
Hayat, biz onu yaşarken geçip gidiyor. Çoğu zaman farkında bile olmadan, bir sonraki borcu kapatmanın telaşıyla, daha fazla mal biriktirme hırsıyla yıllar akıp gidiyor. Oysa ki aslında biriktirdiğimiz, sadece borç yüküyle ağırlaşan bir hayat oluyor. Sürekli daha büyük bir ev, daha lüks bir araba, daha iyi bir gelecek hayaliyle çalışıp duruyoruz. Ama bu çabanın, bizden sonrakilere gerçekten ne bıraktığını sorguluyor muyuz?
Çocuklarımız için konforlu bir hayat kurmaya çalışırken aslında onların hiç çalışmadan rahat etmelerini sağlamış oluyoruz. Belki de onların bu rahatlığını garanti altına almak adına, kendi hayatlarımızı erteliyoruz. Ancak bu döngünün uzun vadede nasıl sonuçlanacağını düşündüğümüzde, ortaya çıkan tablo pek de iç açıcı değil. Çocuklarımız belki çalışmak zorunda kalmayacak, ama ya onların çocukları, yani torunlarımız? Onlar çok daha büyük bir borç yüküyle mi mücadele edecekler? Bizim bugünkü borçla biriktirdiğimiz mallar, onların gelecekte özgürlüklerini kısıtlayan zincirler mi olacak?
Borçlarla alınmış evler, arabalar, yatırımlar, nesilden nesile geçen mutluluk kaynakları değil; aksine, zaman içinde özgürlüğümüzü elimizden alan prangalara dönüşebilir.
Hayatı sürekli borç ödeyerek tüketmek, sonunda bize ne bırakıyor? Huzur mu, yoksa yorgunluk mu, Tükenmiş bir zaman mı?
Belki de miras bırakmaktan çok, anı biriktirmeye odaklanmalıyız. Çocuklarımızın, bizim yaşadığımız hayatı görebilmeleri, deneyimleyebilmeleri ve en önemlisi kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenebilmeleri daha değerli değil mi? Onlara maddi varlıklar bırakmak yerine, hayata karşı güçlü durmayı, kendi yollarını çizmeyi öğretebiliriz. Çalışarak elde edilen başarının, kazanılan paradan daha anlamlı olduğunu gösterebiliriz.
Borcun içinde kaybolan değil, yaşamın tadını çıkaran bir nesil olmak bizim elimizde. Para biriktirmek kadar anı biriktirmeye de hayallerimizi yaşamaya istediklerimizi başarmaya da önem vermeliyiz.
Çünkü sonunda, hatırlayacağımız şey, ödenmiş borçlar değil; yaşanmış güzel anılar olacak.
Son söz,
Hayatı ertelenmiş hayallerle, bitmek bilmeyen borçlarla mal biriktirerek tüketmek yerine, bugünümüzü dolu dolu yaşamalıyız. Bu yazıyı okuyorsanız gerçek mutluluğun sahip olduğumuz eşyalarda değil, paylaştığımız anılarda saklı olduğunu anlamak için çok geç değil.
Ölümden sonraki kendimize ve sevdiklerimize en büyük miras; Birlikte geçirdiğimiz değerli zamanlar ve hatırlanmamızı sağlayacak eserler olacaktır.