Değerli okurlarım Eğitim sorunları serisine devam edeceğim kuşkusuz ama sıcak gündeme ilişkin birkaç sunumla araya girmek istedim.
Malumunuz üzere ülkemizde gıda enflasyonu aldı başını gidiyor. Diğer ürünlerdeki artışa bir nevi -hadi neyse- diyor insan! Ama olay gıdaya gelince “Aç it, fırın duvarını deler!” Atasözümüz hem insanı endişelendiriyor, hem de duyarlı insanlarımızın vicdanlarını kanatıyor.
TUİK “Emredersin komutanım!” mantığıyla hareket ettiği için artık tamamen güvenilirliğini yitirmiş durumda. Rakamlar masumdur ama işin başındaki isterse, istatistik verileriyle rakamları da en yalancı konuma düşürebilir. Sonuçta halk resmi rakamlarla açıklanan enflasyon oranlarına değil, cebine ve parasının alım gücüne bakarak her şeyin ateş pahası olduğunun farkında! Ayrıca ENAG diye bilim adamlarınca kurulmuş bağımsız bir enflasyon araştırma grubu var. Halkın hissettiği enflasyonu ve alım gücündeki gerçek verileri o yansıtıyor. Ne acı ve ibretlik bir durum! Eskiden özel yapılaşmalar yerine resmi kurumlar daha güvenilir haldeyken, şimdi durum tam tersine döndü.
Elbette bundan rahatsız olan Hükümet hiç boş durur mu? Apar topar “TUİK’ten izinsiz hiçbir kurum, kuruluş ve şahıs enflasyon açıklayamaz. Açıklanırsa bu ihanettir. İlgililer yargılanacak ve 3 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacaklardır!” mealinde yasal düzenleme çalışmasına girdiler…
Örneğin Mart ayı tüketici enflasyon rakamları: TUİK’e göre 61.14; ENAG’a göre 142.63 Dünya Enflasyon Liginde 1. sırada Zimbabve, 2. sırada Türkiye var! Ha gayret, az bi omuz atarsak birincilik bizim Allah’ın izniyle...
“Bu kadar da olmaz, arada uçurum var. Kesin bi yanlışlık ya da kasıt var.” dedirtiyor insana değil mi? Ama doğru maalesef!
Hükümet enflasyonu düşüreceğine, çalışanlarına yansıtacağı zam oranlarında TUİK verilerini kullanacağı için rakamları düşürüyor! Enflasyonla mücadele edeceğine, enflasyonu açıklayanlarla mücadele ediyor. Ben ne dersem o! Sen bilmiyorsun, bana inanacaksın dayatması peşinde koşuyor. Top yekun ülkeye yazık oluyor oysa!
Hal böyle olunca bu defa marketçi, manav, kasap, toptancı esnafı terörist ilan ediliyor. Stokçu, fırsatçı, kafasına göre zam yapan hain kişiler olarak etiketlenip halkın önüne atılıyor. Oysa işin aslı ne?
Gümrük alınmadığı için, pul olmuş paramız karşısında kendi paraları aşırı değerlenen komşu ülke vatandaşları gelip temel gıda maddelerini araçlarına doldurup gidiyorlar. Ülke resmen Bi Milyoncu dükkanına dönmüş. İktidar yetkilileri ve yandaş medyası, “İhracat patlaması yaşıyoruz, cari açığı kapatıyoruz!” teraneleri ile sevinç çığlığı atıyor. “Ülke ekonomisi büyüyor.” diye siyaset yapıyor. Doğal olarak iç piyasadaki arz, talebi karşılamayınca da fiyatlar artıyor. Yanlış ve ihanet değil, bizzat serbest piyasa ekonomisinin gereği bunlar.
Ayrıca akaryakıta, elektrik ve doğalgaza gelen gün aşırı zamlarla enerji maliyetleri artıyor. Esnaf, oradan gelen yükü de satılacak ürünlere ekleyince terörist ilan ediliveriyor. Ucuza satsa yerine mal alamıyor, satmasa daha karlı ama bu defa da stokçu ilan ediliyor. Kısaca vatandaşın elinde iki ucu da kirli değnek kalmış durumda anlayacağınız…
Ya ben kendimden örnek vereyim! Sonuçta öğretmenim ve sabit gelirli bir insanım. Bu yıllardır böyle ve değişmedi. Eskiden aylık kazancımla orta halli olarak geçinip giderken, artık inanın geçim sıkıntısı çekiyorum. Kredi kartımın borcunda, -hesap özeti- ödemek gibi bir alışkanlığım ve pozisyonum hiç olmamışken, inanın o duruma düştüğüm anlar oluyor artık. Kör topal ilerliyoruz ama gelecekten kaygı duymamak elde değil! Görünen köy kılavuz istemiyor ve her şey daha kötüye gidiyor!
“Nas var, Nas! Faiz haram” diyenler, -kat kat arttırmanın- faiz olduğunu söylemedikleri gibi, kat kat paramızın alım gücünü düşürüp bizi soyarken de tersine doğru faiz işletip, haramın dibine daldıklarını hiç dile getirmiyorlar maazallah!.. Emin olun mecbur kalmadıkça araç kullanmıyorum. Oysa hızlı ve konforlu hayat yaşamaya alıştırılmış, bütün planlarımız ona göre şekillenmişken taş devrine dönmenin bir mantığı var mı Allah aşkına?
Sonra -ele verir talkını, kendi götürür salkımı- misali Cumhurbaşkanından bakanına, ballı maaşlı bürokratlarından, kamu kurumlarının yönetim kurullarında üye edilmiş huzur hakkı adıyla bizi söğüşleyen dört beş maaşlı taifeye kadar önde gidenler neden hiç kemer sıkmaz?
Niye hep külfet bize, nimet birilerine düşer? Hani aynı gemideydik! Hani aynı dağın karıydık! Hani yelimiz bir, halayımız bir, horonumuz bir, zeybeğimiz bir idi! Hani tasada, kıvançta, mutlulukta ve hüzünde birdik biz! Neden yöneticiler, onların yandaşları, aileleri ilk önce ve en önde idare ederek, tasarruf yaparak örnek olmazlar?
Hadi ‘Paralı askerlik’ yapanları da bir kenara ayıralım. Ama şu sahte rapor alıp çürüğe çıkan ve askerlik yapmayan tipler var ya onlara ayar oluyorum! Hatta bu durumu anlaşılıp hapis cezasına dahi çarptırılan, isimleri bende saklı ünlü tipler var. Onların vatan millet edebiyatı yapıp; ‘geçinemiyoruz diyerek, her şey ateş pahası diyerek, ülke yangın yerine dönmüş diyerek’ halkın kafasını karıştıran hainler var. Sakın onlara kanmayın, diye tv ekranlarından vatandaşı uyardıklarına(!) tanık olmak yok mu? İşte o acı koyuyor insana! Onlar yerli ve milli oluyor da, güya biz vatan haini öyle mi?
Ben Allah’a yalvarıyorum ki, “Allah’ım ne olur ekstra bir masraf çıkmasın da çoluk çocuğumun rızkını sıkıntıya düşürmeyeyim!” diye! Yetkilisinden yetkisizine, yağcısından yandaşına onlar saraylarda villalarda, şatolarda lüks ve şatafat içinde bir hayat sürecek ve ben onlara hayır duada bulunacağım, destek olacağım öyle mi? Yemezler anam başka kapıya…
hayati yaman 3 yıl önce
Adem KURUN 3 yıl önce