Kültür & Sanat

Armatür fabrikası üzerine Su Müzesi kurdular

Başakşehir'de binlerce yıllık musluk, mutfak eşyaları ve tas gibi tarihi eserler, armatür fabrikasının içerisinde sergileniyor. Fabrika sahibi üç kardeşin 30 yılı aşkın süredir topladığı eserler, 22 mart dünya su günü’nde ‘istanbul su müzesi’ olarak ziyarete açılacak.

Armatür fabrikası üzerine Su Müzesi kurdular
05-02-2022 10:06
Google News

Başakşehir’de binlerce yıllık musluk, mutfak eşyaları ve tas gibi tarihi eserler, armatür fabrikasının içerisinde sergileniyor. Fabrika sahibi üç kardeşin 30 yılı aşkın süredir topladığı eserler, 22 Mart Dünya Su Günü’nde ‘İstanbul Su Müzesi’ olarak ziyarete açılacak.


Başakşehir’de Adell Armatür fabrikası sahibi kardeşler Recep Ali Topçu, Dr. Ercan Topçu ve Ergün Topçu, 30 yılı aşkın süredir biriktirdikleri musluk, mutfak eşyaları ve tas gibi tarihi su kültürü eşyalarını sergiliyor. Yaklaşık 5 bin metrekarelik fabrikanın üst katında bulunan müzede Roma, Osmanlı ve Bizans dönemi eserleri yer alıyor. Türkiye, Almanya, İtalya ve Ortadoğu pazarına armatür ve vana üreten Adell Armatür Fabrikası içinde yer alan İstanbul Su Müzesi’nde su kültürüne ait bin 500’e yakın eser sergileniyor. UNESCO Dünya Su Müzeleri birliği üyesi olan müze, mevcut koleksiyonu itibarı ile dünyadaki en önemli su müzesi olarak kabul ediliyor. İstanbul’u ve Türkiye’yi tanıtmaya yönelik önemli değerlerden birisi olan İstanbul Su Müzesi, sürdürülebilir bir sosyal sorumluluk projesi olarak geçmişten günümüze gelen su ve hamam kültürünü tanıtmayı, kaybolmaya yüz tutmuş değerleri gün ışığına çıkarmayı hedefliyor. Müze 22 Mart Dünya Su Günü’nde ziyarete açılacak. “UNESCO Dünya Su Birliği’nde de makalelerimizle anlatmaya çalışıyoruz”


Müzede bulunan "Su Kardeşi" isimli eseri tanıtan Adell Armatür Yönetim Kurulu Başkanı Recep Ali Topçu, "Biz tematik bir koleksiyona sahibiz. Aslında sadece eser biriktirmek istemiyoruz. Onunla gelen medeniyeti, o değerlerimizi günümüzden geleceğe taşıyoruz. UNESCO Dünya Su Müzeler Birliği’ne üyeyiz şu anda. ’Su Kardeşliği’ diye bir mottomuz var. Kur’an-ı Kerim’de, ayeti kerimede ’Hayat sahibi her şeyi sudan yarattık’ diyor Allah-u Teala. Biz tüm insanları, ağaçları, kuşları hepimiz su kardeşleri olarak kabul edip, bizim yaratıcımızın yarattığı olarak kabul ediyoruz. Böylece ’Su Kardeşliği’ diye bir kavram oluştu. Herkese gönlümüz açık. UNESCO Dünya Su Birliği’nde de makalelerimizle anlatmaya çalışıyoruz. Şirket olarak müze projemizle birlikte sadece eser biriktirmek değil, bunla beraber medeniyet değerlerimizi geleceğe de taşıyalım ve dünyanın daha iyileşmesi adına bir unsur ortaya koyalım" ifadelerini kullandı.


Müzede bulunan şifa tasları hakkında bilgi veren Topçu, "Suyun enerji taşıdığını, canlı olduğunu ecdadımız biliyormuş. Onlar, Kur’an-ı Kerim’in enerjisini su ile şifa tasları üzerinden taşıyarak insanların iyileşmesine katkı sunuyorlardı. Tasların üzerinde şifa ayetleri var, dualar var çünkü su canlı. Japon bilim adamları da suyun canlı olduğunu ispatlıyor. Şifa tasları ile suyu ayetlerle buluşturarak insanlığın canlıların şifa bulmasını sağladılar" dedi. “Osmanlı döneminde daha çok bitkisel motiflere yer verilmiş”


İstanbul Su Müzesi Kurucu Başkanı Dr. Ercan Topçu, müzede bulunan tarihi muslukları tanıttı. Topçu, Osmanlı döneminde tarikatları stilize eden Mevlevi, Kadiri, Bektaşi başlıklı muslukların daha öncesi Roma ve Selçuklu döneminde güçlü hayvan motiflerinin kullanıldığını ifade etti. Osmanlı döneminde musluklara daha çok bitkisel motifler yapıldığını dile getiren Dr. Topçu, "3 bin yıllık süreç içinde çok farklı motifler görüyoruz. Anadolu’da burada eski medeniyetlerin izlerini görüyoruz. Musluk ustaları geçmiş dönemdeki dini ritüellerden, tabiattan ve geçmiş kültürlerden esinlendi. Farklı dönemlerde sanat akımlarından da istifade ederek musluklar değişik şekil ve tasarımlarla buluşmuştur. Dini ritüeller olarak mesela burada ’Stilize Mevlevi’ başlıklı muslukları görüyorsunuz. Daha önceden Roma döneminde ve Selçuklu döneminde stilize güçlü hayvan motifleri, aslan, ejderha kullanıldığını görmekteyiz. Osmanlı döneminde bunlardan kaçınılmış. Daha çok bitkisel motiflere yer verilmiş ve son dönemlerde Mevlevi sikkeleri gibi şeyler kullanılmış. Su medeniyeti dediğimiz zaman kaynaktan çeşmeden suyun evlere taşınması da yer alıyor. Daha önceden evlerde şebeke yoktu. Evlere su taşımak için kullanılan su kapları bununla gelen kültür, su ve şifa, yıkanma, hamam kültürü objeleriyle kalmayıp bunları destekleyen fotoğraf, belge, dokümanları da bu müzede topladı" şeklinde konuştu. “Burada içilen suların hastalara iyi geleceği inanılıyor”


İstanbul Su Müzesi danışmanı, Madeni ve Tombak Eserler Uzmanı Güner Liman ise, müzede ayazmalara da yer verildiğini belirterek şunları kaydetti:


"Burası ticari bir müessesedir. Biz İstanbul’da bu tür müzeleri, devlet müzeleri dışında iş adamlarımızdan gördük. Koç, Sabancı ailesi gibi birçok aile bu müzelere öncülük etti. Topçu ailesi de, kendi üretim konuları olan Su Kültür Varlıklarını yani muslukları ve vanaları üreten bir firmadır. Geçmişe saygı olarak yine kendi konusuyla ilgili su kültür varlıklarını topladı. Burada ilginç olan böyle bir iş adamının, üretim yaptığı alana derin bir saygı duyup geçmişte üretilmiş yüzlerce eseri toplayıp bir müze kurmasıdır. Müzede Anadolu’daki her kültürden her dinden esere yer verildi. Şifa tasları, Türk hamamlarındaki eserler gibi gayrimüslimlerin kullandığı Ayazmalardaki eseler de müzemizde yer alıyor. Dini inançlar yüklenmiş su kaynakları ve kültürlerin çok çeşitli eserleri müzede yer alıyor. Burada içilen suların hastalara iyi geleceğine inanılıyor. Bazı sularda var ki belirli hastalıklara da iyi geldiği inanılıyor. Dolayısıyla biz burada da İstanbul’da yaşamış insanlarımıza yine bir saygı olması hasebiyle dini inanışlarını yansıtan kültür varlıklarına da yer verdik. Osmanlı döneminde yapılan bir eser altınla kaplanmış. Biz buna tombak diyoruz. Bu nedenle dünyadaki aynı sistemle yapılan diğer bakır ürünlere biz tombak diyemiyoruz. Ancak bizim sanatımızı kültürümüzü yansıtan eserlere tombak diyoruz. Burada da çok güzel tombak eserler var" ifadelerini kullandı.


Osmanlı’da evde abdest almak için kullanılan ibriklerin uçları kıble istikametini gösterir şekilde bırakılıyordu. Çünkü misafirler kıbleyi sormadan ibriğin gösterdiği yöne namazlarını kılıyorlardı. Abdest alınan şadırvanlar, cenneti temsilen sekizgen olarak yapılıyordu. Şadırvanının kıble istikameti yerine gelen kısmına musluk konulmuyordu abdest alanın sırtını kıbleye dönmemesi için. Sebil kültürü inşa edilen çeşmelerde suyu öven şiirlere yer veriliyordu. Buna benzer birçok kültür İstanbul Su Müzesi’nde vesikalarla anlatılıyor.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
ARŞİV ARAMA
E-GAZETE TÜMÜ
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ