Temmuz 1922…
TBMM, vatanın kurtuluşu için barışçı yolları denemek adına bir kez daha İngiltere ve Fransa ile görüşme yapmak üzere Dâhiliye Vekili Ali Fethi (Okyar) Bey’i Temmuz 1922 ayı ilk haftasında Paris’e göndermişti. Görüşmelerin özel bir statüde gerçekleşmesi için Ali Fethi Bey’e tedavi maksadıyla izin verilmekle birlikte siyasî yetkililerle görüşme yapmak ve barışın gerçekleşmesi için elinden geleni yapmak görevi de verilmişti. İlk olarak 23 Temmuz’da Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı Raymond Poincare ile görüşen ve bu görüşmeden olumlu bir cevap alamayan Ali Fethi Bey, Londra’ya geçmiş ancak Lord Curzon [1] ve Balfour [2] kendisi ile görüşmek istememişti. İngiliz dışişlerinden bir yetkili ise İngiltere’nin şu anda görüşmelere girmek istemediğini belirtmişti. Ne Fransa’dan ne de İngiltere’den bir karşılık alamayan Ali Fethi Bey, Yunanların, Anadolu’dan gönderilmeden bir şey yapılamayacağına kesin kanaat getirmişti. Ali Fethi Bey bu izlenimini de TBMM Başkanı Mustafa Kemâl Paşa’ya telgrafla bildirir. Taarruz hazırlığında olan Başkumandan Gazi Mustafa Kemâl Paşa bu durumun farkındaydı ve hazırlıkları da gizli bir şekilde sürdürüyordu. Ali Fethi Bey’in Avrupa’da barış görüşmeleri için bulunması Büyük Taarruz için bir kamuflaj işlevi de görmüş, Avrupa devletleri nezdinde, Türklerin savaşacak gücü kalmadığı için barış arayışı içine girdiği şeklinde bir algı yaratmıştı. Kezâ, bu diplomatik girişimlerden bir ay sonra başlatılmış olan Büyük Taarruz’un şaşkınlığa sebep olması da bunun ispatı niteliğindedir.
Tekrar Anadolu ve Batı Cephesi…
Yüksek komuta heyetini Akşehir’de toplamak için ilginç bir bahâne bulunmuştu: Futbol maçı. Son yıllarda futbol orduda yaygın bir spor olmuştu. Tatil günlerinde alaylar ve tümenler birbirleri ile kıran kırana maçlar yapıyorlardı. Cephe karargâhı futbol takımı ile kolordular karmasının 28 Temmuz 1922 Cuma günü Batı Cephesi Komutanlığı Karargâhının bulunduğu Akşehir’de maç yapmaları kararlaştırılmıştı.
Gazi ve Müşir Başkumandan dışındaki yüksek komuta heyeti 26/27 Temmuz’da Batı Cephesinin karargâhı olan Akşehir’e geldi. Gazi ve Müşir Başkumandan da 28 Temmuz Cuma günü öğleden sonra yapılması planlanan futbol maçını yüksek komuta heyeti ile birlikte izlemek üzere 27 Temmuz’da Akşehir’e geldi.
28 Temmuz Cuma. Gazi ve Müşir Başkumandan Cuma namazını komutanlar ile birlikte Akşehir Ulu Camii’de kıldı. Komutanlar Cuma namazından sonra maçın yapılacağı sahaya geldiler. Çoğu ilk kez bir futbol maçı izleyecekti. Tribünün birinci sırası Gazi ve Müşir Başkumandan, Erkan-ı Harbiye Umûmiye Reisi (Gnkur.Bşk.) Birinci Ferik (Orgeneral) Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı Mirlivâ (Türmgeneral) İsmet Paşa, 2. Ordu Komutanı Mirlivâ Yakup Şevki Paşa, 1. Ordu Komutanı Mirlivâ Nurettin Paşa ve 5. Süvari Kolordu Komutanı Mirlivâ Fahrettin (Altay) Paşa’ya ayrılmıştı. Tribünün ikinci sırasına da Batı Cephesi Kurmay Başkanı Miralay (Albay) Asım (Gündüz) Bey, 1. Kolordu Komutanı Miralay İzzettin (Çalışlar) Bey, 4. Kolordu Komutanı Miralay Kemâlettin Sami (Gökçen) Bey ile cephe, ordu ve kolordu üst subayları oturdu. Saha toprak, kaleler de filesizdi. Cephe Karargâhı takımı ile kolordular karmasının karşılaştığı tarihî maç 2–2 sona erdi.
Maçtan sonra yüksek komuta heyet akşam yemeğinin ardından Cephe karargâhında, Gazi ve Müşir Başkumandan’a ayrılmış olan büyük odada bir araya geleceklerdi. Kolordu komutanları, hakkında bilgi sahibi olmadıkları taarruz planını ilk kez öğreneceklerdi. Gazi ve Müşir Başkumandan’ın riyâsetinde akşamleyin yapılan planlı toplantıda Fevzi Paşa, İsmet Paşa, Nurettin Paşa, Yakup Şevki Paşa, Fahrettin Paşa, Albay İzzettin Bey, Albay Kemâlettin Sami Bey ve Albay Asım Bey vardı. Çok uzun yıllar sonra Türk ordusu ilk kez taarruz edecekti. Taarruz edecek ordunun savunmadaki ordudan daha güçlü olması askerliğin demir kuralıyken, Yunan kuvvetleri sayıca ve ateş gücü bakımından Türk ordusundan daha üstündü. Yunan kuvvetlerine ait Afyon tahkimâtının gücü hakkında da ürkütücü söylentiler vardı.
Yüksek komuta heyetinin 28-29 Temmuz gecesi görüştükleri Büyük Taarruz planı sade, çok etkili ve riskliydi. Büyük Taarruz Planı, on bir ay süren siyasî kan ve ateş deryasının, bu mücâdeleyle yürütülen askerî hazırlıkların icraata konulmasıydı.
Başlangıç tarihi 15 Ekim 1921 olan ve zamanla olgunlaşan ön ismi “Sad” olan gizli taarruz planının özü; Sakarya Muharebesi’nden sonra savunma düzenine geçmiş olan Yunan Küçük Asya Ordusu’na Afyon güneyinden taarruz etmek, onu kuzeye doğru itelemek, cephesini yararak devreye girecek süvarilerle kuşatmak ve imhâ etmekti. Uygulama için harekât planına göre, Yakup Şevki Paşa komutasındaki 2. Ordu, mevcudunun dörtte bir kuvveti ile Eskişehir cenahında bulunan Yunan kuvvetlerine taarruzda bulunarak bu kuvvetleri cephede tutacaktı.
Nurettin Paşa komutasındaki 1. Ordu ise 2. Ordu’nun 2. ve 4. Kolorduları ve ayrıca 5. Süvari Kolordusu ile takviye edilmiş olarak Afyon güneyinden baskın tarzında asıl taarruzu yapacak, düşmanı kuzeye atarak kuşatacak ve İzmir’e doğru çekilmesini engelleyerek imhâ edecekti.
Fahrettin Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusunu oluşturan 1., 2. ve 14. Süvari Tümenleri ise genel taarruz başlayana dek 1. Ordunun Batı kanadında geçilmez sanılan sarp Ahır dağını
gizlice aşarak Afyon’daki Yunan savunma hatlarının ve cephesinin gerisine düşecek ve bu kuşatmayı tamamlayacaktı. Böylece hem Yunan ana savunma hattı ile ihtiyattaki 2. Yunan Kolordusu arasındaki bağ, hem de Uşak ve İzmir’le tren ve haberleşme bağlantısı kesilecekti.
Bu itibarla Büyük Taarruz Harekât Planında 5. Süvari Kolordusuna tevdî edilen görevin tam olarak yapılması planın başarısı için hayatî derecede önemi haizdi.
Büyük Taarruz Harekât Planı düşmanı bir darbede mevzilerinden söküp atmaya ve kuşatıp imhâ etmeye göre hazırlanmıştı. Ama komutanlar biliyordu ki bu cüretkâr plan son derece de riskliydi. Eğer bir-iki günde Afyon güneyindeki Yunan mevzileri yarılamazsa Afyon batısındaki Yunan ihtiyat kuvveti olan Tümgeneral Kimon Diyenis komutasındaki 2. Yunan Kolordusunun Afyon güneyinden yapacağı bir karşı taarruzla 1. Türk Ordusunun Konya ile bağlantısı kesilir, Afyon güneyindeki Göller Bölgesine atılarak imhâ edilebilirdi. Harekât Planına göre sorumluluk alanı (İç Anadolu Bölgesinde, Akarçay Havzası'na ismini veren ve Eber Gölüne dökülen bir nehir olan) Akarçay’ın kuzeyi olan 1. Ordunun Kumandanı Yakup Şevki Paşa’nın çok riskli bularak çekince koyduğu Büyük Taarruz Planı için Gazi ve Müşir Başkumandan, harekât planının tarihî sorumluluğunu bizzat üzerine aldı ve taarruz hazırlıklarının 15 Ağustos’a kadar tamamlanması emredildi.
Gazi ve Müşir Başkumandan 30 Temmuz günü, Gnkur.Bşk. Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ile birlikte, yapılacak olan taarruzun ayrıntılarını görüşür. Bu konuda “Nutuk”a bakacak olursak:
“Düşündüğümüz, ordularımızın ana kuvvetlerini düşman cephesinin bir kanadında ve elden geldiğince dış kanadında toplayarak, yok edici bir meydan savaşı yapmaktı. Bunun için uygun gördüğümüz durum ana kuvvetlerimizi düşmanın Afyonkarahisar yakınlarında bulunan sağ kanat grubu güneyinde ve Akarçay ile Dumlupınar karşısına dek olan yerde toplamaktı. Düşmanın en can alacak ve önemli noktası orası idi. Çabuk ve kesin sonuç almak, düşmanı bu kanadından vurmakla olabilirdi. Emirlerimi verdikten sonra Ankara’ya döndüm.”
Gazi ve Müşir Başkumandan 1 Ağustos Salı günü Akşehir’e gelen Millî Müdafaa Vekili (Millî Savunma Bakanı) Kâzım (Özalp) Paşa ile görüşür. 6 Ağustos’ta da Kâzım Paşa ile birlikte Akşehir'den, Konya yoluyla Ankara'ya döner.
Devam edecek…
© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
SONNOTLAR
[2] Arthur Balfour (1848-1930) İskoç kökenli İngiliz politikacı. 1891 ve 1895 yıllarında üst üste Maliye Bakanı, 1902 yılında da Başbakan olmuştur. 1911 yılında Muhafazakâr Parti liderliğini bırakmış ve 1915 yılında kurulan koalisyon hükûmetine katılmıştır. 1916-1919 döneminde Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunmuş, bu görevi sırasında 1917 yılında yayımladığı Balfour Deklarasyonu ile büyük tartışmalara yol açmış, İngiltere ve İrlanda Siyonist Federasyonuna iletilmek üzere İngiltere’deki Yahudi topluluğunun lideri olan Lord Rotschild’in 2 Temmuz 1917 tarihli mektubuna 2 Kasım 1917 tarihinde bir mektupla cevap vermiştir. Balfour Deklarasyonu’nun nihaî metnini içeren bu mektup, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasına ilişkin İngiltere’nin desteğini ifâde eden bir belgeydi. Birçok tarihçi tarafından bu deklarasyonla, 1948 yılında kurulacak olan İsrail devletinin temelini attığı kabul edilmiştir.
NOT: Makale, İrfan Paksoy’un “Büyük Taarruz Destanı” isimli (basılmamış) eserinden derlenmiştir