Giriş…
Bügün 5 Ağustos 2023. 102 yıl öncesinde TBMM’de Büyük Taarruz öncesindeki önemli olaylardan biri de Millî Mücâdele’de Sakarya Muharebesi ve sonrasındaki zaferleri mümkün kılan TBMM tarafından 5 Ağustos 1921 tarihinde kabul edilen “Başkumandanlık Kanunu” ile Mustafa Kemâl Paşa’ya Başkomutanlık ünvanı ve Meclis’in yetkilerini kullanma yetkisi verilmesiydi. Konu öncesi, esnası ve sonrası ile birlikte aşağıda ele alınmıştır.
Mütâreke sonrasındaki kara günler…
Osmanlı Devleti’nin ağır bir yenilgiyle çıktığı I. Dünya Savaşı sonunda imzalamak zorunda kaldığı Mondros Mütârekesi’nin (30.10.1918) 7. maddesine istinâden sudan bahânelerle ülke, İtilaf Devletleri tarafından yer yer işgâl edilmeye başlanmıştı. Kendileri adına bu elverişli süreçte bağımsız bir devlet kurma hayaline kapılan Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi Rumları tarafından oluşturulan milis gruplarla bölgedeki Türkleri sindirmek üzere Türk köyleri basılmaya ve terör estirilmeye başlanınca Türkler de bu saldırılara karşılık vermeye başlamış böylece bölgede ciddî bir asayiş sorunu baş göstermişti. Eşzamanlı olarak Mütâreke’nin 24. Maddesinin İtilaf Devletleri’nin zorlama bir yorumuyla Doğu Anadolu’daki altı vilayetin (Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Van, Bitlis ve Elazığ’ın) ABD himâyesinde kurulması planlanan Büyük Ermenistan’a dahil edilmesi tehlikesi vardı.
Anadolu’ya geçiş ve yayımlanan manifesto…
Millî Mücâdele’yi başlatmak için Anadolu’ya geçmek üzere fırsat kollayan Mustafa Kemâl Paşa Karadeniz bölgesindeki asayişi sağlamak üzere olağanüstü yetkilerle 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gönderilir. 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Mustafa Kemâl Paşa 25 Mayıs’ta Havza’ya geçmiş, 28 Mayıs’ta ülke sathına gönderdiği Havza Genelgesi ile ülkenin yer yer işgâl edilmesine karşı protesto mitingleri düzenlenmesini istemiş, 13 Haziran’da Havza’dan Amasya’ya geçmiş, Amasya’da iken öncülüğünde hazırlanan manifesto niteliğindeki Millî Mücâdele’nin amaç ve ilkelerini ortaya koyan Amasya Genelgesi 22 Haziran’da ülke sathına yayımlanmıştır.
Sine-i millete dönüş…
Samsun’a çıkmasının ardından yaptığı icraatlar nedeniyle İngilizler ve dolayısıyla artan bir şekilde İstanbul hükûmetinin dikkat ve tepkisini çekmesi üzerine 8-9 Temmuz gecesi Padişah Vahdettin tarafından telgraf başına çağrılmış ve derhâl İstanbul’a dönmesi istenmiş ise de Padişah’ın bu isteğini reddedince Ordu Müfettişliği görevinden azledilmiş, bunun üzerine Mustafa Kemâl Paşa aynı akşam saat 22.50’de Harbiye Nezâretine ve 23.00’te de Padişah’a telgraf çekerek Müfettişlik görevinin yanı sıra çok sevdiği askerlik mesleğinden istifa ettiğini ve sine-i millete döndüğünü bildirmiş, vâkî davet üzerine katıldığı Erzurum Kongresinde (23.07-07.08.1919) alınan kararla oluşturulan (ülkenin yürütme gücünü üstlenen) Temsil Heyeti başkanlığına getirilmiş, daha sonra toplanan Sivas Kongresinde (04-11.09.1919) düşmanın ülkeden kovulması için silahlı mücâdele kararı alınmış ve oluşturulan Temsil Heyetinin başkanlığına getirilmiştir.
Yeni bir yasama meclisi ya da BMM / TBMM …
12 Ocak 1920 tarihinde toplanan Son Osmanlı Mebusan Meclisi 28 Ocak 1920 tarihinde (Amasya Genelgesi doğrultusunda) Misak-ı Millî’yi kabul etmiş, 16 Mart’ta İstanbul’un İngilizler tarafından işgâli kapsamında aynı gün Şehzâdebaşı Karakolu basılarak buradaki askerlerden beşi şehit edilmiş, onu da yaralanmış, Mebusan Meclisi de basılarak mebusların bazıları tutuklanmış bazıları da Malta’ya sürgüne gönderilmiş, bu olayı protesto için Mebusan Meclisi de süresiz olarak çalışmalarını askıya almış, bu durum üzerine Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde 23 Nisan’da Büyük Millet Meclisi (BMM) toplanmış, bir esaret belgesi niteliğindeki Sevr Barış Antlaşması'nı (10.08.1920) kabul etmeyen BMM, İtilaf Devletleri'ni yurttan çıkarmak için silahlı mücâdele de dahil faaliyetlerini kararlı bir şekilde sürdürmüştir.
Kazanılan askerî başarılar ve BMM’den TBMM’ye…
BMM güneyde Fransızlara karşı yürütülen gayrı nizamî harpte başarılı olmuş, BMM kuvvetlerinin 1920 güzü sonunda Doğu Cephesinde başarılı bir şekilde sonuçlandırdığı Ermenistan Harekâtı (28.10-06.11.1920) ile Batı Cephesinde Yunan kuvvetlerine karşı kazandığı I. İnönü Zaferi (11.01.1921) üzerine tereddütleri kalkan Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC) temsilcileri ile BMM temsilcileri arasında Türk-Sovyet görüşmelerini başlatmış, Yunan ilerleyişini durdurulmuş, I. İnönü Zaferi üzerine İtilaf Devletleri, Sevr Barış Antlaşması’nda bazı değişiklikler yapmak üzere Yunanistan ve TBMM temsilcilerinin de katıldığı bir Londra’da bir konferans düzenlemiş, 23 Şubat’ta başlayan konferansta Sevr Barış Antlaşması’nda değişiklik yapılması görüşmelerini Türkiye adına konferansa davet edilen TBMM temsilcileri ile yapmışlar, İtilaf Devletleri'nin Sevr Barış Antlaşması'nda küçük değişikliklerle yetinmek istemelerine Türk delegeler tarafından karşı çıkılmış, TBMM delegeleri, Misak-ı Millî gereği Sevr Barış Antlaşması'nı hiçbir şekilde kabul etmediklerini dile getirmişler, şiddetli tartışmalardan sonra konferans sonuç alınamadan dağılmış ise de İtilaf Devletleri'nin zımnen TBMM'yi tanımaları açısından diplomatik bir başarı olmuş, TBMM temsilcileri ile RSFSC temsilcileri arasında devam eden görüşmeler 16 Mart’ta Moskova Antlaşması’nın imzalanmasıyla sonuçlanmış, böylece RSFSC, Misak-ı Millî'yi ve BMM'yi tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuş, BMM de uluslararası bir antlaşmayı onaylamış olması münâsebetiyle uluslararası süje hâline gelmiş olduğundan bu antlaşmadan sonra artık “TBMM” olarak anılır olmuş, I. İnönü Muharebesi’nden sonra geri çekilen Yunan kuvvetleri, bu muharebenin olumsuz etkilerini tersine çevirebilmek amacıyla ve İngiltere’nin teşvikiyle 21 Mart’ta yeniden taarruza geçerek 26 Mart akşamı İnönü’deki Türk mevzilerine yaklaşmış, 27 Mart’ta bölgede şiddetli çarpışmalar başlamış, Batı Cephesi birliklerinin 31 Mart’ta karşı taarruza geçmesi üzerine İnönü bölgesinde tutunamayan Yunan kuvvetleri 31 Mart-1 Nisan gecesi ağır kayıplar vererek çekilmek zorunda kalmış, bu başarının ardından İtilaf Devletleri arasındaki birlik bozulmaya yüz tutmuş, Fransa, TBMM ile görüşmelere başlamış ve Zonguldak’tan çekilmiş, İtalyanlar da Anadolu’dan çekilmeye başlamıştır.
Yenilgi, Sakarya nehri doğusuna çekilme ve kritik günler …
Ankara istikâmetinde ilerleyerek Anadolu’da Yunan işgâllerine karşı koyan Türk kuvvetlerinin mukâvemetini kırmak, Ankara’yı ele geçirerek Sevr Barış Antlaşması hükümlerinin daha ağır şekilde uygulanmasını sağlamak, Türkleri Anadolu’dan çıkarıp tarihî Bizans İmparatorluğunu yeniden canlandırmak, Megalo – İdea’yı gerçekleştirmek ve II. İnönü Muharebesinde yaşadıkları başarısızlığı telafi etmek üzere tekrar 10 Temmuz’da üç koldan ilerlemeye başlamış, 25 Temmuz’a dek devam eden Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde Afyon, Kütahya ve Eskişehir kaybedilmiş, Batı Cephesi kuvvetlerinin muharebeye devam etmesi hâlinde imhâ olmak yerine daha elverişli şartlarda muharebeye devam etmek üzere Batı Cephesi Ordusu da Meclis Başkanı Mustafa Kemâl Paşa’nın emriyle Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilerek yeniden tertiplenmiştir.
Meclis’te tartışma ve müzâkereler…
Batı Cephesindeki bu olumsuz gelişmeler TBMM’de de hemen yankı bulmuş, Meclisin 23 Temmuz’daki gizli oturumunda milletvekilleri söz alarak hükûmeti eleştirmiş, Heyet-i Vekile Reisi (Hükümet Başkanı) ve Millî Müdafaa Vekili (Millî Savunma Bakanı) Fevzi (Çakmak) Paşa’nın, Hükûmetin Kayseri’ye taşınmasını istemesi gerginliği daha da artırmış, TBMM’nin Ankara’da kalması istekleri Meclise hâkim olmuş, Ankara’nın savunulması kararlaştırılmış, bu gergin ortam, 4 ve 5 Ağustos’taki Meclis oturumlarında da sürmüş, Hükûmet karşıtı milletvekilleri “Ordu nereye gidiyor, millet nereye götürülüyor, bu harekâtın elbet bir sorumlusu vardır, o nerededir, bugünkü durumun gerçek müsebbibini ordunun başında görmek isteriz!” gibi çeşitli imâlı konuşmalarda bulunmuşlar, hatta Mustafa Kemâl Paşa’nın adını zikredenler de olmuştur.
Çözüme yönelik teklif(ler)….
Taraftarları gibi, muhalifleri de Mustafa Kemâl Paşa’dan ordunun başına geçmesini istiyordu. Zihinlere kurtuluş için yegâne çarenin bu olduğu kanaati yerleşmişti. Gelişmeleri izleyen Mustafa Kemâl Paşa önce Meclisteki tartışmaların dışında kalmış, bu tavrın onun da gelecekten ümidini kestiği gibi yanlış yorumlara yol açacağından endişe ederek 4 Ağustos’ta Meclis Başkanlığına “Başkomutan” olmak istediğini belirten;
“Meclisin sayın üyelerinin genel istekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu görevi, kendi üzerime almaktan doğacak yararları en kısa zamanda elde edebilmek ve ordunun maddî ve manevî gücünü en kısa zamanda artırmak ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisinin sahip olduğu yetkileri fiilen kullanmak şartıyla üzerime alıyorum. Hayatım boyunca millî egemenliğin en sâdık bir hizmetkârı olduğumu milletin nazarında bir defa daha doğrulamak için, bu yetkinin üç ay gibi kısa bir süreyle sınırlandırılmasını istiyorum.”
ifadelerini içeren bir önerge vermiştir.
Bu teklif üzerine Mecliste yeni bir tartışma başlamıştır. “Başkumandanlık olmaz, Başkumandan Vekili unvanını verelim.” diyenlerin gerekçesi Başkumandanlığın, Meclisin manevî kişiliğinde olduğu inancıydı. Kimi milletvekilleri de Meclisin yetkilerinin kullanılması isteğine karşı çıkarak bunun sakıncalar doğuracağını iddia etmişlerdi. Ancak Batı Cephesinde yaşanan bahse konu olumsuz gelişmeler nedeniyle ülkenin durumu çok kritikti. Bu durumdan ülkeyi ancak Mustafa Kemâl Paşa gibi dirayetli bir askerî lider çıkarabilirdi.
Başkumandanlık Kanunu…
Böylesine kritik bir ortamda daha önce Trablusgarp Savaşı ve I. Dünya Savaşı’nda da birçok kez askerî dehâsını göstermiş olan Mustafa Kemâl Paşa’nın bu isteğini kabul etmekten başka çare yoktu. İşte bu nedenle Sinop milletvekili Rıza Nur ve sekiz arkadaşı milletvekillerinin endişelerini giderici bir yasa önerisi hazırlayarak Meclis Başkanlığına sundular. Buna göre;
“Milletin ve ülkenin yazgısına doğrudan el koyan yegâne yüce güç olan ve Başkomutanlığı [da] manevî kişiliğinde bulunduran Türkiye Büyük Millet Meclisi, aşağıdaki kayıtlarla [şartlarda] Başkomutanlık görevini kendi Başkanı Mustafa Kemâl Paşaya vermiştir. Başkomutan, ordunun maddî ve manevî gücünü artırma ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirme konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna ait yetkilerini, Meclis adına fiilen kullanmaya yetkilidir. Bu ünvan ve yetki üç ay süreyle sınırlıdır. Meclis gerek gördüğü takdirde bu sürenin bitmesinden önce bile bu sıfat ve yetkiyi kaldırabilir.”
Bahse konu kanun teklifi TBMM tarafından kabul edilerek 5 Ağustos’ta Mustafa Kemâl Paşa’ya “Başkomutan” ünvanı verilir.
Başkumandan’ın Meclis’teki konuşması, ordu ve millete yayımladığı bildiri…
5 Ağustos 1921 tarih ve 145 numaralı Başkumandanlık Kanunu’nun kabul edilmesinden sonra Mustafa Kemâl Paşa ülkenin düşman işgâlinden kurtarılacağına dair sarsılmaz inancını bir kere daha vurgular ve Meclis’e şu güvenceyi verir:
“Efendiler!
Zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları, Allah’ın yardımıyla kesinlikle mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı, bütün millete karşı ve bütün âleme karşı ilân ederim.”
Başkomutan, aynı gün ordu ve millete yayınladığı bir bildiride ise şunları ifade etmiştir:
“… Bana bu vazifeyi vermiş olan Meclis ve bu Mecliste beliren milletin kesin iradesi, hareket tarzımın mihrakını (esasını) teşkil edecektir. Hiçbir sebep ve suretle değiştirilmesine imkân olmayan bu kesin irade, her ne olursa olsun düşman ordusunu imhâ etmek ve bütün Yunanistan’ın silahlı güçlerinden oluşan [ülkemizdeki] bu [işgâlci] orduyu, anayurdumuzun harim-i ismetinde (mukaddes ocağında) boğarak, kurtuluşa ve bağımsızlığa kavuşmaktır.”
Nitekim bir yıl sonra bu amaç gerçekleştirilecektir.
Tekâlif-i Milliye…
Başkomutan, artık planını yapmış ve kesin şekilde uygulamaya başlamıştır. Hedef, muvaffakiyete götürecek bütün tedbirleri en kısa zamanda almaktır. Bu amaçla 7 ve 8 Ağustos 1921 günleri, kendi imzasıyla 10 adet "Tekâlif-i Milliye" yani "Millî Vergi" emri yayımladı. Bu emirler gereği her ilçede bir "Millî Vergi Komisyonu" kuruluyordu. Her evden ordunun ihtiyacı için bir kat çamaşır, bir çift çorap, bir çift çarık isteniyordu. Ordunun malzeme ihtiyacı için tüccarın elinde bulunan stoklardan %40’ına parası zaferden sonra ödenmek üzere el konuluyordu. Herkes hububat, hayvan ve yem bakımından stoklarının %40'ını yine parası sonradan ödenmek üzere orduya verecekti. Halkın elinde bulunan savaşa elverişli bütün silâh ve cephâne, üç gün içinde ordu depolarına teslim edecekti. Ülkedeki demircilerin, dökümcülerin, marangozların ve sanayi imalâthanelerinin listesi çıkarılacak ve sahiplerinin isimleri belirlenecekti. Böylece bütün ülke, gelecekteki zafer için olağanüstü bir seferberliğe davet edilmişti. Artık millet ve ordu el ele idi ve topyekûn bir harp başlatılmıştı.
Başkomutan Alagöz’de…
Başkomutan bu acil tedbirleri aldıktan sonra 12 Ağustos 1921 günü Ankara'dan hareketle Polatlı'nın Alagöz köyündeki Batı Cephesi Karargâhına geldi. Artık Mustafa Kemâl Paşa, cephede ve fiilen Türk Ordusunun başında idi.
Uzatılan Başkumandanlık Kanunu…
Başkumandanlık Kanunu, 31 Ekim 1921’de, 4 Şubat 1922’de, 6 Mayıs 1922’de üç kez uzatılmış, özellikle TBMM’de İkinci Grubun güçlendiği bir sırada 6 Mayıs 1922’deki uzatma, Mecliste oldukça ciddî tartışmalara yol açmış, 20 Temmuz 1922’de ise Mustafa Kemâl Paşa’nın “Başkumandanlık” yetkisi süresiz olarak uzatılmıştır. Mustafa Kemâl Paşa'nın, Lozan Barış Antlaşması'nın (24.07.1923) imzalanmasına kadar Başkumandanlık ünvanını kullandığı görülür. Kanunun kaldırıldığı hakkında bir karar olmamakla birlikte 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilanı ve Mustafa Kemâl Paşa'nın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile kendiliğinden son bulduğu kabul edilmelidir.
Melhame-i Kübrâ…
Bu yetkiyle, literatürde “Melhame- Kübrâ” (çok büyük ve kanlı savaş) olarak da ifade edilen Sakarya Muharebesi sonunda Yunan kuvvetlerinin Sakarya nehrinin batısına atılmasını sağlayan Mustafa Kemâl Paşa 26 Ağustos 1922 tarihinde başlatılan Büyük Taarruz, Dumlupınar Meydan Muharebesi (30.08.1922) ve sonrasında Yunanların Anadolu’dan tamamen temizlenmesiyle sonuçlanan Takip Harekâtını da bizzat yönetmiştir.
Dirâyetli politik ve askerî liderliğin harp yönetiminde önemi…
1920-1922 Türk-Yunan Savaşı esnasında Yunanistan’da yaşanan politik çalkantı Küçük Asya Ordusu’na [Anadolu’daki işgâlci Yunan kuvvetlerine] da büyük bir olumsuzluk olarak yansımıştır. Diğer yandan TBMM Hükûmeti tarafından sürdürülen Millî Mücâdele’de Mustafa Kemâl Paşa’nın şahsında somutlaşan politik ve askerî istikrar ile bu mücâdelenin dirayetli yönetimi bu haklı ve meşrû mücâdelenin görklü bir zaferle sonuçlanmasında başat rol oynamıştır. Bu bağlamda TBMM tarafından 5 Haziran 1921 tarihinde kabul edilen, daha sonra üç kez üçer ay süreyle uzatılan ve 20 Temmuz 1922 tarihinde süresiz olarak uzatılan Başkumandanlık Kanunu son derece isabetli olmuştur.
© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
KAYNAKÇA:
--; “Başkumandanlık Kanunu”, Erişim Tarihi: 01.08.2023.
---; “Mustafa Kemâl Atatürk”, Mustafa Kemal Atatürk, Erişim Tarihi: 01.08.2023.
---; “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Başkumandanlık Tevcihine Dair Kanun”, https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.144.pdf, Erişim Tarihi: 01.08.2023.
Güneş İhsan, “Başkumandanlık Kanunu (5 Ağustos 1921)”, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/baskomutanlik-kanunu-5-agustos-1921/, Erişim Tarihi: 01.08.2023.
Korkmaz, Erdal, “Büyük Taarruz’un Sevk-İdaresinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın Yeri ve Önemi”, https://buyuktaarruz.hacettepe.edu.tr/PolatliSempozyumKitabi_2022.pdf, Erişim Tarihi: 01.08.2023.
Ortak, Şaban; “Başkumandanlık Kanunu Hakkında TBMM'de Yaşanan Tartışmalar”, Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 6, 100. Yılında Büyük Taarruz Özel Sayısı, 30 Ağustos 2022.
Yalman, Ahmet Emin, “Başkumandanlık Kanunu”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/20767 Erişim Tarihi: 01.08.2023.