını ispat için delegeler, kongrenin ilk oturumunda bir yemin metni hazırlamış ve bu metni okumuştur. Bu yemin metni şu şekildedir:

 "Makam-ı celil-i hilafet (yüce hilâfet makamı) ve saltanata, İslamiyete, devlete, millete ve memlekete mânen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen (dayanarak) kongrenin müzâkeresi devamı müddetince ihtirasat-ı şahsiye ve siyasiyeden (şahsî ve siyasî ihtiraslardan) ve fırkacılık amalinden (ellerinden) münezzeh (uzak) bir azim ve iman ile çalışacağıma namusum ve bilcümle (tüm) mukaddesatım namına vallah, billah”

 

Kongre’nin çalışmalarını tamamlaması…

11 Eylül’de (7. ve 8. maddeleri Erzurum Kongresi kararlarıyla “aynen” olan ve) Sivas Kongresi’ndeki tartışmalarının sonucunu gösteren “Genel Beyannamesi” adı altında on maddelik bir bildiri yayınlanmıştır. Kongre kararlarını takip edecek bir icra organı olan ve başkanlığını Mustafa Kemâl Paşa’nın yaptığı yeni bir Temsil Heyeti, Erzurum Kongresi’ne göre genişletilerek oluşturulmuştur. Millî hareketin bir elden ve daha güçlü bir şekilde sürdürülebilmesi için bütün Müdafaa-i Hukuk ve direniş yapıları Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti altında toplanmıştır.

 

Kongre’de alınan kararlar… 

Mondros Mütârekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktasında çok büyük bir İslâm çoğunluğunun bulunduğu Osmanlı ülkesinin parçaları birbirinden ve Osmanlı toplumundan parçalanamaz ve hiçbir sebeple ayrılmaz bir bütündür. Osmanlı toplumunun bütünlüğü, millî istiklalimizin sağlanması, Hilâfet ve Saltanat yüce makamının dokunulmazlığı için Kuvâ-yi Milliye’yi etkili ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır. Osmanlı topraklarının herhangi bir parçasına karşı yapılacak müdâhale ve işgâle ve özellikle vatanımız içinde bağımsız birer Rum ve Ermeni devleti kurulmasına yönelik hareketlere karşı, Aydın, Manisa ve Balıkesir Cephelerindeki millî cihatlarda olduğu gibi, elbirliğiyle savunma ve direnme esası meşrû kabul edilmiştir. Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız, bütün gayri müslim azınlıkların her türlü hakları bütünüyle korunmuş olduğundan, bu azınlıklara siyasî egemenlik ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilmesi kabul edilmeyecektir. Osmanlı Hükûmeti bir dış baskı karşısında ülkemizin herhangi bir parçasını terk ve ihmâl etmek zorunda kalırsa, Hilafet ve Saltanat makamı ile vatan ve milletin dokunulmazlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve kararlar alınmıştır. Mondros Mütârekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalıp İslâm çoğunluğunun oturmakta olduğu, kültür ve medeniyet üstünlüğünün Müslümanlarda bulunduğu ve bir bütün teşkil eden vatan topraklarının bölünmesi görüşünden büsbütün vazgeçip, bu topraklar üzerindeki tarihî, ırkî, dinî ve coğrafÎ haklarımıza riayet edilmesine ve buna aykırı teşebbüslere son verilmesine ve böylece hakka ve adalete dayalı bir karar alınmasını bekleriz. Milletimiz insanî, çağdaş gayeleri yüceltir, teknik, sınaî ve ekonomik durumu ve ihtiyacımızı takdir eder. Böylece devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, altıncı maddede yazılı sınırlar içinde, milliyet esaslarına saygılı olan ve memleketimize karşı istila emeli gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sınaî, ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız. Bu adaletli ve insanî şartların gerçekleşmesi, bir barışın acilen kararlaştırılması, insanlığın ve dünyanın esenliği adına, en has millî emelimizdir. Milletlerin kendi geleceğini bizzat kendilerinin tayin ettiği bu tarihi dönemde İstanbul Hükûmeti’nin de millî iradeye bağlı olması zorunludur. Çünkü millî iradeye dayanmayan herhangi bir hükûmetin keyfî kararlarına milletçe baş eğilmediği gibi, böyle kararların dışta da muteber olmadığı ve olamayacağı, şimdiye kadar geçen olaylarla ve sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Böylece, milletin içinde bulunduğu sıkıntı ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat başvurmasına gerek kalmadan, İstanbul Hükûmeti’nin (Kasım 1918 ayında Sultan Vahidettin’in emriyle kapatılan) millî meclisi hemen ve hiç zaman yitirmeden toplaması ve böylece milletin, memleketin geleceği üzerinde alacağı bütün kararları millî meclisin denetimine sunması zorunludur. Vatan ve milletimizin mâruz kaldığı zulüm ve elemler ile ve hepsi aynı amaç ve maksatla millî vicdandan doğan vatansever ve millî cemiyetlerin birleşmesinden oluşan genel topluluk, bu kez “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adını almıştır. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsî ihtiraslardan uzaktır ve arınmıştır. Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu Cemiyetin tabii üyeleridir. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas’ta toplanan Genel Kongresi tarafından, mukaddes maksadı takip ve genel teşkilatı idare etmek için bir Temsil Heyeti  seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün millî teşkilatlar takviye edilmiş ve birleştirilmiştir.

 

Ali Gâlip Olayı…

İstanbul Hükûmeti, Sivas Kongresi’ni dağıtmak ve Mustafa Kemâl Paşa ile arkadaşlarını yakalatmak için Harput (Elazığ) Valisi Ali Galip’i görevlendirmişti. Sivas’ı basıp kongreyi dağıtmayı planlayan Ali Galip’in bu planından haberdar olan Mustafa Kemâl Paşa, 9 Eylül’de Malatya’ya gelmiş olan Ali Galip ve silahlı adamlarının üzerine askerî birlikler gönderince 16 Eylül’de Ali Galip ve adamları dağılmıştır.

 

Anadolu’nun İstanbul karşısındaki ilk zaferi…

Bu olay Damat Ferit Paşa kabinesi ile Anadolu’nun ilişkilerinin kesilmesi sonucunu doğurmuştur. Mustafa Kemâl Paşa’nın bu durumu Padişaha bildirmek üzere istemiş çektiği telgrafların Damat Ferit Paşa’nın emri gereği Padişah’a ulaştırılmamış olması üzerine Anadolu’daki bütün telgrafhâneler İstanbul ile irtibatlarını kestiler. Bu hareket, Anadolu’da gelişmiş bulunan milliyetçiler için de bir güç ifadesi olmuştur. Mustafa Kemâl Paşa – İstanbul mücâdelesinde (8 Haziran - 30 Eylül 1919) İstanbul yenilmiş ve İngilizlerden de yüz bulamayan Damat Ferit Paşa istifa etmiş, yerine 2 Ekim’de Ali Rıza (Sedes) Paşa kabinesi geçmişti. Milliyetçi bir hüviyet taşıyan bu kabinenin, İstanbul’da işbaşına geçmesi Mustafa Kemâl Paşa ve millî dava için Damat Ferit’in düşürülmesinden sonra kazanılan ilk zafer olmuştur. Yeni hükûmetle birlikte, basında da Sivas Kongresi’nin faaliyetleri ile ilgili haberlere ve övgülere rastlanmaya başlanmıştı.

 

Yürütme yetkisinin üstlenilmesi ve hakla iletişim…

Kongre, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’yı Batı Anadolu Umum Kuvay-ı Milliye Kumandanlığına tayin etmek suretiyle yürütme yetkisine sahip olduğunu göstermişti.

13 Eylül’de de Sivas’ta, Millî Mücâdele’nin yayın organı olmak üzere İrade-i Milliye adlı bir gazete yayımlanmaya başlanmıştır.

 

Sonuç…

Sivas Kongresi'nde alınan kararlar, daha önce gerçekleştirilen Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek tüm milleti kapsar bir nitelik kazandırmış ve yeni bir Türk Devleti'nin kuruluşuna da temel olmuştur. Bu itibarla Sivas Kongresi’nde elde edilen sonuçlar başarılıdır. Her ne kadar çeşitli düşüncelere sahip temsilcilerin bağdaştırılması yolu tutulmuşsa da sonuç Mustafa Kemâl Paşa’nın isteğine uygundur. Artık Millî Mücâdele tek bir teşkilat tarafından, bütün yurtta yaygın biçimde yürütülecektir. Kongrede ortaya atılan millî egemenlik ilkesinin “Saltanat ve Halifeliği” kurtaracağı görüşü çok önemli bir adım olup böylece, millî egemenlik, Osmanlı saltanatının da üstüne çıkarılmıştır.

Sivas Kongresi ve kararlarının başarısı, sadece Anadolu’daki işgâllere karşı gelen direniş hareketlerini belli bir program ve teşkilatlanma ile tek bir yönetim merkezi altında birleştirmesiyle öne çıkmamış aynı zamanda İstanbul’un dışında yeni bir iktidar merkezi olma özelliği de göstermiştir. Bu özelliğini ise yüzyılın ve Osmanlı Devleti’nin en son geldiği siyasî tarihin ve tecrübenin meşrûiyetine dayandırmıştır. Nitekim Sivas Kongresi delegeleri, tutanaklarda sıkça karşılaşıldığı üzere milletin temsilcileri olarak millet adına yola çıktıklarını ifade etmişlerdir.

“Manda ve himaye” fikrinin reddedildiği, işgâlcileri vatandan kovmak üzere silahlı mücâdele kararı başta olmak üzere Şanlı Millî Mücâdele’ye ışık tutan önemli kararların alındığı Sivas Kongresi’nin (04-11 Eylül 1919) 104. yıldönümünde başta bu kutlu mücâdelenin dirayetli siyasî ve askerî lideri Gazi Mustafa Kemâl Paşa olmak üzere cümle kahramanları ve hissedarlarına saygı, minnet ve şükranla…

 

© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

SONNOTLAR:  

[1] Sancak / Liva : Osmanlı Devleti’nde 1864 Vilayet Nizamnâmesi ile fiilen başlatılmış olan taşra yönetim sisteminde mülkî taksimat vilayet, sancak (livâ), kazâ, nâhiye ve köy şeklinde kademelendirilmiştir.

[2] Pontus kelimesi siyasî değil coğrafî bir bölgeyi tanımlar. Pontus adı Antik Dönem yazarları tarafından bütün Karadeniz kıyıları için kullanılmış bir kelimedir. Daha sonra sadece Karadeniz’in Anadolu kıyıları için, Pontus Krallığının kurulmasından (M.Ö. 281) sonra ise bu krallığın kapladığı alanı belirtmek için kullanılmıştır. Buna göre Pontus coğrafî olarak aşağı-yukarı Çoruh Nehrinin denize döküldüğü yerden Bartın Çayına kadar uzanan yerleri ve Anadolu yaylalarının kuzey bölümlerini içine almaktadır.

[3] Manda, Fransızca “yetki, görev” anlamına gelmekte olup, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkidir. Geleneksel sömürgeciliği tasfiye etmeye yönelik bir proje olarak düşünülmüş olan manda, uygulamada, sömürgeciliğe benzer sonuçlar doğurmuştur. Manda kavramı ilk kez 18 Oca 1919 – 21 Ocak 1920 döneminde devam eden Paris Barış Konferansı’nda gündeme gelmiş olup, 28 Haziran 1919 tarihinde imzalanan Milletler Cemiyeti Sözleşmesi'nin 22. maddesinde resmen tanımlanmıştır. Manda projesinin temelinde, Birinci Dünya Savaşı'nda yenilen Osmanlı Devleti ve Almanya'dan ayrılan ve Avrupa dışında kalan bölgelerin yönetimi sorunu vardı.

KAYNAKLAR

---; “Erzurum Kongresi”, https://erzurum.ktb.gov.tr/TR-181311/erzurum-kongresi.html, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

---; “Erzurum Kongresi”, Erzurum Ansiklopedisi, https://erzurumansiklopedi.com/erzurum-kongresi/, Erişim Tarihi: 10. 07.2023.

Erim, Nihat; Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, C.1, (Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları), TTK Bsmv., Ankara 1953.

Kocatürk, Utkan; Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1918-1938, 2. Baskı, TTK Bsmv., Ankara 1988.

Sancaktar, Fatih M.; “Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) Delegelerine Dair Bazı Tespitler”, Tarih Dergisi, İstanbul Üniversitesi Yayını, Sayı: 71, 2020/1.

Selvi, Haluk; “Sivas Kongresi ve Damad Ferid Hükümeti’nin İstifası”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1676182, Erişim Tarihi: 04.09.2023.

Taşdemir, Serap; “Türkiye Cumhuriyetinin Doğum Belgesi: Amasya Tamimi”, https:// atamdergi.gov.tr/tam-metin pdf/ 243/ tur, Erişim Tarihi: 18.06.2023.

Temizgüney, Firdevs; Sivas Kongresi, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/sivas-kongresi/, Erişim Tarihi: 03.09.2023.

Tosun, Ramazan; “Millî Mücadele’de Sivas’ın yeri ve Önemi”  https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/Ramazan-TOSUN-Milli-Mücadelede-Sivasin-Yeri-ve-Önemi.pdf, Erişim Tarihi: 04.09.2023.

Uzun, Hakan; “İmparatorluktan Milli Devlete Gidiş Sürecinde Çalışma Tarzı ile Sivas Kongresi”, Tarihin Peşinde ‐Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 2012, Sayı: 8.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI