28 Şubat - 2

28-02-2022

Bir devrin anatomisine GÜCÜK’ün hikayesiyle başlamıştım. Yine oradan devam edeyim ki, siyasetle ilgilenmeyen okuyucularımızı sıkmış olmayayım. Rumî takvimde Ocak ayı, Zemheri diye adlandırılır. İngilizce’deki karşılığı January de neredeyse aynı okuyuşa sahiptir. Rumî Nisan ayı Abrul’dur. Yine İngilizce’deki April ile neredeyse aynıdır. Mart ayı hem Rumî, hem Miladî adıyla aynı ve İnglizce’de ise March’tır. Ağustos hakeza Mart gibi aynı ve İngilizce August’tur. Şimdi Almanya’daki eura24 okuyucularımızdan bir ricam olacak! Belirtilen ayların Almanca karşılığını görmem için siz yorumlara yazın olmaz mı? Minnettarlığımı şimdiden belirtmek isterim…

Özetle Erbakan Hükümeti döneminde yaşananlara gelince:

Erbakan iktidarında ekonomik açıdan çok olumlu gelişmeler yaşanıyordu. Ülkeyi yüksek faizle soyan sermaye ve medya patronlarının enekleri kesilmiş, kurulan "Havuz Sistemi" ile devletin zarar eden kuruluşları, kâr eden kuruluşlarından finanse ediliyor ve borçlanmaların önüne geçiliyordu. Kısa sürede ekonomi düzlüğe çıktı. Fakat memurlara yüzde elli zam, Genelkurmay Başkanına, Generallere ve Üst düzey bürokratlara ise yüzde yüzün üzerinde zam verildi. Bu adaletsizlik, çalışan kesimde ve tabanda rahatsızlık yarattı. Hatta Başbakan Erbakan'ın zamanın genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya "Sizin maaşınız garsondan bile daha az Sayın Paşam!" dediği yazılıp çizilmişti.

 

Fakat o kıyağa rağmen Erbakan, askerî cuntanın kendi üzerine gelmesinin önünü alamamıştı.

Sendikalar bile çalışan üyelerinin durumu, hiç beklenmedik şekilde artmasına rağmen, “Beşli Sivil Organizasyon” adıyla bir platform kurup seçilmiş hükümete karşı “Beşli Çete” olarak darbecilerin yanında saf tutmuşlardı! 

 

Hilafet ve biat kültüründen beslenen Siyasal İslamcı kanat da boş durmuyordu! Bütün İslamcı kesimin oyunu alabilmek için kendilerine biat edilmesi ve inançlı kesimin gözünde parti liderleri Erbakan'ın bir nevi halife olarak görülmesi için organizasyonlar tertip ediliyordu. Onların en önemlisi, tarikat şeyhlerinin Başbakanlık Konutu’nda bir iftar yemeğinde bir araya getirilip ağırlanmasıydı. Son model Mercedeslerle, resmi makam sahibi gibi Başbakanlık Konutu’na giren şeyh şuyh tayfasının bu portföyü, doğal olarak seküler ve laik kesimde çok büyük rahatsızlık oluşturmuştu. Medya tam da aradığı pası almış, topu göğsünde yumuşatmış ve vole ile doksana takma hazırlığında idi! 

 

Senaryosunu her devrin kazananı asker, sivil, yargı, üst düzey bürokrat, sermaye ve medya patronu güç odaklarının yazdığı; kurgusunu travesti Seyhan Soylu'nun yaptığı; oyunculuğunu ise pavyon kadını Fadime Şahin, tarikat şeyhi Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz’ün yaptığı bir tiyatro oyunu sergilendi. Ve o tiyatro üzerinden toplumun bir kesimi "Siyah Türk" olarak fişlendi...

Her şey o kadar karmaşık ilerliyordu ki laik kesimin itirazları, bu defa dindar kesimin laikliği din düşmanlığı gibi algılanmasına neden oluyordu...

 

"Türkiye İran olacak. Türkiye Cezayir olma yolunda hızla ilerliyor. İrtica geliyor!" yaygaraları gırla gidiyordu. Medya Erbakan Hükümeti için 'istemezük, derhal istifa et, görevi bırak' emri vaki sürmanşetleriyle güç odaklarını pompalıyordu. Ve sonuçta algı operasyonları ile halkta korku ve panik hakim kılınmıştı.

 

İktidar olduktan sonra "Rektörler artık başörtülülere selam duracak!" söylemi ile Erbakan da kendi tabanına gaz veriyordu. 

 

Refah Partili Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, “İçimiz kan ağlaya ağlaya 10 Kasım törenlerine gidiyoruz. Anıtkabir’de saygı duruşu gönlümüze yük geliyor. Resmi toplantılarda saygı duruşu puta tapmaktır” diye beyanatlar veriyor.

Yine RP’li Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, “Kudüs Gecesi” organizasyonu yaparak şeriatçı ve radikal İslamcı grupların gövde gösterisine ev sahipliği yapıyordu. Rejime ve Cumhuriyete karşı sloganlar attırılıyordu. Doğal olarak bu söylemler; Anayasaya, laikliğe ve Cumhuriyet değerlerine aykırı bulunuyordu.

 

İşte tam da Sincan’da yapılan o Kudüs Gecesi programının ertesinde Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in emri ile kışladan tanklar sokaklara çıkarılmış ve darbe yapılabilir mesajı verilmişti. Genelkurmay’ın -ikinci başkanı- o döneme kadar hiç önemsenmemiş ve gündeme gelmemişken burada sahneye çıkması tesadüf müydü acaba? O zaman o sorunun cevabını bulmak kolay değildi! Çevik Bir, daha sonraki beyanlarında ‘Demokrasiye balans ayarı yaptık.’ sözüyle askerin baskısını iyice hissettirmeye başlayacaktı…

 

Eğer o dönemde bir askerî darbe olmamış ve ordu yönetime el koyamamışsa, bunda her ne pahasına olursa olsun hayatını ortaya koyacağını beyan eden, darbelere karşı dik duran ferasetli ve basiretli beyanatlarıyla kalkışmanın önünü alan, cuntacıların amaçlarını çok iyi bildiğini ortaya koyan Muhsin Yazıcıoğlu’nun etkisi çok büyüktür. “Evimizin, çoluk çocuğumuzun ev, okul adreslerini oralara giriş çıkış saatlerini bize bildirerek kimyamızı bozdular!” diye cuntacılara boyun eğen siyasîler yanında, RefahYol Hükümetine Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları geçerli güvenoyu desteği vererek Meclis dışı arayışların önünü kesiyor ve hükümetin kurulmasını sağlıyordu. Bu durum cuntacıları çılgına çeviriyor ve kendisine ulaklar gönderiyor, desteğini çekmesi isteniyordu. Aba altından çomak göstererek “Efendim 100 m uzaktan keskin nişancılarla hayatınıza kast edebileceklerini söylüyorlar!” diyen elçilere, “Sen git o ağababalarına söyle. Ben insanlara arkadan kahpece tuzak kurmam, gider karşısına dikilir ve alnının ortasından nişan alırım diyordu!” Zor oyunu bozuyordu. Ama öyle yiğitler az bulunuyordu…

 

Yine bu anlamda hakkı teslim edilmesi gereken diğer bir siyasî aktör de Hasan Celal Güzel’dir. Kendisi o dönemde Meclis dışında olmasına rağmen, üzerine düşen görevi bihakkın yerine getirenlerden idi.

Allah her ikisine de rahmet eylesin…

"Demokrasiyi rafa kaldırtmayacağız, milletin iradesini cunta heveslilerine ezdirmeyeceğiz. Kim ne hesap yapıyorsa yapsın. Türkiye İran olmayacak, Türkiye Cezayir olmayacak ama biz de, Türkiye'yi Suriye yaptırmayacağız. Namlusunu millete çeviren tanka selam durmam!" diyerek askerî darbenin önünü almış olan Muhsin Yazıcıoğlu'nu Tarih; ilkeli, onurlu, ahlaklı, dürüst ve demokrat bir lider olarak ve partisinin o dönemdeki tavrını da satın alınamaz ve döneklik yapmaz bir siyasî parti olarak kaydetmiştir. 

Hasan Celal Güzel’in de “Gerekirse tankın üzerine çıkar ve o darbeyi önlerim.” sözleri halkın belleğine kazınmış ve kendisi, iri cüsseli yapısından dolayı halkın gönlünde “Tank Hasan” olarak makes bulmuştur.

 

Demokrasiye yapılan balans ayarı ile Türk Siyasi Hayatı dizayn edilecekti! Yarın da sonrasına bir göz atalım olmaz mı?

 

Bizi özleyin anacığım…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hayati Yaman
Hayati Yaman 3 yıl önce
Eksik olmayasın Enescim. Ben de senin seri sunumlarına hayran kalıyorum. Maksat tarihi kayıt altına almak ve dedelerimizden duyduk yerine dedelerimizin kaynaklarından okuduk, diyecek alt yapı oluşturmak...
Enes Coşgun
Enes Coşgun 3 yıl önce
Bu seri, zihinleri Rusya'dan çok bombalıyor hocam. Ama bu bombalar Rusya'nınkiler gibi masum insanlara değil, uydurmalara zarar veriyor. Onları zihinlerin karanlıklarına gömüyor. Merakla ve heyecanla devamını bekliyoruz. Şimdiden özledik...