Aydınların ve barış gönüllülerinin işi her zaman çetindir. Hele nefretin ve kanın esir aldığı zihinlerin var olduğu bir coğrafyada hayatınız her zaman tehdit altındadır. Ya en basitinden sadece hain ilan edilirsiniz ya da canınıza kastederler veya sevdiklerinize korku salabilirler. Güney Kafkasya maalesef böyle bir coğrafya. Burada barış gönüllüsü olmak yürek ister, bazen bir çok şeyden feragat edebilecek kadar cesaret. İşte Tekeli Süreci’ne katılıp onu canlı tutan barış gönüllülerini tanımakta fayda var. Tekeli (Tekali) Gürcistan’ın Azerbaycan ve Ermenistan sınırında bulunan Azerbaycan Türkleri ile meskûn olan bir kasaba veya köy. Kasabanın adı zamanında merkezi Antalya’da bulunan Türkmen Teke beyliğine işaret edebilir. Osmanlı hakimiyetine cebren dahil olup bu durumdan hoşnut olmayan beylik meskûnları Şah İsmail’in davetine icab ederek Safevi Devleti’ne savaşçı aşiret Tekeli olarak katılmıştı. Bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti’nde henüz Safevi hakimiyetini girmemiş Şirvanşahlar Devleti’ne ait olan yerleri 1500 yılında Tekeli ve Anadolu’dan gelen diğer Türkmen aşiret savaşçıları ile beraber ele geçirmişti (Çebanî/ Cabanı Savaşıi ). Bunun neticesinde Tekeli aşiretine mensup insanlar Safevi devleti tarafından Gürcistan’dan Türkmenistan’a kadar olan geniş coğrafyaya yerleştirilmişti. İşte bugün Gürcistan’da kalan Tekeli köyü üç ülkenin kesiştiği noktadaki stratejik konumu nedeniyle genel başkanı Alman profesör Eva-Maria Auch olan Almanya’da kurulu Eurokaukasia derneği öncülüğünde Gürcü, Azerbaycanlı ve Ermeni barışseverler tarafından 2011 yılının Mart ayında buluşma noktası olarak seçilmişti. Bu ‘Tekeli Süreci’ olarak adlandırılan buluşmaya Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’dan akademisyenler katılarak bir haftalık bir çalıştay tarzı konferansta akademik düzeyde konuşabilmenin ve olası dostlukların temelini atmışlardı. Katılımcı aydınlar ülkelerinde zaman zaman hain suçlamasıyla karşılaşsalar da, yılmadılar, bu tarz toplantılar o zamandan bu yana farklı şekillerde süregeldi. Ermeni tarafından orta yaşlı barışsever aydın Georgi Vanyan katıldığı bir toplantıda kendi hikayesi ve yetiştiği ortamı şöyle özetlemişti: ‘Çocukken terörist olmak istiyordum, çünkü Türkler’den intikam alacaktım.’ Bu ifadeyi katılımcı diğer ülkelerin temsilcilerine yaparken aynı anda kendi heyetindeki genç akademisyenlere de söylüyordu. Artık bu coğrafyanın kanayan yaraları ve düşmanlıkları empati kurararak bitirilmeliydi. 2020 senesindeki 44 günlük İkinci Karabağ Savaşı devam ederken, Azerbaycan haklı olarak işgal altındaki topraklarının kontrolünü ele geçirmeye çalışırken, Georgi Vanyan halkına gerçekleri bütün çıplaklığıyla söylemeye çalışıyordu. Artık komşu ülkelerin topraklarından vazgeçmeliyiz diyordu. Belki bu mesajı açık ve net olarak ifade edebilmesini yıllardır süren konferans zincirleri olsa da aynı zamanda hakimiyette olan liberal Paşinyan hükümetine de borçludur. Çünkü eski cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın da dahil olduğu Karabağ Çetesi’nin hükümette olduğu dönemde bu tarz ifadeler mümkün değildi. 2021 Ekim ayında korona nedeniyle hayatını kaybeden Georgi Vanyan mücadeleci kişiliğiyle tanınmıştı. Türkiye’ye sınır şehri olan Gümrü’de 2012 yılında Azerbaycan film günleri düzenlediğinde, ölümle tehdit etmişlerdi. Bunun neticesinde festivali iptal etmek zorunda kalmıştı. Maalesef onun vefatı bütün barış hareketi için ciddî bir kayıptır. 44 günlük savaştan çok önce 1994’teki Bişkek Protokolü ile Ermeni işgalini görece olarak kalıcı hale getirmişken, iki toplum arasında münasebetler tamamen dondurulmuşken, Ermenistan ve Azerbaycan arasında sivil toplumlar öncülüğünde barış olabilir mi düşüncesi ile yola çıkıldı. Bu yolun öncülerinden biri Azerbaycanlı aydın Dr. Rasim Mirza’dır. Çünkü her iki tarafın halkı ateşkesle çözümsüzlüğe itilen sorunun kurbanlarıydı. Ateşkes deyip geçmemek lazım. Her gün gerçekleşen ihlâllerden dolayı her iki taraf senede yüzlerce kayıp vermekteydi. Bu arada sorun dış güçlerin kontrolüne geçmişi anlaşmazlığın muhatabı olan milletler olayın figüranı hale gelmişlerdi. Bu dış güçlerin en önemlisi Rusya’dır. Kendisini eski Sovyetler Birliği arazisinde etnik anlaşmazlıkların doğal hakemi olarak görür. Bu şekilde bölgede kontrolü sağlardı. Çözüm Rus etkisini azaltacağı için, anlaşmazlıklar ve çözümsüzlük kalıcı olur devam ederdi. Bir başka dış aktörler grubu Minsk Grubu olarak bilinen Rusya dışında Fransa ve ABD. Her iki ülke Ermenistan ile dinî ve kültürel bağlar gördükleri için takriben 30 yıllık işgal sürecinde çözümsüzlüğün kalıcılığına oynamışlardı. Bu süreç içinde Azerbaycan’ı işgal olan topraklardan vazgeçirmeye çalışmışlardır. Bu arada Batı İttifakı üyesi Kanada işgal altındaki bölgedeki altın madenlerini işletmiş, yani bir nevi Azerbaycan’ın servetini çalmıştır. İşte bu hengâmede aslında her iki ülkenin halkını daha faal bir şekilde karşılıklı diyalog kanalları oluşturmak şart olmuştu, çünkü dondurulmuş çatışma hâli düşmanlıkları zihinlerde taze tutmakta, yeni yetişen nesiller muhayyilelerinde bu yıkıcı düşman imgesi ile yetişmektedir. Barış olsa dahi bunları azaltmak çok uzun zaman alabilir. Bu da tabii ki bölgede kalıcı barışın imkânsız hâle gelmesi demektir. Sınırötesi iletişim ve görüşmelerin faydasına inanan aydın insanlar olsa da bölge ülkelerinin bünyesinde düşmanlıkların had safhada olmasından dolayı kendi imkânları ile bunu gerçekleştirmeleri mümkün değildi. Hain suçlamalarına maruz kalsalar da ‘Tekeli Süreci’ ve benzer çalışmalara destek veren aydınların faaliyetleri takdire şayandır. Devam eden yıllarda Tekeli köyü barışa adanan gönüllerin ülkelerinin kamuoyundan uzak buluşma tanışma, fikir telâkki alanı olmuştur. Bu şekilde sorunlar hakkında açık şekilde konuşulur ve karşı tarafın görüşleri oluşan ortamda serbest bir şekilde dile getirilibelir olmuştu. Görüşmelerde aynı zamanda propaganda yalanları, uydurulan mitler ve düşman algısı boşa çıkarılırken barışçıl çözümün şartları tartışılabiliyordu. Tekeli Süreci’nin ana aktörlerinden biri Almanya’da kurulu Eurokaukasia derneği iken bir ayağı da Georgi Vanyan ve Luiza Pogosyan öncülüğünde tarihçi, eğitimci, gazeteci vb. akademisyen gruplarından müteşekkil ‘Barış İnisiyatifleri Kafkasya Merkezi CCPMI’ (Caucasus Center of Peace Makıng Initiatives) idi. Yıllarca süren çalışmalar neticesinde Tekeli Süreci çerçevesinde buna ilâveten sayısız kurum ve kuruluşlardan oluşan bir ağ teşkil edilebilmiştir. Süreç bağlamında birçok proje hayata geçirilirken birçok projenin finansmanını Alman DAAD kuruluşı üstlendi. Tekeli Süreci’ne dahil olan bir başka kuruluş Almanya merkezli „Berlin Center for Integrative Mediation“ (CSSP) idi. Bu kuruluşun temel görevi sürece dahil olan sivil toplum örgütlerine danışmanlık hizmeti vererek kurumsallaşma konusunda yardımcı olmaktı. Bu bağlamda üç çalışma grubu teşkil edilmişti. Bunlardan birincisi sivil toplum örgütleri arasındaki işbirliğini ele almakta idi. Bir başkası ise okullardaki tarih dersi ve tarih kitapları ile ilgilenmekteydi ki bu mevzu büyük önem arz eder. Çünkü eğitim sistemleri okulda öğretilen tarih ile genç beyinlere düşmanlık algısı aşılamakta ve bu şekilde nesiller zehirlenmektedir. Üçüncü çalışma grubu ise medya alanında çalışmaktaydı. Burada ana konuyu kitle medyaları, edebiyat ve sanatta stereotiplemeler ve düşmanlık algısının aşılabilirliği teşkil etmekteydi. Toplantıların bir çoğu şu dört şehir Berlin, Bakü, Tiflis ve Erivan’da gerçekleştirildi. Fakat yukarıda bahsi geçen Tekeli Süreci hükümetlerin baskılarıyla 2018’de mecburen donduruldu. Burada bu yıllarda giderek artan askerî ve siyasî gerginliğin rolü büyüktü. Zaten o gerginlikler hız kesmeden devam edince bilhassa muhtemelen Rus kışkırtmasıyla Azerbaycan’ın ekonomik bağımsızlığının teminatı, yani can damarı, enerji ve ticaret güzergâhı Tovuz’a saldırı olduğunda bardağı taşıran son damla olmuş, Şuşa, Ağdam ve Fuzuli gibi önemli yerleşim yerlerinin kurtarılması ile sonlanan 44 günlük savaş başlamıştı. Eurokaukasia derneğinin 44 günlük savaştan sonraki en önemli barış projesi olan "Kafkasya’da Barış Diyalog Forumu" ile üç ülkenin aydınları için bir kurumsal altyapı hazırlığı olarak tasarlandı. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan barışseverler birlikte bu forumda çalışacak. Bundan dolayı 2021 sonunda Bakü, Karabağ ve Tiflis’te daha sonra Şubat ayında Erivan’da olmak üzere barışsever aydınlar ile çalıştaylar tertiplendi. Bu çalıştaylarda diyalog forumu fikri tartışıldı ve genellikle çok beğenildi. Şimdi bu forumun oluşturulması için gerekli çalışmalar yürütülmekte. Planlanan forum Tiflis’te bir basın toplantısı ile üç taraflı imza töreni ile birlikte bütün Güney Kafkasya’yı temsil eden uluslararası kurum olarak çalışmaya başlayacaktır. Projenin destekçisi Alman dışişleri bakanlığıdır. Diyalog forumu ile Tekeli Süreci yeniden başlayabilir. Erivan’daki toplantı veya çalıştaya dikkat çekmekte fayda var. Eskiden bu tür buluşmalar gizlice Gürcistan veya Almanya’da gerçekleşirken seminerin tepkilerin en yoğun olduğu ülke olan Ermenistan’da yapılması takdir edilmelidir. Bu da barışa adanan gönüllerin çalışmalarının artık meyve vermeye başladığı anlamına gelmektedir. Şüphesiz bu değişimde 44 günlük savaş ile beraber Ermenistan’daki Paşinyan hükümetinin halkın yüzde 70 teveccühü ile güven tazeleyerek işbaşına gelmesinin rolü büyüktür. Çünkü artık Ermenistan’ın tecrit hali Rusya’ya mahkûmiyetten başka bir şey değildir. Mevcut Ermeni hükümeti buna dayanarak Azerbaycan ve dahi Türkiye ile barışmanın yolunu aramaktadır. İşte bu çözüm Rusya’nın etkisini azaltacağı için Rus yanlısı güçler Paşinyan’ı Kazakistan’dan tanıdığımız halk protestoları ve sokak eylemleri ile devirmeye çalışmaktadır. Olayın başını Karabağ Çetesi’ne mensup Robert Koçeryan çekmektedir. Barış sürecinin devamlılığı maalesef halihazırda ince bir dengeye bağlıdır. Umulur ki Rus güdümlü muhalefet başarılı olamaz, kalıcı barış konusunda artık nihayete varılabilecek adımlar atılabilir.