
Gelişmekte olan ülkeler için kalkınma çok önemli bir kavramdır. Çin’in 1978 yılından sonra ortaya koyduğu performans bu kapsamda ele alınması gereken önemli bir gelişmedir.
Bu yazımda yaygın bilinenlerin aksine Çin ekonomisinin gelişiminde stratejik rol oynayan faktörler üzerinde duracağım…
Öncelikle, iki sorum olacaktır.
Çin ekonomisinin gelişimi 1978 yılından itibaren başlatılıyor. Ancak, Çin 1971 yılında Birleşmiş Milletlerin beş daimî üyesinden biri olmuştu. Birinci sorum, literatür neden bu stratejik unsurdan bahsetmemektedir? Çin’in BM’nin daimî üye olması ülkenin dış politikasında ve siyasi gücünde önemli avantajlar kazandırmıştı. Çin, 1960’lı yıllarda atam bombasını üreterek nükleer bir güce dönüşmüştür. Bu stratejik güç, Çin’in dış politikasında önemli bir caydırıcılık unsuru olmuştur. Bu Çin ekonomisinin gelişimine katkı sağlayan önemli stratejik üstünlüklerden bir diğeridir. Aynı şekilde ikinci sorum, literatür neden bundan bahsetmemektedir?
Bu yazımda, bu iki stratejik unsurun önemine dikkat çekerek, Çin gelişiminin stratejik temellerini gösteriyorum. Çin’in diğer gelişmekte olan ülkelerden farklı stratejik üstünlüklere sahip olduğunu not ediyoruz.
Çin gelişiminin stratejik temellerini güçlendiren bu faktörlere değindikten sonra, 1978 yılında Deng’in liderliğinde büyük bir değişim gösteren Çin ekonomisinin gelişimindeki paradokslara madde madde aşağıda değineceğim.
(i) Yaygın bilinenin aksine, Çin aslında reformlara kırsal alanlardan başlamıştır. Tarım reformu milyonlarca Çin’linin refahının artmasında başrol oynamıştır. Bu fenomenin adı “Sosyal Aile Sorumluluk İlkesi” dir. Bu fenomen, Çin ekonomisinde tarımsal üretkenliğin artmasında etkili olmuştur.
(ii) Kırsal alanlardan sonra, reformlar kentsel alanlara yönlendirilmiştir. Bu stratejide, Çin devleti; ülkenin doğu kıyı kentlerine, yabancı yatırımcıyı çekebilmek için özel ekonomik bölgeler kurmuştur.
(iii) Özel ekonomik bölgelere yüksek teknolojiyi çekebilmek için Çin devleti yüksek düzeyde teşvikler vermiştir. Bu teşvikler arasında, ücretsiz arazi, vergi indirimleri, hibeler ve finansal kolaylıklar yer almaktadır.
(iv) Çin’de Kamu İktisadi Teşebbüslerinin özelleştirilmesi; Yaygın bilinenin aksine, Çin devlet işletmelerini kontrolsüz bir şekilde özelleştirilmemiştir.
(v) Çin, “Küçük İşletmeleri Sat – Büyük İşletmeleri Tut” politikası yürütmüştür. Bu yaklaşımda, büyük devlet işletmeleri; yüksek teknoloji üretme ve yüksek sermayeye ulaşma ve yurtdışı rantı ezmek için konumlandırılmıştır.
(vi) Çin’in dış ticaret stratejisi: Yaygın bilinenin aksine, Çin ithalatlarını serbest bırakmamıştır. Çin ithalatında temkinli davranarak, ithalat politikalarını ekonomik gelişimine paralel olarak akılcı yaklaşımlara dayanarak şekillendirmiştir.
(vii) Ülkenin ekonomik gelişimine ve bölgelerin ekonomik faaliyetlerine göre, Çin farklı ithalat politikaları benimsemiştir. Bazı bölgelerde bazı ürünlere iç piyasanın dinamiklerini olumsuz etkilemesi nedeniyle ithalat yasakları getirilmiştir.
(viii) Ham maddelerin daha ucuza mal olması için ithalatlarında vergi indirimleri getirilmiştir. Çin dış ticaretinde uyguladığı stratejilerle, büyük devlet işletmeleriyle ve yüksek teknolojiyi geliştirerek dış ticaret fazlalarını tekstil ve giyim yoğunluktan, elektronik ve makine sanayisine dönüştürmeyi başarmıştır. Bu başarı da hem finans hem yüksek teknoloji hem de büyük devlet işletmelerinin yönlendirici rolü önemli olmuştur.
Tüm yukarıda açıklanan faktörlerle, Çin gelişimi kurumsal bir yapıya kavuşmuştur.
Bu yazımda yaygın bilinenlerin aksine, Çin gelişiminde önemli olan asıl faktörler üzerinde durdum. Bu faktörler, küresel ekonomik sistemin temellerini temelden etkileyen Çin gelişiminin diğer gelişmekte olan ülkelerin ortaya koyduğu performanstan neden farklı olduğunu açıklamaya yardımcı olmaktadır.